Son yazıdaki yaz tatili tavsiyelerinden sonra, birini tecrübe etmek için yola çıktık. Temmuzda her birinin güzelliği dillere destan İyon Adaları’ndan Zakintos’taydık

İyonya’nın fotojenik çocuğu: Zakintos

Söz konusu Yunan adaları olunca yanlış seçim yapma şansınız neredeyse yok gibi. Girit, Rodos, Sakız, Midilli gibi popüler ve büyük adalardan tutun Kos, Amorgos, İthaka, Paksu, Lemnos gibi daha az bilinen ve görece küçük adalara kadar hangisini seçerseniz seçin dönüş yolculuğuna güzel anılarla çıkıyorsunuz. Yunan adaları artık Türkiye’den her yıl 1 milyondan fazla turist çekecek hale geldi ve bu topluluğun hizmet, fiyat, doğal güzellikler gibi farklı tercih sebepleri var. Bunun üzerine bir de önünüze gelen sayısız lokasyon seçeneği de eklenince, ulaşım imkânlarının giderek fazlalaştığı adaların, vize dışında yurtiçindeki tatil yöreleri ile hiçbir farkı kalmıyor diyebiliriz.

Zakintos’a bir cumartesi öğleninde iniyoruz. Dışarıdan eski bir okul binasına benzeyen ve adını İyonya’nın yetiştirdiği en büyük şair, bugünkü Yunan Ulusal Marşı, Imnos is tin Eleftherian’ın sözlerini yazan Dionysios Solomos’tan alan havalimanının dışı adaya turistleri getiren firmaların çalışanları ve bu turistleri otellerine götürecek servis araçlarıyla dolu. Zakintos 405 km² büyüklüğünde, güney ve kuzey ucu arasında 45, doğu ve batı ucu arasında 35 kilometre uzaklık olan ufak bir ada. Adanın tümünü araç kiralayarak ve acele etmeden 2-3 günde gezmek mümkün. Eğer sadece bir bölgesinde zaman geçirmeyi planlıyorsanız scooter, ATV veya bisiklet kiralamak da makul bir seçim. Ancak belirtelim yolların çok ufak bir bölümü yenilenmiş durumda ve kasabalar ile köyler arasında gidiş ve geliş yönünde birer şeritli yollara hazır olmak gerekiyor. Yunan adalarında alkollü araç kullanmanın yol açtığı birçok kaza var ve bu yüzden 60-70 kilometre hızın üstüne çıkmamak en doğru hareket olacaktır.

iyonya-nin-fotojenik-cocugu-zakintos-496091-1.


Turkuaz renkli sular
Zakintos, Ege Denizi’ndeki adalara hâkim olan mavi-beyaz renklerle bezeli bir ada değil. Adayı çevreleyen 30’un üstünde plajın ortasında ufak doğal parklar ve yeşil bir bitki örtüsü var. Plaj konusunda da bu küçük ada tahmin edemeyeceğiniz kadar farklı alternatifler sunuyor size. Araçla kolaylıkla gidilebilecek kumsallar, sadece yürüyüp kayalardan aşağıya inerek ulaşabileceğiniz derin sular ve hatta dünyaca ünlü Navagio Plajı’nda olduğu gibi sadece gemilerin sizi bırakabileceği turkuaz renkli sular. Tümünün ortak bir özelliği var, adayı çevreleyen sular “crystal clear” deyiminin hakkını verecek şekilde berrak ve tertemiz. Adada konaklama için her zevk ve bütçeye uygun seçenek mevcut. 4 yıldızlı her şey dahil oteller, sadece kahvaltı imkanı sunan “B&B” stilinde tesisler, kalabalık gruplar için ideal olan havuzlu dubleks veya tripleks villalar ve nihayet bütçeye uygun, sahile oldukça yakın birkaç katlı apartmanlarda kiralayabileceğiniz odalar. Bu çeşitliliğin elbette en önemli sebebi, adaya her geçen yıl akın eden turist sayısının artması. 5 yıl önce 180 bin civarında olan yıllık turist sayısı bugün 500 bine ulaşıyor ve adanın nüfusu sadece 40 bin. Hatta adanın güneyinde bulunan Laganas, çılgın partiler ve gece hayatı alanında Ibiza’nın oturduğu tahtı zorluyor. Ancak Laganas ününü, eğlenceli gece hayatından çok kontrolünü kaybetmiş binlerce turistin yaşattığı kaosa borçlu. Yerli halkın da artık şikâyetlerini giderek artırdığı, ergenliğin sonundaki (çoğunluğu İngiliz) gençler üretim aşaması oldukça şüpheli olan alkollü içeceklere kendilerini bırakıyorlar ve işin sonunda olay faciaya dönüşebiliyor. Kent barlarında sık sık tatsızlıklar yaşanıyor ve bunlardan birkaç tanesi geçmiş yıllarda ölümle sonuçlanan durumlara bile yol açtı. Adanın bu kesimine giderseniz dikkatli olmanızı öneririz.

Biz Keri’de başladığımız yolculuk sonrasında 30 kilometre kuzeye çıkıp Kampi’de bir mola verdik. Kampi adanın batı kıyısında falezlerin yarattığı muhteşem manzaralara sahip küçük bir kasaba. Burada gün batımını ve masmavi denizi izleyeceğiniz birbiri ardına sıralanmış 3 tane meyhane var. Porto Schiza, Sunset Michali’s ve Cross Taverna. Biz bunlardan ilki olan Porto Schiza’da sadece bir şeyler içmek için mola verdik ve resimdeki manzarayı izleyerek elimizden geldiğince fazla kaldık, zira kalkarken buraya akşam yemeği için, gün batımında gelemeyecek olmamıza hafiften hayıflandık, ancak bir dahaki sefere. Bu arada böyle bir manzara göz önüne alındığında tavernanın fiyatlarının Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar ucuz olduğunu belirtmek lazım, hem de EUR/TL çevirimini yaptıktan sonra dahi.

iyonya-nin-fotojenik-cocugu-zakintos-496092-1.


