‘Düş Yakamdan Şeytan’, İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda, yazar Pollock’un da büyüdüğü topraklar olan Ohio çevresindeki küçük kasabalarda meydana gelen hadiseleri sonunda yolları birbiriyle kesişecek insanlar üzerinden anlatıyor

İyi olmanın imkânsız doğası

BEYZA ERTEM

Donald Ray Pollock’un ilk romanı 'The Devil All the Time' Emirhan Burak Aydın’ın çevirisiyle İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. 'Düş Yakamdan Şeytan' adıyla Türk okuruyla buluşan kitap, farklı hayatların 'kötülük' odağında birbiriyle kesiştiği bu büyük hikâye aynı zamanda Netflix tarafından adına sadık kalınarak beyaz perdeye uyarlandı.

'Düş Yakamdan Şeytan' İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda, yazar Pollock’un da büyüdüğü topraklar olan Ohio çevresindeki küçük kasabalarda meydana gelen hadiseleri sonunda yolları birbiriyle kesişecek insanlar üzerinden anlatıyor. 'Başkişi' konumunda yer alan Arvin annesinin ve babasının ölümünün kendisinde bıraktığı izlerle hayatına ninesinin yanında devam ederken bu hikâyedeki birkaç masum insandan biridir; fakat zaman içinde çevresindekilere uyum sağlayacak ve gittikçe babasına benzeyecektir. Kurgunun temelinde Arvin’in hikâyesi ilerlerken, eş zamanlı olarak bir yandan kötürüm Theodore, genç vaiz Roy, eşi Helen ve çocukları Lenora’nın, bir yandan da her anlamda kötülük bataklığına saplanmış Carl, Sandy ve Bodecker’ın hikâyesine konuk oluyoruz. Kilisenin ona vaat ettiği manevi doygunluğu bir kenara bırakmış, bedensel arzularının hâkimiyeti altına girmiş olan vaiz Preston Teagardin’in hikâyeye dahil olmasıyla ise hem Lenora’nın hem de Arvin’in hayatının tümden değiştiğine şahit oluyoruz.

İMAN GÜCÜYLE SINANMAK

Kötülüğün kol gezdiği bu kitapta din olgusunun ve inanışların kurgunun temel malzemelerinden olduğunu, insanların iman gücüyle sınandığını söylemek mümkün. Öyle ki bazı roman kişileri sonuna kadar 'temizken', bazıları safi kötüdür. Bazılarıysa zamanla kirlenecektir. Örneğin genç vaiz Roy inançları doğrultusunda hareket ederken büyük bir hata yapar. Tanrıdan işaret beklemekle geçirdiği günlerin sonunda 'ölüleri diriltebileceğinden' emin bir şekilde harekete koyulur. Bunu bir kedide denemek ister, Theodore ise Helen’in üzerinde denemesi konusunda ısrar eder. Roy, 'diriliş ayini' denemesi uğruna Helen’i katleder. Lenora’yı annesiz bıraktığı gibi, kaçmak zorunda olduğu için aynı zamanda babasız da bırakır. Kendi kızının kaderini elleriyle şekillendirir. Vaiz Teagardin ise yozlaşmış bir ruhtur. Dini kullanarak kandırdığı genç kızlara sahip olur. Kilisenin koruması altında olması ve insanların kendisine karşı güveni kötülük yapmasını kolaylaştıran unsurlardır. Arvin’in ninesinin yanında büyüyen ve dinine sıkı sıkıya bağlı bir genç kız olan Lenora’yı hamile bırakır. Bir sahtekâr tarafından kandırıldığını anlayan Lenora intihar eder. Bu hata Arvin’in de hata yapmasına sebep olacaktır. Ya da Carl ve Sandy, otostopçuları arabalarına alıp öldüren çift. Onlar safi kötüdür. Her ne kadar bir şeyleri değiştirmeyi düşünseler de hiçbir zaman harekete geçmezler, kötülük yapmaya aralıksız devam ederler. Sandy gibi ağabeyi Lee Bodecker da kötüdür. O tıpkı vaiz Teagardin gibi elindeki imkânları kullanır.

Bir şeriftir, saygınlığı vardır. İş için adam öldürdüğünde, bunu örtbas etmesi hiç de zor olmaz.

