Sağlık çalışanı deyince herkesin aklına doktor gelir. Oysa en çok doktorlar bilir, sağlığın ancak ortaklaşa emekle korunabileceğini.

Hasan Ecevit örneğin; 10 Nisanda Covid 19’dan yitirdiğimiz meslektaşımız, sağlık emekçisiydi. İstanbul Sultangazi Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Yoğun Bakım emekçisiydi. Salgının ilk yükseliş döneminde kaybettik onu. Ancak, yoğun bakımdan iyileşerek çıkanlar bilir, orada çalışan işçilerin doktor kadar önemli olduğunu.

Ambulans şoföründen temizlik işçisine, hemşiresinden tıbbi sekreterine ve laborantına, bir halkası eksik olduğunda ne hastaya tanı konulabileceğini ne de tedavi edilebileceğini biliriz. Doktor, ne denli başarılı bir ameliyat yapmış olursa olsun, hastayı ameliyathaneden servise çıkaran sedyeyi süren görevlinin tutumu etkiler hastanın acısını. Sedyeden yatağa taşıyanlar, hemen tansiyonunu ölçen ve geçmiş olsun diyen hemşireye de bağlıdır ameliyatın başarısı.


O yüzden iyi kliniklerde doktorundan hemşiresine, işçisinden temizlikçisine sağlık çalışanları sabahları hastanede birlikte kahvaltı ederek güne başlarlar.

Hal hatır sormalar, sağlıkçı olmayanlara çok tuhaf gelebilecek şakalaşmalarla yenir, simit poğaçalar. Temizlik görevlisi profesöre takılır, gördüğü aksaklıkları sözünü sakınmadan dile getirir, yeri gelir “fırça atar”. O kahvaltılar, oyalanmak, hastayı bekletmek için değil ekip ruhu ve dayanışma ile çalışabilmek için yapılır. Her sabah gece ekibinden nöbeti devralıp akşam nöbetçilerine kadar sürdürülen 7/24 bir emektir, sağlıkçılık. Sırtını bilime dayayan iyileştirme zanaatinin (tekniğinin) emekçileriyiz. Doktor, ortaklaşa emek sürecinin “eşitler arasında birincisidir”. Son kararı o verir, başarıyı paylaşır, sorumluluğu ise üstlenir. Doktorların ön planda olmaları bu yüzdendir.

Her doktor da daha öğrenciliğinden başlayarak tıbbın tümüyle politik bir alan olduğunu anlar. Her aldığı kararın, kullandığı yöntemin, uyguladığı tedavinin politik sonuçları olduğunu sezer. Dahası, hastalıkların ortaya çıkışı ile içinde yaşadığı toplumun yönetim biçimi arasında kopmaz bir bağ olduğunu öğrenir. Ben tıp eğitimimi seksenlerde o dönemin en iyi tıp fakültelerinden Hacettepe’de tamamladım. Bazılarının Amerikan misyoner okulu zannettiği Hacettepe’de, bize hela yapma, foseptik çukuru açma tekniği öğretildi. Bir köye gidersem bulaşıcı hastalıklarla mücadele için ihtiyacımın ilaç değil, insanlara hela yapmayı, temiz su sağlamayı öğretmek olduğu anlatıldı derslerde.

Sağlık emekçiliği politik bir eyleme hali olduğundan dünyanın her yerinde doktorlar her zaman birlikte hareket etmek için örgütlenmişlerdir. Kurdukları her örgütle de kendilerinden çok toplumun sağlığı için politika yapmışlardır. Türkiye’ de doktorların örgütlü hareket etmeleri Cumhuriyet öncesinde başlar. Kurulan her örgüt aynı zamanda politika da yapar. Kimileri, bak sen diyecek olsa da, örneğin İttihat ve Terakki’ de tıp öğrencilerince, tıbbiyenin odunluğunda kurulmuş ve Meşrutiyet’ in ilanında temel rol oynamıştır. Cumhuriyet daha 1928 yılında doktorların örgütlenmesi için yasa çıkarmıştır. 1953 yılında ise bugünkü Türk Tabipleri Birliği’miz yasa ile kurulmuştur. Kuruluşundan sadece dört yıl sonra 1957 yılında ilk Merkez Konseyi başkanımız Doç. Dr. Ahmet R. Onat Dünya Tıp Birliği’nin İstanbul’ da toplanmasını sağlamıştır. Türkiye’nin başkanlık yaptığı o toplantıda yayımlanan İstanbul Bildirgesi, “silahlı çatışma durumlarında hekimlik kuralları” üzerinedir. 54 yıl sonra bir kez daha İstanbul adıyla anılan ve şimdilerde gerici saldırı altındaki, şiddete karşı mücadele sorumluluğu getiren İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanış ve imza sonrası eğitimlerinde de TTB yine etkin sorumluluk almıştır.

Kadim zamanlardan bu yana “ölüme karşı geldikleri”, Yankı Yazgan’ın dünkü pazar ekte yazdığı gibi, “can teslim edildiği” için aynı anda imrenilen, korkulan, mucize beklenen ve öfke duyulandır doktorlar. Bu büyüsel kökenli hale bizi dışardan biraz “havalı”, “kendini beğenmiş”, “otoriter” gösterir. Ama ezici çoğunluğumuz o gücü ayrım gözetmeksizin sadece can korumak, can kurtarmak için kullanırız. Başka türlü, örneğin 15 temmuz gecesi, Gazi Hastanesi acil ekibi yan yana iki sedyede yaralı yatan darbeciyi de karşı koyanı da, biri diğerine bırak onu gebersin diye bağırırken, aynı özveriyle kurtarmaya çalışamazdı.


Siz, hiç tabip odalarında, TTB’ de yolsuzluk haberi gördünüz mü? Hazineden, belediyeden mülk devri, bina, arsa tahsisi, ödenek, yardım vs? Türk Tabipleri Birliği’miz ve tabip odalarımızın tek geliri kendi ödediğimiz aidatlarımız, yöneticilerimizi kendimiz seçiyoruz.

Politika yapmaya devam edeceğiz. Ölüme, hastalığa, yoksulluğa, savaşa karşı sağlık için barıştan, eşitlikten, insanlıktan yana olacağız.