Bugün AKP’nin 16. kuruluş yıldönümü Sincan’daki ‘Harikalar Diyarı’nda kutlanıyordur, AKP Genel Başkanı haliyle kitlesine seslenecek. Bir nevi Reis Harikalar Diyarında ve İslamcılık adına harikalar yarattığından şüphesi yok.

Ve şüphemiz yok ki kitlesi de o harika (!) sloganlarıyla AKP Genel Başkanına, “Hop Ninnayı Ninnayı / Gel Oynayı Oynayı “ temposuyla üç ismini söyleyerek tezahürat yapacaklar.

Tezahürat dediğin çarpıcı olmalı.

Gerçi bence en çarpıcı olanı Kastamonu futbol taraftarlarının yaptığıydı: Gastamonu Gastamonu dep dep dep… Bir de Bandırmaspor ile Denizlispor arasındaki maçta Bandırmalıların “Bandırma Bandırma” diye yaptıkları tezahürat karşısında Denizlilerin “Bandırcez Bandırcez” diye bağırması.

AKP için “ya ya ya şa şa şa” tezahüratlı şaşaalı dönemi bitti. Hop Ninnayı Ninnayı dönemi başladı. Şaşaalı dönemin bittiğini, metal yorgunluğu olduğunu ve ötesini bizzat AKP Genel Başkanı da son günlerde vurguluyor.

Murat Yetkin son Karadeniz gezisini özetlerken şu tespitleri yaptı: “Erdoğan’ın ‘Teşkilatımızda kapsamlı değişiklik yapmak zorundayız’ derken üç günde, üç şehirde yaptığı konuşmalardan, bu değişikliklerde parti yönetiminde neleri görmek istemediğini 7 madde halinde özetlemek mümkün: 1- Fethullahçılığa ‘bulaşmamış’ olacak. 2- ‘Bu hırsızı nereden buldun?’ dedirtmeyecek, yani adı yolsuzluğa karışmamış olacak. 3- Parti içinde lider Erdoğan dışında hiçbir kişi, grup, ya da hizbe bağlı olmayacak. 4- Parti sayesinde sahip olduğu makamı kendi gücünü artırmak için kullanmayacak. 5- Erdoğan ve Parti tarafından verilmiş makam nedeniyle insanlara tepeden bakmayacak. 6- Şahsi çıkarını parti ve ülke önüne koymayacak. 7- Parti kademelerinde kadınların ve gençlerin yer almasına engel olmayacak.”

“Tabii başka açıdan baktığınızda,” diye ekliyor Murat Yetkin “ bunların Erdoğan’ın 14 Ağustos’ta 16. yılını kutlayacak AK Parti’nin mevcut yapısında teşhis ettiği kusurlar olduğu yorumuna varmanız da mümkün.” Gerçi ben daha okurken ‘kusurlara’ dair bu yorumu yapmıştım zaten: AKP’de Fethullahçılığa bulaşmışlar var, hırsızlar, hizipler var, insanlara tepeden bakanlar (elitler!) var, şahsi çıkarını ülkenin ve (en kötüsü) partinin önüne koyanlar var ve parti kademelerinde kadınların ve gençlerin yer alması engelleniyor. Ben demiyorum, parti genel başkanı tersinden ve aynen böyle diyor işte.

Dolayısıyla ya-ya-ya-şa-şa-şa şaşaalı dönemleri bitmiş ve bir nevi karamsarlık dönemleri başlamıştır. Bunu da Trabzon Beşikdüzü’nde konuşurken, haber metinlerinde yer almayan (ve salona geçtiğimde tesadüfen işittiğim) bir cümlesinde şöyle dile getirdi: “Sakın ola umudunuzu kesmeyin, umutsuz olmak yok!”

Murat Yetkin’in özetlemesindeki en eksik cümle buydu. Şahsın “umutsuzluk” kelimesini kullanması oldukça manidardı. Derhal Google araştırması yaptım, Beşikdüzü cümlesini bulamadım ama başka bir şey buldum, elbette Twitter’da. 10 Oca 2014 tarihinde, saat tam 22:02’de (Twitter güzelliği!) Recep Tayyip Erdoğan onaylanmış hesap @RT_Erdogan şöyle demiş: “Hüzün, yeis, umutsuzluk, inananlar olarak bizim kabul edeceğimiz, teslim olacağımız duygular değildir.”

Yazımın burasında Terry Eagleton’un “İyimser Olmayan Umut” kitabındaki cümleler devreye girdi: Teolojik bakımdan umutsuzluk büyük bir günahtır! İnananları bir tür zafer şehvetiyle umuda yönelten, kurtuluşun en nihayet Tanrı’nın elinde olduğu inancıdır. (s. 115). Eagleton başka bir yerde de şunu hatırlatıyordu: “Zaten iyimserlik hâkim sınıf ideolojilerinin tipik bir unsurudur.” (s. 18)

Karamsar tablolarının epey farkında olduklarından iyimserlik kanırtıyorlar. Hal böyle olunca bize düşen pay belli. Onların dayattığı türden, hop ninnayı ninnayı, gel oynayı oynayı iyimserliği elbette bizden ırak olsun. En iyimser hesaplarımız, en kötüsü gelirse seçeneği sayesinde gerçekçi olacaktır, çünkü bazen güle oynaya bizler için en kötüsünü getirmeye kararlılar. Ve bizler ise umut etmek zorundayız.

Sözü yine Eagleton’a vereyim: “Umut etmek zorunda kalmamak tercih edilebilir; çünkü umutlanma ihtiyacı, nahoş olanın çoktan gerçekleştiğinin işaretidir. … Marksistler gelecek konusunda daha umutludur. Zaten kişi tam da içinde bulunduğu şimdiyle en nahoş biçimde karşılaştığı için geleceğe inanç besler.” (s. 18, 21)

Son sözü de kendime vereyim ve yıllar önce yazdıklarımla bitireyim bu konuyu:


“ancak kısacık ve küçücük mutlulukları olabilir sıradan ve sahici insanların. bunu fark etmezler bile ve bunu yalnızca şairler fark edebilir belki. kısacık ve küçücük mutlulukları, sıradan ve sahici insanların, ancak şiire dökülebilir, şiir olabilir, başka türlü anlatılamaz. kısacık ve küçücük mutlulukları sıradan ve sahici insanların, ömre bedel olur. bu bedeli hiçbir sıra dışı varsıl ödeyemez; parası pulu yetmez. upuzun ve kocaman ve umutsuz mutlulukları yetmez. zira her şeyleri olan varsılların, umuda ihtiyaçları yoktur. öyleyse her şeyleri vardır varsılların yalnızca umutları yoktur. oysa hiçbir şeyleri yoktur sıradan ve sahici insanların. ancak kısacık ve küçücük mutlulukları olabilir ve upuzun kocaman umutları. bunu ancak feylezoflar bilir. sakallı marx buna devrim demiştir. sıradan ve sahici milyonlarca insan, bunu fark ettikleri zaman, umutları devinir devrim olur.”