‘DOĞRU ZAMANI KOLLAMAK’

'Düş Yakamdan Şeytan' yedi bölümden oluşuyor. Birinci bölüm başlamadan hemen önce 'Açılış' başlıklı bir kısım bulunuyor. Bu kısım okur için ipuçlarıyla dolu. Çünkü henüz küçük bir çocukken Arvin’in içine çöreklenmiş yılanın sırrını açıklıyor. Diğer yandan kitap boyunca göndermeler yapılan 'dini öğretilerin' yahut 'iman gücünün' insan üzerindeki etkisini trajik bir şekilde ortaya koyduğu da söylenebilir. Arvin bu kısımda babasıyla birlikte 'dua tomruğu' adını verdikleri yerde 'isteksizce' bulunuyor. Babasının batıl inançlarını simgeleyen ağacın altında dua etmeleri kitabın ilerleyen sayfalarında yeniden karşımıza çıkıyor. Willard hastalanan eşi Charlotte’u yaşatmak için bir kuzu alıp kurban ettikten sonra türlü hayvanların ölülerini bu ağaca asmaya başlıyor. Yaptıklarının yetmediğini gördükçe eli daha çok kana bulanıyor Willard’ın. Hatta ev sahibi Henry Dunlap’i öldürdüğünde onu da 'kurbanlık' olarak niteliyor. Tüm bunlara mide bulantılarıyla katlanan Arvin annesinin ölmesini dileyecek hâle gelecektir. Hiçbir zaman hoşlanmadığı bu ayinler sırasında babası tarafından katledilen köpeği ömrü boyunca unutmayacak, içinde taşıyacaktır. Bu kısımda mühim bir detay daha var. Babasıyla birlikte dua eden Arvin iki adamın annesi hakkında 'uygunsuz' bir şekilde konuştuğunu duyuyor. Babasına neden tepki vermediğini sorduğunda ise, 'doğru zamanı kollamak' gerektiğini öğreniyor ondan. Babasından aldığı bu öğüt, Arvin’in ilerleyen yıllarda Lenora’yı serserilerden korurken kullandığı bir yönteme dönüşecektir.

YOZLAŞMIŞ İNANÇLILARA KARŞI

Babasından miras kalan yönteme bir de babasının savaştan getirdiği eski tabanca eklenince Arvin değişmeye başlar. Fakat onun işlediği cinayetler ya kendisini ya da Lenora’yı korumak içindir. Bu nedenle okur ona hak vermekle onu suçlamak arasında büyük bir ikilemde kalıyor. Çünkü Arvin’in içindeki kötülük katıksız bir kötülük değildir. Onun tetiği çekmek için haklı sebepleri vardır. Babasına benzemeyen yönü ise inançlarıdır. Arvin dua tomruğuna delicesine bağlı olan babasından farklı olarak inançlı değildir. Şerif Bodecker’la babasının cesedinin yanında konuştuğu sırada dua tomruğunun beş para etmez bir şey olduğunun bilincindedir. Hatta sonraki yıllarda Lenora’nın dualarının hiçbir işe yaramadığını da söyler. Bu yönüyle romanda 'yozlaşmış inançlılara' karşı dik bir duruş sergiler.

Zaman içinde Roy’un yolu Carl ve Sandy ile kesişir. Carl ve Sandy’nin yolu ise Arvin’le. Onlarla bağlantılı olarak işin içine yeniden ve bambaşka bir şekilde şerif Bodecker da dahil olur. Olayların şimşek hızıyla geliştiği bu bölümlerde okuru birçok sürprizin beklediğini söylemek gerek. Kitaba hâkim olan kötülük atmosferini açıkça ortaya koyan sözler ise genç vaiz Roy’un dudaklarından dökülüyor. Bu cümleler, kitabın anahtarı niteliğinde: “‘İyi bir hayat yaşamak zor’ dedi. ‘Şeytan bir türlü yakamızdan düşmüyor sanki.’” (s. 258)


'Düş Yakamdan Şeytan' dehşetli, kışkırtıcı bir roman. Cesur diliyle, ilmek ilmek işlenmiş kurgusuyla, okuru şaşırtan 'yerinde' hamleleriyle öne çıkıyor. Yazar Pollock’un bir 'şaheser' yarattığını vurgulayan birçok eleştirmenin 'şaheser' yakıştırmasıyla kurgunun başarısını işaret ettiği söylenebilir. İnanışlarınızı gözden geçireceğiniz bu 'kanlı' kitapta kötülük bir sis bulutu gibi her yeri dolaşıyor. Okur bu sis bulutuyla birlikte hikâye hikâye gezerek kötülüğün insan yüzünü deneyimliyor. Ve sonunda soruyor kendine: İyi kalmak mümkün mü?