Türkiye’nin buluşma noktasıdır Sezen Aksu. En zengininden en fakirine döner dolaşır Sezen Aksu ile eğlenir yahut hüzünlenir. Masalarda hangi popçu yüceltilirse yüceltilsin rakı açıldığında, çay demlendiğinde yahut istek yazmak üzere ele peçete alındığında Sezen Aksu devreye girer

İyi ki doğdun Atinalı Sezen!

Yeri geldi, kırk yılda bir “biz neler gördük” edebiyatı yapayım dedim bir arkadaşıma. “O hoo, ben 1970’lerde Ankara’da çocuktum” dedim. Gevrek gevrek sırıtarak cevap verdi: “Abi o ne ki, ben 1990’larda Batman’da çocuktum.”  Sustum tabii.
1990’lar hakikaten musibet yıllardı. Kan gövdeyi götürüyor. Türkiye’nin her yerinde gözaltında kayıplar, gözüstünde kayıplar, işkenceler, ölümler, operasyonlar... Mutsuzluğu geçmişiz, çaresizlik hissiyle dolanıyoruz pek çoğumuz.
Şimdi müsaadenizle bir ayıbımı anlatacağım.
Tam böyle bir ortamda Cumartesi Anneleri ile medya ilgilenmeye başladı. Sezen Aksu Cumartesi Anneleri’yle ilgili bir şarkı yaptı. Ben de zehir zemberek bir yazı yazdım. Popüler bir haftalık dergide de yayınlandı bu yazı. Sezen Aksu, sırça köşkünden prim yapmaya çalışıyor diye düşünmüştüm. Sezen Aksu’ya mı kalmıştı annelerimiz? Konjonktür duyarlısı olmakla suçlamıştım Aksu’yu. Yazıyı detaylı hatırlamıyorum. Ama hırçınlığımın sebebi şuydu: Biz yıllardır acı çekiyorduk, o seyrediyordu. Şimdi bize ait bir acıdan vasat bir şarkıyla sebepleniyordu.  Bir hafta önce kim bilir promosyon olarak tarak vermiş Aktüel dergisi bu hafta annelerimizin şarkısını veriyordu. Yazı yayınlandıktan sonra Tanıl Bora, her zamanki yumuşacık üslubuyla “Tut ki yazdıklarının her kelimesi doğru. Bu cumartesi Cumartesi Anneleri, iki cop daha az yediyse bu Sezen Aksu sayesindedir” diye yazdı. O cümle çakıldı kaldı aklıma.
Oysa müziği hakikaten vasat olsa da ne kadar güzeldir Cumartesi Türküsü’nün sözleri: Bekleye bekleye geçiyor günler / Gün sağır dilsiz sustu bülbüller / Kemiğim etim kapı önlerinde / Can kayıp can kayıp / Allah’ım bu nasıl dünya / Bu nasıl ayıp
Geçen zamanda Sezen Aksu hakkındaki fikirlerim külliyen değişti.


Atinalı Sezen Aksu?
Kendisini muhtelif kereler Türk olarak tanımlamış olsa, Denizli’de doğup İzmir’de büyüse de bir ayağı Atinalı. Yunanistan’daki değil. Babası Rize Pazarlı bir matematik öğretmeni. Pazar’ın asıl adı da malumunuz Atina.
Artık Aksu’yu eşsiz yapan şeyin ender bulunur cinste bir kendiliğinden, bizatihi, dosdoğru aklına geleni kıvırmadan söyleyen bir insan olması olduğunu düşünüyorum. Bu da Laz topraklarının birinci özelliği. Az azarlanmamışımdır oralarda. Meğer seviyorlarmış. Yolda durdurur birisi, başlar sorguya: “Kimsun?, Kime geldun? Niye geldun?” sanırsın fırça atıyor. Sonra bağlar konuyu: “Aç misun gel yiyelum.”
Uzaklarda büyümüş olsa da bana sorarsanız bu özellikleri taşıyor Sezen Aksu.


