24 Haziran Erkin Koray’ın doğum günü. Bu sıradışı müzisyenle yaptığım bir görüşme sonrası kaleme aldığım ama hiç bir yerde yayımlanmayan yazıyı paylaşıyor ve Erkin Baba’ya mutlu yıllar diliyorum.

Küçük teybimin kayıt tuşunu kapatarak "Bir kahve daha içer misiniz?" diye sorduğumda bir soruyla karşılık verdi:

"Esas başta sormam gereken şeyi, seni sevdiğim için şimdi soruyorum. Nasıl bir şey olacak bu?"

"Türk pop müziğinin son elli senesiyle ilgili" diye başlayan uzun bir cümle kurdum. Verdiğim yanıt onu pek tatmin etmedi ama kırılmadan, gücenmeden iki elini kumaş pantolonuna sertçe vurarak kalktı. O kalkınca ben de ayağa kalktım hafif tedirgin. ‘Hadi eyvallah’ deyip incelmiş ve seyrekleşmiş saçlarını klimanın rüzgârıyla savura savura gitti. Arkasından bakakaldım.

Annesine yurt dışından attığı kartpostallara iki satır bir şey bile yazmayan, bulunduğu ülkeyi anlamaları için kartpostalın arkasındaki damgaya bakmanın yeterli olacağını düşünen biri tabi ki kavuşmaları ve ayrılıkları fazla önemsemezdi.

***

Siz bakmayın asık suratlı görünmesine ve de hiçbir yerde gülen bir fotoğrafına rastlanmamasına. Evet fazla gülmezdi ama bence matrak biriydi. Belki bu pek bilinmez ama gençliğinde atom mühendisliğine ilgisi varmış. Bunu ona sorduğumda "E tabii atom benim doğumumdan önce bulunmuştu" diye hem kendisiyle hem de bu soruyu sormam nedeniyle benimle ufak ufak dalgasını geçmişti. Organizatörlere, “Sayın organizatör ben düzenlediğiniz konsere para aldığım için gelmiyorum. Geldiğim için para alıyorum” demişliği de vardır. "Ne zaman bir konserde gereğinden az dinleyici varsa yanlışlığın kendimde olduğunu düşünmüşümdür; gereğinden fazla olduğu zaman da" diyen de odur. Bilgedir, akıllıdır da ama aklını kötüye kullandığı pek görülmemiştir. Nereye gideceğini bilmeden yola çıkar ama kaybolmaz. Pusulası hisleridir. Sahnedeyken Batı’yı, yalnızken Doğu’yu gösterir. Bencil değildir ama kendini ve yaptıklarını önemser. İyi bir grubun müzikte ne kadar önemli olduğunu bildiğinden onlarca müzisyenle çalışmış aynı sahneyi paylaşmıştır. Ama gün gelmiş tek başına önünde bir tane org ve sırtında gitarıyla da kurduğu bütün gruplardan fazla ses çıkarmıştır. Bakmayın ’Kızları da Alın Askere’ diye şarkı söylediğine adım gibi biliyorum anti militaristtir. Bundan öyle çiçek çocuğu anlamı çıkarmak yanlış olur. Karşılaştığı haksızlıkları, yanlışlıkları düzeltmek için sadece gitarını ve müziğini kullandığını zannetmeyin. Saçlarının azalmasını; uzun saçları için laf atanlara attığı kafalara bağlayanlar da vardır. Siyasetten hoşlanmaz, devletle arası pek iyi değildir, küs de değildir fazla yüz göz de olmaz. Bu yüzden ‘Devlet Sanatçılığı’ ile ‘Hacivatlığı’ bir tutar. Bu tür unvanlardan pek hazzetmez. Kendisi söyledi ‘müzmin muhalif’. Onun için düşünmek de, konuşmak da gerektiğinde usul usul tartışmak da en az konser provaları kadar önemlidir. Hatta provanın kendisidir. Bunu anlayamayan birçok değerli müzisyenin ilk provası son provası olmuştur. Kimseyi aramaz, hep onu bulurlar. Yalnız başınayken de aynıdır, kalabalıklarda da.

***

İlklerin adamıdır. Elektro gitar, elektro bağlama, uzun saç, underground müzik, komün yaşam biçimi, boyalı yüz. Hep bildiği yolda ve burnunun dikine gider. 1960’lı yılların başlarında Abdurrahman Palay ve Neriman Köksal’ın başrolünde oynadıkları ‘Naylon Leyla’ isimli bir filmde de oynamışlığı vardır ama rol yapmışlığı yoktur. Rol kesmez, racon keser ‘Ankara Rüzgârı’ şarkısının sözlerinde olduğu gibi.

Ufak tefek yapısına pek de uymayan bir şekilde ‘cesur’dur da. Cesareti yaptıklarındadır. Hangimiz eğitim sistemini ‘çocuğunu okula göndermemeye’ varıncaya kadar eleştirdi? Hangimiz viski içmekten sıkılarak, üstümüze sinen memleket hasretinin de kışkırtmasıyla yabancı bir ülkede -Kanada- bir şişe rakı için yedi yüz kilometrelik bir yolu kat etti? Aramızda kaloriferlerin yanmadığı karlı bir kış akşamında muhabbetin sıcaklığını azaltmamak için önce çok sevdiği akustik bağlamasını, sonra elektro bağlamasını, nihayetinde de möbleli kiraladığı evin sandalyelerini, masalarını şöminede yakıp karşısında hararetle muhabbete kaldığı yerden devam eden var mı? Arda Uskan ile beraber gittiği Cannes Film Festivali’nde izlediği; Yoko Onno ve John Lennon ortak yapımı filmden sonra, izleyenlerin ‘ortak’ memnuniyetsizliği sonucu gerilen atmosfere aldırmadan John Lennon’un kulağına eğilip ertesi gün için de bir randevu ayarlayabilmenin sırrını soranlara ’Rahmetliye ayıp olur, ikimizin arasında geçen bir şey, söylersem kendisine ihanet etmiş olurum‘ diyecek kadar vefalı kaç kişi kaldı?

Zamanında hızlıymış, her bakımdan… Yaşını başını almıştır ama yaşlanmamıştır. Yüksek sesle konuşmayı sevmez ama yaptığı işlerin çok ses getirmesini ister. ‘Meçhul’ 45’liğinin göbeğine büyük harflerle yazdığı YÜKSEK SESLE ÇALINIZ bir öneriden ziyade bir uyarıdır. Tadını çıkarmak için zevkine varmak için müzikal bir prospektüs.

***

Ben ona yöneltilen ‘Baba’ lakabını siyasi bir kişilikle ‘benzerliği‘ yüzünden pek kabullenemedim. Fakat böylesine uçlarda yaşayan, saçı hâlâ omzunda dolaşan biri için yine böylesine maço ve delikanlı bir toplumun ‘Baba’ yakıştırması da enteresan bir ‘hadise.’ Kendisi ne kadar ‘babalansa ’yeridir.