BirGün’de son yazdığım yazı küçük çapta öfke ve infial yarattı. Kadın hareketinden ya da örgütsüz ama konuya duyarlı kişilerden tepkiler aldım. Yazıyı anlatmama da gerek yok. Merak eden girip bakabilir. Yazıyı sevenlerin ve beğenip paylaşımda bulunan dostların beğenileri saklı kalmak koşuluyla bazı şeyler söylemem gerekiyor. İnsan bir yazıyı yazarken de okurken de farklı kimlik ve kişilik parçacıklarıyla etkileşiyor yazdığı ya da okuduğu yazıyla. Yazıyı beğenenler de muhtemelen kendi dünyalarında bir yerlere dokunduğu için bu yazıyı beğendi ve bu beğeniler gerçektir. Ancak onların beğenisi ne kadar gerçekse beğenmeyenlerin tepkileri de o kadar gerçektir. Ve biz mutlu ettiği kadar mutsuz eden bir şey varsa bunu düzeltmekle mükellefiz. Bu nedenle ben daha çok yazıya gelen tepkilerle ilgileniyorum. Ve hemen başında şunu söylemem gerekiyor ki tepkilerin tamamına katılıyorum. Büyük kısmı hem duyarlılığın hem de mücadele azmi ve kararlılığının eseridir.

Daha doğru bir ifadeyle, yazıya gelen tepkiler bu yazıdan daha gerçekti. “Efendim ben şöyle yazmak istemiştim”, “efendim ben aslında şunu ima etmek istemiştim” gibi savunmalar yapmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Başkalarına yapacağım eleştiriyi kendime yapamayacaksam da bu sayfalarda yazmamın anlamı yok. Başkalarının yaptığı hataları burada yapacaksam bu köşeyi işgal etmenin anlamı da yok. Çünkü devasa bir kadın hareketi var ve bu hareketin ödediği ve ödüyor olduğu onca bedeller varken bizim cılız sesimiz bir de bu hareketi zedeleyecek şekilde çıkarsa söylenecek sözlere de katlanmamız gerekiyor. Kısacası iyi yaptılar diyorum. Bütün samimiyetimle söylüyorum. İyi yaptılar diyorum. Bundan sonra da yapsınlar. Daha çok yapsınlar. Bu denli güçlü bir iktidar ağında kendimizi bile şiddetle sarsmaya ihtiyacımız var çünkü. Eğer kendimize sesimiz çıkmazsa içerden çürürüz. Eğer hoşgörüyü savsaklama haline getirirsek çürürüz. Eğer birbirimizi bile anlamayacaksak çürürüz. Bu nedenle yazıya yöneltilen sert eleştirileri olduğu gibi aldım kabul ettim.

Ben gelen eleştirilere değil kendime kırıldım ki sözde kadın meselesine duyarlı yazılar yazıyor, cinayet davalarına gidiyor, dosyaları inceliyor falandım. Butler dersi bile almıştım ama belli ki ya yeterince anlamamışım, ya anlayamamışım ya da anlayabildiğim bu kadarmış. Demek ki daha çok çalışmaya ihtiyaç varmış.

Ama bu yazının yine de iyi bir tarafı oldu. O da kadın konusuna ne kadar duyarlı olursak olalım, bazılarımızın içerisindeki iktidar şebekesinin derinden nasıl seyrettiğini görmektir. Bunu görmek de herhalde bir kazanımdır.

Demek ki daha çok çalışmak ve söyleyeceğimiz sözleri daha çok tartmak zorundaymışız. Çünkü bütün kırılganlık önce dil’de ve kavramlarda başlıyor ve iktidar bizi önce dil’e ve kavramlara hapsediyor. O nedenle bu yazının dilini sonradan baktığımda ben de sevmedim. Özür dilemek de özrü kabul etmek de Türkiye’de pek geçerli bir şey değildir biliyorum. Yine de ben özrümü şuraya koyayım da dileyen alsın dileyen kızgınlığına ve kırgınlığına devam etsin. Tekrar söylemem gerekirse, aynı kavganın aynı saflarında olduğunu düşündüğüm insanları kızdırmak beni kıran tek şeydir. Kendime kırgınlığım ondandır. Herkese bol selam ve muhabbetle.