İyi bir Ortaçağ için tüm şartlar yerine gelmiş gibi görünüyor. Eksiğimiz yok, fazlası var. Karanlık ve belirsiz bir gelecek korkusu, gelir uçurumu, tüm dünyayı saran bir göç dalgası, ırk, din ve mezhep savaşları, baş edemediğimiz doğal afetler, dünyayı sarsan salgın hastalık bile var! Ekolojik yıkımlarla temiz su ve temiz gıda sorunumuz da kapıda! Ortaçağ bugün burada. Peki, Rönesans nerede?

“İyi bir Ortaçağ olması için ne gerekir?”* | Ardından Rönesans gelecek midir?

Yazının başlığında ilk satırdaki soruyu; İtalyan yazar, araştırmacı, bilim insanı, Ortaçağ uzmanı Umberto Eco soruyor. 20. yüzyılın sonlarına doğru düşünürler olan bitene bakıp, “...Teknolojik çağa özgü büyük sistemlerin çöküşüyle...”[ii] çok kolay gelebilecek olan yeni bir Ortaçağ’ın başlangıcında mıyız, diye bir tez ortaya atmışlardı. Ancak Ortaçağ demişken, yazıma tam başlamadan önce bir konuda sevincimi iletmek istiyorum; Siirt ilimizde aşiret liderleri ve şeyhleri, çağdaşlıkta yeni bir adım atarak “Başlık parasını kaldırdık” dediler. Karar, aşiret liderleri ve şeyhleri tarafından yazılıp imzalandı, ‘kanaat önderleri’ tarafından açıklandı. Gelinin ailesine sadece 200 gram altın ve on bin lira verilmesi konusunda fikir birliğine varıldı. Gençlerin önü açıldı, ama 200 gram altın yaklaşık doksan bin lira ediyor. Toplamda yüz bin lira toplamak gerekiyor. Tatlı da verilmeyecekmiş ama bir de düğün derneği var. Gençler bu konuda ne düşünüyor acaba? Özellikle de rayiç fiyatı belirlenen kızlar?

Ortaçağ’a gelince; bugünden 568 yıl, yaklaşık 5-6 yüzyıl önce bitmiş olması gereken ‘karanlık çağ’! Avrupa merkezli bakılırsa, büyük bir ekonomik ve kültürel çöküşün yaşandığı, imparatorlukların dağıldığı, insanların Covid değil ama veba salgınından yıkıldığı bir dönem. Çaresizlik içindeki halkın manevi değerlere sarılışı, kilise ve ruhban sınıfın en güçlü olduğu, Haçlı Seferlerinin, aforozların, engizisyon mahkemelerinin kurulduğu çağ.

Ortaçağ’ın başlangıcı konusunda tarihçiler arasında farklı yaklaşımlar vardır. Bazıları Kavimler Göçü’nü ya da M.S. 390 yılında İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılıp yıkılmasını başlangıç olarak alır. Bazıları da M.S. 529 yılında Platon’un Akademisi’nin kapatılışı ile 6. yüzyılın başlarını Ortaçağ’ın başı olarak kabul eder[iii]. Bu dönemde, bilimden tamamen ayrılınmış, klasik felsefe dine karşı bulunduğundan din içinde yok edilmiş, bilim insanları çalışmalarını gizli faaliyet olarak sürdürmüş ya da mahkûm edilmiştir. Bu arada Tanrı korkusu ile kontrol altına alınan halk ise Kilise'ye bağış yaparak, cennetten tapulu toprak satın almaktadır. Çiftlerin sevişme pozisyonlarına bile karışan Kilise; kadının üstte olmasını günah sayıyor, üreme dışında, zevk için cinsel birleşmeye ömür boyu hapis cezası veriliyordu. Savaşa giden erkekler geride kalan kadınlarına bekaret kemeri taktırıyordu. Halk yoksuldu, yaşam koşulları çok zorlayıcıydı.

1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Doğu Roma İmparatorluğu'nun yıkılması ile son bulana kadar bu kara dönem 9-10 yüzyıl kadar sürecek, arkasından Rönesans gelecekti. Aynı dönemlerde Doğu’da Farabi, İbni Sina gibi bilim insanları yaşıyor; tıp, matematik gibi alanlarda çalışmalar yapıyordu. Abbasilerin ilk döneminde Antik Yunan’dan kalan tüm bilimsel eserler Arapçaya çevrildi. Bu bilgilere yeni bilgiler eklendi. Bağdat, döneminin kültür ve bilim merkezi oldu. “Yanlış hesap Bağdat’tan döner”, orada her şeyin doğrusu bilinirdi. Emevilerle birlikte Endülüs’ten Avrupa’ya ulaşan bu bilgiler, özellikle 12. yüzyılda artan bir şekilde bu kez de Arapçadan Batı dillerine çevrilmeye başlandı. Bilim, sanat, düşünce tekrar kendine gelişecek yeni bir yol buldu. 1300’lü yıllarda Paris, Bologna, Oxford gibi üniversiteler açıldı. Antik Yunan ve Doğu bilimi ile felsefesinin ışığı Avrupa Karanlık Çağı’nı bitirdi. Fatih’in topları da akıl ve bilimin eseri idi. Kılıçla değil, akıl ve bilimle bir çağ kapandı! Batı, Rönesans ile küllerinden yeniden doğarken, Doğu kültürü zamanla kendi içine kapandı kaldı. Dünyayı merak etmeyi bıraktı[iv].

