İyitanır’dan sinema notları

Müzik, Heykel, Resim, vd. sanat okullarının durumu ne? Genelde derme çatma yürüyor işler ya yine de tam bilemeyeceğim; üzerlerine bir çift söz edebileceğim, tiyatro ile sinema var belki. Şimdilik seçimim “sinema”. Okulların sinemacı yetiştirmesi umudu içindeyiz de ancak bu nasıl bir tansık(mucize) olası, ona değinmeye çalışacağım... Öğrencilerden biri arkadaşım. Yetenekli, okuyan, izleyen ve de araştıran aynı zamanda. 10-15 günde bir görüşüyor, sinema üzerine söyleşiyor, belgelikten(arşivimden) ona kimi filmleri veriyor, izlemesininin ardından onları tartışıyoruz; ayrıca siyaset, yazın, şiir üzerine kimi kitapları da konuşuyoruz yeri geldiğince. Yıl sonu ödevi(kısa metraj) için beni Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Yerleşkesi Sinema TV Bölümü’nde en üst kattaki, önceki yıllarda da toplantılara konuk edildiğim, o stüdyo bozuntusu yere çağırıyor. Sette olmamı istiyor, gerek duyarsa önerilerimi dinlemek için. Gerilerde oturup izliyorum. Çekim iyi gidiyor; derken akşam üstüne doğru, başlıyor bir koşuşturmaca. Kaç plan kalmış, nasıl yetişecek? Yetişmek ne demek, bitmezse, ertesi gün devam?! Ama ne ertesi? Çektin, bitirdin bitirdin, çünkü sana verilen o tek bir gün. Hem de 16.30’a dek. Yoksa yönetim indiriyor akım çevirgecini(şalteri), filmini bitirmişsin bitirmemişsin kimin umurunda, kal karanlıklarda. Ben bunları öğrenince çıldırıyorum. Öğrenci arkadaşlarda ise ne bir kızgınlık ne bir yakınma. Koşulları zorunlu olurluyorlar. Karşı durarak, sınıfta kalmak, belki de okuldan atılmak varsa işin ucunda, en doğrusu bu onlar için. İşi kotarmaya çalışıyorlar tüm güçleriyle. Ayrıca “dış çekim” değil diye duacılar. Sokağa çıksalar ışık, alıcı(kamera) nerede? Sen buldun buldun kendi paranla. İyi de öğrencilerde o paralar nerde; zar zor, özverilerle sürdürmektelerken yaşamlarını...

iyitanir-dan-sinema-notlari-286298-1.Olga Benario / Yönetmen: Galip İyitanır (Belgesel, 2004)

Fernando Morais’in “Olga-Yürekli Bir Kadının Yaşamı” kitabından yararlanarak Rusçada “Olgacık” anlamına gelen “Olya” adını verdiğimiz bir oyuna imza atmıştık 2007 yılında. Oyun, görsele gereksinim duyuyordu. Bir film buldum, Brezilya yapımı. Ne var ki; 1938’de Lichtenburg’a, 1939 yılında Ravensbrück toplama kampına ve oradan da Bernburg’da gaz odasına gönderilen o çok önemli devrimci kadın gitmiş, gepgeniş yelpazedeki olayların ve olguların içleri boşaltılmış, bir aşk öyküsü çerçevesinde tecimsel bir film duruyordu karşımda. Derken bir belgesel çarptı gözüme: Olga Benario. Kapak, yazılar her şey Almanca. Ancak o da ne, yönetmen Türk; Galip İyitanır... Görüşmelerimiz sonrası bize gönderdi Galip, onca emeğin ürünü “yaşamımdan üç yılı çaldı” dediği müthiş belgeseli ve biz de oyunda kullandık yer yer...

Galip, film yapımcılığının yanı sıra Dortmund’da Sinema Akademisi’nde kurgu sanatı üzerine ve başka üniversitelerde, diğer film akademilerinde dersler, seminerlerler veren bir öğretim görevlisi aynı zamanda. Geçenlerde yazdım “Burda durumlar içler acısı. Almanya’da ne?” Ondan aldığım uzunca yanıtı biraz kısaltarak, izinleriyle, aktarıyorum buraya:

iyitanir-dan-sinema-notlari-286297-1.

Bizim Tiyatro / Olya / 2007-2008 (Gaz odaları)

”(...)En basiti çalışırken herhangi bir kısıtlamaları yok. Sadece teknik malzemeyi okuldan alırken ve stüdyoyu kullanacaklarsa ne kadar zaman çalışacaklarını bildirmeleri gerekiyor. Öğrenciler ön diploma ve mezuniyet için kısa metrajlı filmler çekmek zorundalar. Bunun dışında pratikleri gelişsin diye kısa metrajlı film projeleri de okul tarafından yaptırılıyor. Mesela bizim Akademide yarışma kabilinde ‘24 Saatlik-Proje’miz var. Bu çekimler içinde öğrenciler, hem teknik malzemeden hem de stüdyodan istedikleri kadar faydalanabiliyorlar.(...)Projenin bütçe ve çekim planını hazırlayıp hocalarına ya da hocalardan oluşan küçük juriye sunuyorlar. Onlar da öğrencilerle gerçekleştirme şartlarını, dramaturjisini konuşup tartıştıktan sonra, onaylıyorlar. Öğrenciler teknik bölüme gidip, ne kadar teçhizata kaç gün ihtiyaçları olduğunu belirtiyorlar. Eğer akademilerin kendi stüdyoları varsa orada da çekim yapabiliyorlar. Bizim mesela stüdyomuz var. Öğrenciler içine istedikleri mekanı kuruyorlar. Herşeyi kendileri yapıyorlar. Yani okul teknik malzemeyi, öğrencilerin ihtiyacı olduğu müddet boyunca veriyor. Aynı şey stüdyo için de geçerli. Stüdyoda çalışma saatleri diye kısıtlı bir şey yok. İstedikleri kadar çalışabilirler. Hafta sonu bile. Yalnız anahtarı alırken, stüdyonun sorumluluğunu yazılı olarak üstleniyorlar. Aynı şey sigortalı olduğu halde teknik malzemeler için de geçerli. (...)Kısa filmler için, dışarıdan sponsor bulabilme imkanları var. Amaç, bir film projesinin finansını da öğrenmek. Bir de “mezuniyet filmleri”ne verilen teşvikler var. Öğrenciler filmin uzunluğu en fazla 30 dakika olmak şartıyla 10- 15.000 Avroya kadar teşvik alabiliyorlar. Filmler 30 dakikanin üzerinde olursa kısa film olmaktan çıkıyor. O zaman da teşvik miktarı 50.000 Avroya kadar çıkabiliyor. Almanya kısa metrajlı öğrenci filmlerinde en fazla ‘Öğrenci Oscarı’ alan ülkelerden biri...”