Dünya çapındaki Navagio
Sonraki durak Zakintos’un dünya üzerindeki reklam yüzü Navagio Plajı. Plajın bu kadar ünlü olmasında elbette 1980’de Yunan donanmasından kaçarken kaptanın kontrolünü kaybetmesi ve rüzgâr sonucu kıyıya oturan MV Panagiotis gemisinin büyük payı var. Gemi kıyıya oturduğuyla kaldı ve zamanla plajın üstüne sürüklenerek buranın tek daimi konuğu oldu. Gemi hakkında birçok rivayet var. Bunlardan birisi Türkiye’den kalktığı ve İtalyan mafyasına yasa dışı içki, sigara ve hatta kadın tutsaklar ulaştıracak olması ve bu nedenle şüphelenen Yunan donanmasının peşine düşmesi. Navagio zaten “gemi enkazı” anlamına geliyor Yunanca’da.

Tabii plajın iki yanı yüksek kayalıklarla çevrili bir koyda bulunması ve sadece denizyoluyla ulaşımın doğal bir sonucu olarak saatlerce kalınan bir kumsala sahip olmaması da güzelliğine katkı yapıyor. Eğer yüzmek ve sonrasında plajında bir süre vakit geçirmek isterseniz mecbur turlara katılacak veya özel tekne kiralayacaksınız. Ancak belirtelim, enkazın üzeri turistlerin yazdığı yazılarla dolu ve bu saçmalığa bizim milletten de katkı yapanlar var (duvar yazısı deyince kaçırmayız). Yok eğer ben manzarayı yukarıdan izlemek istiyorum derseniz (ki her ikisini de yapmanız mümkün elbet) o zaman karayoluyla izleme noktasına kadar gidip oradan 5-10 dakikalık bir yürüyüşle nefes kesici manzaraya tanık olabiliyorsunuz.

Burada da çok dikkatli olmanızı öneririm. Geçen yıl 2 turist selfie yapmak isterken dengelerini kaybettiler ve en alçak kısmı 200 metre civarında olan kayalıklardan aşağıya düşerek hayatlarınız kaybettiler. Rahat ama zemin tutuşu iyi ayakkabılar giymeniz çok önemli. Biz koya yukarıdan bakarken bir turist gemisi sudakileri topluyordu ve onlar da gittiğinde plaj yine ıssız bir hale dönüştü. Turkuaz rengindeki sular ve onu çevreleyen kayalıklar neden dünyanın en fotojenik plajlarından birisi olduğu sorusunu çok kısa sürede cevapladı bize.

Navagio Plajı’ndan adanın en kuzeyine yol aldığınızda sizi mavi mağaralar karşılayacak. Burası kayalıkların denizle birleştiği yerde oluşmuş doğal kemerlerin arasından yüzerek mavinin en güzel tonlarına tanık olacağınız bir doğa harikası. Tabii bu kemerlerin arasında ufak teknelerle veya yüzerek girebileceğiniz mağaralar mevcut ve mağaralara giren ışık su yüzüne vurarak harika bir görsel yaratıyor. Fakat bu bölge de oldukça popüler, dolayısıyla da buraya mutlaka gidecekseniz ilk veya son tur gemisi ile gitmenizi tavsiye ederim.

Damak tadı
Zakinthos’un en büyük şehri Zante. Ancak burası daha çok yüksek fiyatları ile turistlerin cüzdanını hedefleyen kafeler ve lokantalardan oluşuyor ki bunu da çok yadırgamamak lazım, zira yerel halkı bir kenara bırakırsak Zante çarşısında sıcaklığın 30 derecenin üstünde olduğu sabah ve öğle saatlerinde pek kimse dolaşmıyor.

Biz adada yaptığımız yolculukta akşam yemeğini nev-i şahsına münhasır bir meyhanede yiyoruz.

Gaidourotaverna yani Eşek Meyhanesi. Meyhanenin tarihi 100 yıldan eskiye dayanıyor ve adını, meyhane kurulmadan önce aynı alanda yük taşıma işinde kullanılan eşeklere yem verilmesinden alıyor. Zante’ye girmeden birkaç kilometre uzakta bir tepede bulunan meyhane balkonundan harika bir manzara sunuyor, Yunan müziği ve mekânın müdavimi Zakintoslular eşliğinde. Yediğimiz börekler ve hamsi tavanın tadı damağımızda kalıyor.

Yunan mutfağı açısından çok ahkâm kesmemize gerek yok sanırız. Sarmasından dolmasına, kadayıfından musakkasına tattığımız yemeklerin bazısı Türkiye’deki versiyonlarından farklı bazıları ise tıpatıp aynı. Zaten Yunan halkı da bizim gibi bu işi bir milli davaya dönüştürmüş değil. “Türklerden aldık sonuçta” diye itiraf ediyor çoğu. İçki masasında da konunun uzmanı olmasam da rakı ile uzo arasında tat olarak pek bir fark görmediğimi söyleyeyim. Aradaki önemli fark rakıya yüklenen anlam ve öncesindeki seremoninin uzoda mevcut olmaması. Sek olarak buzla içiliyor ve öyle “uzo içme adabı” gibi zorlama edebiyatlara ihtiyaç duyulmuyor.