Tarih boyunca savaşlar karşısında suskun kalan, korkuya teslim olanlar da oldu, umutsuzluğa kapılıp intihara yönelenler de, direnmeyi seçenler de… “Savaşa Hayır” diyen, karşısında duran Rus aydınlarına selam olsun.

İyi savaşlar sayın seyirciler…

Çağın en büyük yazarlarına ’20. yüzyılın en önemli kitabını sorduklarında, oy çokluğu ile Erich Maria Remarque’ın “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” adlı kitabının seçildiğini anlatıyor Zülfü Livaneli, “Edebiyat Mutluluktur” kitabında. Oy kullananlar arasında Yaşar Kemal de varmış. Yarın, 28 Şubat’ta ölümünün 7. yıldönümünde anacağımız büyük usta… Tıpkı Remarque gibi, içinden geçtiği zor yıllarda korkuya teslim olmayıp, mücadeleden geri durmayan bir yazardı Yaşar Kemal. Yaşamı boyunca zulme karşı durdu. En güçlü silahı, kalemini insanlık onurunu korumak için kullandı. Savaşlara, ayrımcılıklara karşı çıktı, sözünü sakınmadı.


Bu tavrında yalnız değildi Yaşar ağabey. Yaşamları boyunca baskılara, sansürlere direnmiş, yaşamı pahasına mücadele etmiş sayısız aydından biriydi. Doğum ya da ölüm yıldönümleri şu birkaç güne denk gelen birkaç ismi anmakla yetineyim. 25 Şubat’ta, İlhan Erdost’u andık. Ağabeyi Muzaffer Erdost 12 Eylül cuntası tarafından katledildikten sonra ismini Muzaffer İlhan Erdost yapan Sol Yayınlarının yöneticisi ve emekçisini… Aynı gün Sabahattin Ali’nin doğum gününü kutladık, 90. yılında… 26 Şubat, büyük şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunda büyük emeği olan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in, oyuncu Aytaç Arman’ın ve yazar Tarık Buğra’nın ölüm yıldönümü idi.

AYDINLAR VE BARIŞ

Yarın, Yaşar Kemal’in yanı sıra bir başka barış savunucusunun, değerli hukukçu Orhan Apaydın’ın ölüm yıldönümü. 1 Mart Salı günü ise bir büyük şairi daha anacağız. 1938 yılında, Kara Harp Okulu öğrencisiyken Nâzım Hikmet’le birlikte tutuklanıp, Ankara mahpushanesinde yatan, ilk kitabı “Tebliğ”de savaşa karşı çıkan, sürgüne gönderilen, Hayyam’ı ve Tevfik Fikret’i günümüz Türkçesine aktaran, “Mutlu olmak varken bu dünyada / geceler geldi dayandı kapımıza / olduk acımızla sarmaş dolaş” diyen, özgün şiirlerinin yanı sıra Brecht’den Eluard’a dünya edebiyatından yaptığı çevirilerle edebiyatımızda iz bırakan A. Kadir…

NATO’ya kabul edilebilmek için Kore’de savaştırılan Türk askeri için şiir yazan Nâzım Hikmet, barıştan yana görüşleri nedeniyle 1950 yılında üniversite’den atılan Behice Boran, Pertev Naili Boratav ve Niyazi Berkes, 1960 ihtilali sonrası üniversite ile ilişkileri kesilen, aralarında Nusret Hızır, Mazhar Şevket Eyüboğlu, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan, Sabahattin Eyüboğlu, Halet Çambel, Celal Ertuğ, Emin Onat, Haldun Taner gibi aydınların yer aldığı 147’ler, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sonrası yıllarını hapislerde ya da sürgünde geçiren binlerce aydınımız, tarihimizin yüz akı sayfalarında yerlerini aldılar. Aralarında, Barış Derneği üyeleri de vardı, ‘Aydınlar Dilekçesi’ ile cuntayı mahkûm eden aydınlar da…