Ehlikeyif Sezen Aksu
Durmuş bir saat gibi sürekli aynı şeyi göstermediği için hayatında, söylediklerinde, şarkılarında pek çok şey bulmak mümkün. Elinizde cımbız varsa onu sevmek için de nefret etmek için de bir araba sebep çıkarabiliriz.
Ama şöyle duygularından arındırılmış, analitik, dümdüz bir bakışla, Sezen Aksu’nun neye benzediğine göz atınca, Lafargueyen bir ehlikeyif görüyorum ben. Bir iş yapıyorsak, iyi yapalım diyen, işini Ahmet’e yaraması Mahmut’a yaranması için değil de münhasıran bitmesi ve güzel olması için yapan, sakin olan, yavaş yavaş yiyen, okuyan yaşayan, çevresine diğer insanlara kör kalmadan elindekinin tadını çıkaran bir (her daim) kız görüyorum. Ve o kızı çok seviyorum.


Sezen Aksu Türkiye’dir
Türkiye’nin buluşma noktasıdır Sezen Aksu. En zengininden en fakirine döner dolaşır Sezen Aksu ile eğlenir yahut hüzünlenir. Masalarda hangi popçu yüceltilirse yüceltilsin rakı açıldığında, çay demlendiğinde yahut istek yazmak üzere ele peçete alındığında Sezen Aksu devreye girer.
Sezen Aksu Türkiye’dir. Hem de Türkiye’nin sevdiğimiz yüzüdür. Şunu sokuşturayım hemen araya: Darbeci subaylar bile “Bu daha başlangıç” diye bağırır oldu diye Gezi Ruhu’nu ruh çağırma seanslarına terk edecek değiliz. Gezi Ruhu aklın yolunun bir olduğu fikrini karşı devrimci bulmak ve akılların birlikte yaşamasını hedeflemek değil midir? Daha açık konuşalım: LGBTİ’si ile taraftarıyla, “Müslümanı, yahudisi urumu” ile “şinanay” demektir pekala Gezi Ruhu.
Cumartesi Anneleri, ölen askerler ve gerillalar, Berkin Elvan için ağlamak, bilumum ayrımcılıklar, kadına çocuğa ezilmişe şiddetle, homofobi ile mücadele etmek değil midir Sezen Aksu’nun yıllardır yapageldiği?


Altınbaş kadehe yağ gibi dolsun
“Kızlar, oranızı-buranızı gerdirmek de bir yere kadar. Yemeyip, zayıf kalmak bir yere kadar. Şöyle rakının yanında balık yemedikten sonra, ekmeğe yağ sürüp yemedikten sonra ne işe yarar?”
Rakı adı geçmese de bütün şarkılarının bir köşesinden rakı geçer Sezen Aksu’nun. Zeki Müren, Neşet Ertaş filan çilingirin klasik kankalarıysa Sezen Aksu da modern kankasıdır (yeri değil ama eklemeden geçemeyeceğim Hayko Cepkin de post modern kankasıdır).
Aksu’nun “Rakı ortak temayülümüzdür” özdeyişi bir köşeye, Nebahat Abla’nın rakıyı susuz içen Eşref Abi’sini de öbür köşeye yerleştirelim. (Müslüm Baba’yla düeti)
Sözlerini Sezen Aksu’nun yazdığı Burak Kut şarkısı “Gece ayazından sabah ezanına / Akıştayız yine rakı beyazına” sözlerine de bir oda verelim.
Yine Sezen Aksu kaynaklı Rengin şarkısı “Be kardeş şu köşeden / Bir rakı al da gel / Yüreğimdeki efkar / Ölümden beter” bunu da unutmayalım.
Yeni ve Yeni Kalanlar şarkısına da güzel bir yer ayıralım.
Ama gelmiş geçmiş en güzel rakı şarkılarından, rakıyı mezeyi adıyla söyleyen “Yine mi çiçek?”e kral dairesini verelim:  Yine mi güzeliz yine mi çiçek / Hamdolsun! / Taze mi bitti topik / Canın sağolsun / Amanın, yine mi güzeliz / Yine mi çiçek / Hamdolsun! / Altınbaş kadehe yağ gibi dolsun
Bugün Sezen Aksu’nun doğum günü. 1954 yılında bugün doğmuş. İyi ki doğdun diyorum. Sevgilerimi saygılarımı sunuyorum.


Not: Yazıya yardımlarından dolayı güzel kardeşim, çilingir arkadaşım Murat Meriç’e çok teşekkürler.