İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, verdiği röportajda Kürt sorununa ilişkin, “Toplumun bir kesimi 'sorunum var' diyorsa, bu sorunun tartışılması, konuşulması gerekir. Ama biz konuşamıyoruz” ifadelerini kullandı.

İYİ Partili Subaşı’ndan Kürt sorunu açıklaması: Bu sorun tartışılmalı

Serbestiyet'ten Onur Erkan'a konuşan İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, iki yıl önce söylediği, “İktidar HDP’yi şeytanlaştırarak İYİ Parti’nin milliyetçi, CHP’nin ulusalcı refleksini kışkırtmak istiyor” sözlerine ilişkin de değerlendirme yaptı.

"HDP PARLAMENTO ÇATISI ALTINDA BİR PARTİ"

"Bir dönem televizyonlarda her gün, HDP’yle ilgili hiçbir HDP’linin bulunmadığı tek taraflı programlar yapılıyordu. Bu programlarda sürekli olarak da CHP ile İYİ Parti, HDP’yle iş birliği içinde diye suçlamalar yapılıyordu" diyen Subaşı, şunları söyledi:

"HDP’nin içinde suçlular varsa onları tecrit etmek yargının görevidir.

HDP legal bir parti değilse kurulması ve meclis çatısı altında olması hatalıdır. Oysa devletin çeşitli kontrollerinden geçerek parlamento çatısı altında grup kurmuş bir partidir.

Devlet 'HDP’de suçlular var, onlarla kavga edin' diyorsa, bu bizim görevimiz değildir. Huzuru sağlamak, suçluları toplumdan tecrit etmek devletin görevidir.

"Bu tartışmalarla HDP tabanındaki oyları, Millet İttifakı’na yar etmemek amaçlanıyor. Kaldı ki İYİ Parti olarak HDP ile bir iş birliği içinde olmadığımızı hem biz beyan ediyoruz hem HDP’liler beyan ediyor."

"ÇOK ÇABUK KAMPLAŞIYORUZ"

“Türkiye’de ‘Kürt sorunu yoktur’ demek, terörün nasıl, nereden cereyan ettiğini bilmemek demek olur” şeklindeki açıklaması hatırlatılan Subaşı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Biz sosyal sorunlarımızı çok kolay çözemiyoruz ve çok çabuk kamplaşıyoruz. Zaman zaman siyaset kurumları da bunları manipüle ediyor. Çözümsüz hale gelince bu sorunlar Türkiye sınırlarını da aşabiliyor. Dışarının da ilgi alanına girmeye başlıyor. Hatta zaman zaman manipülasyonlar da yapılıyor olabilir. Önemli olan bu tip sorunları kendi içinde çözebilmektir.

Gençlik yıllarımızda, Türkiye 25 yıl sağ sol çatışması yaşadı. Gençler birbirini öldürdü. İnsanlar sağ-sol meselesinde 'o doktora gitmez, bu bakkala gitmez' hale geldi. Araya ihtilal girdi. Sonra rahmetli Demirel ile rahmetli İnönü’nün koalisyon kurmasıyla sağ-sol kavgası gündemden kalktı.

Bu defa başörtülü gençleri üniversitelere sokmamaya başladılar. Dönemin egemenleri, bazı yüksek yargı mensupları, bazı askerler 'şu şekilde bağlanırsa olur' gibi tanımlamalar getirmeye başladılar."

"TOPLUM YİNE YORGUN DÜŞTÜ"

"Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında hüküm fıkrasına değil ama metnin içine 'Bu eylem cumhuriyete karşı kalkışma, siyasi amblem sayılabilir' gibi ibareler yazıldı. Mesele tam çözümsüz hale geldi.

Türkiye yine gençlerine 25 yıl eziyet etti. Eğitim hakkını elinden almaya kalktı. Kimse gençlere “neden başörtüsü takmak istiyorsun” diye sormadı. Onlarla konuşmadı. Konu, devlet egemenlerinin tanımına göre çözülmeye çalışıldı. Bu da AK Parti’nin işine yaradı, AK Parti’yi büyüttü. Sonunda yine bir kanun değişikliği olmaksızın gündemden kaybolmaya başladı ama toplum yine yorgun düştü."

"AİHM ‘CEMEVLERİ İBADETHANEDİR’ DEDİ"

"Kürt meselesinde de durum benzer. Toplumun bir kesimi 'sorunum var' diyorsa, bu sorunun tartışılması, konuşulması gerekir. Ama biz konuşamıyoruz.

Yine Alevi yurttaşlar 'cemevi bizim ibadetgâhımız' diyorsa bunun konuşulması, tartışılması gerekir. Biz buna da çözüm bulamadığımız için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 'cemevleri ibadethanedir' diye bizi bağlayan bir karar verdi. Bu bağlayıcı karara rağmen biz bağlandık mı?"