‘Rönesans’, Avrupa’da 15. yüzyılda başlayan bilim ve sanatta yenilenme dönemine verilen addır. Fransızca bir kelime olup ‘yeniden doğuş’ anlamına gelmektedir.

Bilim, felsefe, üniversiteler, bilginin dolaşımı; çağ açıp çağ kapatıyor. Farklı kültür ve medeniyetlerin birbiri ile bilgi değişimi gelişimi, ‘farklılık’ yeniliklere açılımı getiriyor. ‘Aynılık’, ‘aynı düşünme zorunluluğu’ gelişmeyi durduruyor. Bir Ortaçağ uzmanı olan Umberto Eco’ya göre, Batı Ortaçağı’nın en büyük hatası farklı dönem ve farklı medeniyetlerden gelen her türlü bilimsel, düşünsel etki ve bilime karşı gelip her şeyi din, Hıristiyanlık bağlamında ele almasıydı.

Keşke tarihten ders alınabilseydi.

2021 yılı mart ayı başlarında Afganistan Eğitim Bakanlığı, 12 yaş ve üstü kızların; sadece kadınlardan oluşan bir grup olmadıkça topluluk içinde şarkı söylemesinin yasaklandığı duyurusunu yaptı. Erkek müzik öğretmeninden eğitim almaları da yasaklar arasındaydı. Küçük bir kız çocuğunun şarkısının ‘tehlikeli’ bulunduğu bir dünya! Bu satırların yazıldığı sırada, sesi gür çıkan kadınlar ve kız çocukları hep birlikte şarkı söylüyorlardı ve hükümet protestolar karşısında geri adım atmaya hazırlanıyordu.

2021 yılında başkent Ankara’da bir kız çocuğu internet üzerinden satıldı. Boğaziçi Üniversitesi’nde gökkuşağı bayrağı taşıyan öğrenciler gözaltına alındı. Bir yerlerde bir ‘delikanlı’, ‘eşcinsel’ diye dövdüğü kanlar içindeki genç ile sosyal medyada zafer pozu verdi.

Kadına şiddeti önleme amaçlı, özenle hazırlanmış, en güzel şehrimizin adını verdiği İstanbul Sözleşme'miz yürürlükten kaldırıldı. ‘Kanaat önderleri’ erkekler, nasıl olsa kadınları koruyacak bir çare bulacaktı. Farklı cinsel yönelimleri olanlar için ise sosyal medya, insan olanın ağzına almayacağı tacizlerle doldu.

İyi bir Ortaçağ için tüm şartlar yerine gelmiş gibi görünüyor. Eksiğimiz yok, fazlası var. Karanlık ve belirsiz bir gelecek korkusu, gelir uçurumu, tüm dünyayı saran bir göç dalgası, ırk, din ve mezhep savaşları, baş edemediğimiz doğal afetler, dünyayı sarsan salgın hastalık bile var! Ekolojik yıkımlarla temiz su ve temiz gıda sorunumuz da kapıda!

Ortaçağ bugün burada. Peki, Rönesans nerede?

İnsanlık için, bir baskı aracı olarak kullanılan dinler için, ülkemiz için, su başlarını tutmuş küresel sermaye için, salgında bile durmayan silahlanmacı üreticiler ve yöneticiler için, aşıya vermediği parayı silahlara veren hükümetler için, toprağı betona çevirenler için, kendini ahlak bekçisi olarak atamış olanlar için, esas soru; Rönesans tekrar gelecek mi?

Umberto Eco ile başladım, kamyon arka yazısı ile bitiriyorum:

“İleride güzel günler göreceğiz demişlerdi. Daha ne kadar gideceğiz?”

Ya da “Gittiğime bakma hiiiç halim yok!”

*Eco, U. (1991) Günlük Yaşamdan Sanata. Adam Yay. İstanbul (s. 14)

IIA.g.e. (s.11)

IIIÇiçek, H. (2020) Ortaçağ’ın Doğusu ve Batı’sı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. Dergisi Sayı:48 (s. 140)

IVA.g.e. (s. 147-150)