Bugün de sessiz kalmıyor Türkiye aydınları. Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği, Ukrayna’da yaşanan insanlık dramına ilişkin yaptıkları açıklamada “Savaş; ölümdür, göçtür, açlıktır, işkence ve zulümdür. Temel hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması, kentlerin, kültürlerin ve ekolojinin tahribatıdır” dedikten sonra, çatışmaların durmasını, sorunların halkların doğrudan katılımıyla, barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulması sağlanmalıdır” diyor. Açıklama, Orhan Alkaya ve Refik Durbaş’ın 1991’de Körfez savaşı sırasında Türkiyeli 81 şairin birbirinden bağımsız olarak yazdıkları dizeleri kurgulayarak oluşturduğu “Barış için Dizeler”den bir alıntı ile bitiyor:

“cenge ve cengavere hayır, ölüm
kusanlara, yeryüzünü karartanlara
insan bitince başlar kavga
yaşamı ateşe vermeyin
insanlar barışa barışa…”


SAVAŞTA NE YAPTIN?

“İnsanlar gibi uluslar da, geçim kaygısı ile kendine saygısı arasında sıkışır kalır bazen… Böyle dönemlerde, çekilen sıkıntıyı hafifleten şey, baskılar karşısında başı dik tutabilmiş olmanın onurudur” diyordu Can Dündar, 2015 yılında yayınladığı “Savaşta Ne Yaptın Baba?” adlı kitabında…

iyi-savaslar-sayin-seyirciler-985504-1.
Elena Kovalskaya


Ülkelerin, çıkarları gereği tarafsız kalması anlaşılır bir şeydir; ama aydının bu lüksü yoktur. Dün, Rusya’da Meyerhold Devlet Tiyatrosu ve Kültür Merkezi Yöneticisi Elena Kovalskaya’nın Ukrayna’daki işgali protesto ederek görevinden istifa etmesi aydın sorumluluğunun gereği değil mi? Camus, Sartre gibi aydınlar Fransa’nın Cezayir halkına yaptığı zulüm karşısında sessiz kalmadılar, ülkelerini cesaretle eleştirdiler. Macaristan Sovyet tanklarıyla işgal edildiğinde, Macar aydınlarının yaptığı gibi… İkinci Dünya Savaşı’nda tarafını seçemeyen sanatçılar da oldu hiç kuşkusuz. Leni Riefenstahl’den Carl Orff’a, Ezra Pound’dan Knut Hamsun’a, Marinetti’den Dali’ye pek çok isim sayabiliriz sanatsal başarılarını politik öngörüsüzlükleriyle gölgeleyen/lekeleyen…

Bir de karamsarlığa, umutsuzluğa kapılanlar var. 1933’de Goebbels’in emriyle kitapları yakılan yüzlerce yazar arasında, Jack London, E. Hewingway, E.M. Remarque ile birlikte Stefan Zweig da vardı. Avusturyalı yazar Zweig, sürgün yaşadığı Brezilya’da intihar ederken şu notu bırakmıştı: “Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun. Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum”… Oysa, sürgünde de yapılacak işler vardı. Tarih, Thomas Mann ve oğlu Klaus Mann’dan Bertolt Brecht’e pek çok sanatçının Nazilere karşı verdiği mücadelenin tanığıdır.
Franco’nun diktatörlüğü ile sonlanan İspanyol İç Savaşı, Şilili şair Pablo Neruda’nın yaşamında radikal bir değişime neden olmuştur. İspanya’da konsolos olarak görev yapan şair, Paris’e geçerek Perulu şair Cesar Vallejo ile birlikte Franco faşizmine direnen Cumhuriyetçiler için çalışan bir yardım örgütü kurar. Uzun yıllar Avrupa’da siyasi göçmen olarak yaşayan şair, 1969’da Şili Komünist Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı olur ve sonra yerini Salvador Allende’ye bırakır… İspanyol İç Savaşı’ndan etkilenen bir başka sanatçı da Pablo Picasso’dur. Savaşı tüm dehşeti ile yansıtan “Guernica” tablosunu ve ünlü ‘barış güvercini’ni anımsamayan var mı? Nâzım, Neruda, Picasso, Miro, Calder, Teodorakis ve diğer aydınlar sanatlarını barış için seferber ederken, bazıları da Paris’te Vichy hükümetinin balolarında dans ediyordu. Bugün de saraylara kabul edilmeyi marifet sanan sanatçılar yok mu?... Haydi, “Barış için dizeler”den bir dize ile bitirelim:

“İyi savaşlar sayın seyirciler, devam edin seyirci kalmaya”.