"ATATÜRK DÖNEMİNDEN BERİ KÜRT RAPORU HAZIRLANIYOR"

"Şimdi biz bu tür sorunlarımızı çözmekte zorlanıyoruz. Ben de bu meselelerde konuşamama alışkanlığımızı bir ölçüde esnetebilmek için düşüncelerimi aktarmaya çalışıyorum. Doğru görülen yanları olur, yanlış görülen yanları olur ama siyasetçilerin fikirlerini açıklıyor olması bu tür konuşulmayan konular üzerinde düşündürmeyi teşvik edebilir.

Bunların bilimsel olarak her yönüyle incelenmesi gerekir. 'Sorun yok biz kardeşiz' diyerek her şeyi çözemezsiniz. Önemli bir yurttaş kesimi 'sorun var' diyorsa devletin görevi o soruna yaklaşmak, sorgulamaktır.

Atatürk döneminden beri ellinin üzerinde Kürt raporu hazırlandı. 1989’da SHP’nin önemli bir raporu var, Anavatan Partisi’nde Kahveci’nin raporu var, 1991 yılında Tayyip Erdoğan’ın il başkanı iken hazırlatıp Refah Partisi genel başkanlığına sunduğu bir rapor var."

"HİÇBİR SORUN YOK, DEMENİN ANLAMI YOK"

"Cumhuriyet dönemi boyunca herkesin incelediği, rapor hazırlattığı bir meseleyle ilgili çıkıp 'hiçbir sorun yok' demenin bir anlamı yoktur. Geçmişte Türk siyaseti bu konuların üzerinde çok gidemedi. Bu konular tamamen Genelkurmay’a havale edilmişti. Genelkurmay da zaten “bu mesele bende” diyordu. Siyaset kurumunun bu konuda yetkili olmasını kabul etmiyordu, siyaset kurumu da o alana giremiyordu. Bugün de bu hükümet sistemi bırakın siyaset kurumunu, meclisi, yargıyı hatta yürütmeyi de vesayet altında tutuyor. Bugünün vesayeti de dünkü vesayet gibi temel sorunların çözümünü engelliyor."

SEMRA GÜZEL AÇIKLAMASI

HDP Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığıyla ilgili toplanan Anayasa-Adalet Karma Komisyonu Toplantısı’ndaki konuşmasındaki “çözüm süreci döneminde 2014’te çıkarılan 6551 sayılı yasayı ve bu yasanın çözüm süreci döneminde PKK’lılarla görüşmeler için bir nevi sorumsuzluk getirdi” sözlerine açıklık getiren Subaşı, şunları söyledi:

“Biz onu iki boyutuyla gördük. Bahsettiğiniz karma komisyon toplantısında önce partimizin görüşünü yansıttım. Partimizin görüşünün, “Ortaya çıkan görüntülerin, toplumda rahatsızlık yarattığını ve yaratmasının da normal olduğunu, dokunulmazlığın kaldırılarak konunun yargı kararıyla çözümlenmesi” olduğunu ifade etmiştim.

Ama Semra Güzel’in çözüm sürecindeki bir görüşmesinin yıllar sonra ortaya çıkmasının ciddiyetle bağdaşmadığını, bundan siyasi bir sonuç elde etme düşüncesinin olduğunu da açıklamıştım. Çünkü ortada bir terör suçu varsa bunu yıllar sonra ortaya çıkarmak terörü ciddiye almamaktır.

Bunları ifade ettikten sonra o günkü tartışmaları da belli bir sonuca bağlamak için çözüm sürecinde neler olduğunu da hatırlatmıştım.

2013-2015 arasında Türkiye bir çözüm süreci yaşadı. Çözüm sürecinde Kandil’e gitmek teşvik edildi. Otobüsler kaldırıldı, buluşmalar yapıldı.

Çözüm süreci olumlu ve sevinçle karşılanmıştı. Ama tabii zor bir süreçti. Hükümet tarafından belki de yeterince hazırlık yapılmamıştı, toplum yeterince hazırlanmamıştı.

Sonuçta çözüm sürecinde birçok kişi gidip orada görüntü vermişti. Hatta devlet, HDP’lileri bir nevi aracılık yapması için görevli kılmıştı. Bu buluşmalarda devlet görevlileri de teröristlerle yan yana gelmişlerdi. Görüşmeler olmuştu.

2014 yılında bunların suç teşkil edebileceği gündeme geldi ve tedbir almak gerekti. Bu amaçla 6551 sayılı yasa çıktı. Bu yasayla çözüm süreci dönemindeki bu görüşmelere bir nevi muafiyet tanındı, bir cezasızlık hususu getirildi.

Şimdi görüyoruz ki, devlet kendisini bu muafiyetin içine aldıktan sonra; görevlendirdiği birçok kişiyi suçlu diye takibe almıştır. Oysa 6551 sayılı yasa, hangi taraftan olursa olsun bir muafiyet sağlamıştı.”