Filmi bu denli sevmemin sebebi sanırım hikâyesinden çok estetiği ve politik referansları. Bazen mesaj o kadar güçlüdür ki o filmi her şeye rağmen kucaklarsınız. İzleyin ve haykıramadıklarınıza kılavuz eyleyin

İz: Ava giden avlanırsa

İz (Spoor) ikiyüzlülük, aptallık, acımasızlık, yozlaşma, açgözlülük, ahlaksızlık ve oburluk içine hapsolmuşlara karşı savaş açan, av-karşıtı, hayvan hakları savunucusu, feminist bir film. Derdini daha ziyade bir erkek hobisi olan ve güçlünün güçsüzü yok etmesinin en bariz göstergesi olan avcılık üzerinden ilerleten bir film. Bir insanın cinayetini araştırmaktan ziyade hayvanları avlayanların izini süren bu polisiye film barındırdığı sürreal dokunuşlarla, arthouse severleri olduğu kadar hayvan hakları aktivistlerini de memnun edecektir.

Anti eko-terörizm filmi
Polonya-Çek Cumhuriyeti sınırında karla kaplı doğa harikası bir coğrafyada geçen İz, başrolündeki rengarenk kadın karaktere tezat olarak karanlık bir iz sürüyor. Bu ilginç kasabada öğretmenlik yapan başrol kahramanımız Duszejko, özgürlükçü, anarşist, feminist, astrolog bir hayvan sever. Çok sevdiği iki köpeğinin ortadan kaybolmasının ardından, kasabanın erkek avcıları sırayla garip şekillerde ölmeye başlayınca filmin hikâyesi de gizemli bir hal almaya başlıyor. Filmin temelinde hedeflediği şey politik bir film olmak olmayabilir ancak film hikâye ilerledikçe kahramanın karşısına çıkan erkek otoriter anlayışa karşı kadın hakları, hayvan hakları ve çevrecilik ile ilgili belirgin bir söz söylüyor. Ayrıca cinayetlerin getirdiği gizem, bir alegoriye dönerek popülist milliyetçi Polonya hükümetinin yönetimi altında bölünmüş bir Polonya tasviri de yapıyor. Kilise vaazı sırasında rahip hayvan öldürme hakkını savunup bunu dini referanslara dayandırırken ‘Bu boktan şeyleri nasıl dinleyebiliyorsunuz!’ diyerek çıldıran ve fırtına gibi eserek kiliseyi terk eden baş kahramanınız bize filmin derinlerinde Hıristiyanlık karşıtlığı barındırdığını da gösteriyor.

Vejetaryenlerin öcü
Biraz gereğinden fazla uzun süren filmin başarılı olmasının en önemli faktörlerinden biri işte bu başkahramanımız rolünde izlediğimiz Agnieszka Mandat. Oyuncu, duygularını yoğun yaşayan ve aynı yoğunlukta ifade eden Duszejko karakterini son derece inandırıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Zaten bu onun hikâyesi ve her şey onun perspektifinden aktarılıyor ve onun bu isyankârlığı filmin tümüne yansıyor. Üç Oscar adaylığı sahibi olan yönetmen Agnieszka Holland, Polonya Yeni Dalga’nın en politik sinemacılarından sayılıyor. Bu hiç şaşırtıcı değil çünkü Prag Film Okulu 1971 mezunu olan yönetmen kariyerine Andrzej Wajda’nın asistanı olarak başlamış. Geçen sene vefat eden Andrzej Wadja, yaşamış en iyi yönetmenler arasında sayılıyor. Yönetmenin aynı zamanda Krzysztof Kieslowski'nin Üç renk: Mavi’nin de yazarlarından da biri olduğunu eklemekte fayda var. Vejetaryenlerin öcü olarak görebileceği bu filmi size nasıl sevdiğimi anlatamam. Filmimi bu denli sevmemin sebebi sanırım hikâyesinden çok estetiği ve politik referansları. Bazen mesaj o kadar güçlüdür ki o filmi her şeye rağmen kucaklarsınız. Filmi izleyin ve haykıramadıklarınıza kılavuz eyleyin!

Yeni devrimin ayak sesleri
Son yıllarda hayvan hakları, avcılık karşıtı, endüstriyel et sektörü karşıtı ne kadar çok kurmaca ve belgesel film çekiliyor farkında mısınız? Değişen dünyada en radikal değişim talebinin başını bu saydığım meseleler çekiyor da ondan. Hak ve emek talebine hayvanlarını da dahil etmemek ve onlarsız adil bir düşünce üretmek eksik ve sakattır. Kimse kendini kandırıp vejetaryen/vegan eylemleri küçümseyerek onlara sırtını dönmesin artık. Çünkü onların talebi günümüzdeki en politik en dinamik taleptir. İz filmi de temelde hayvan hakları ile ilgili olsa da bunu yaparken kendisini son derece politik bir noktada bulmuş olması, bu eylemlerin doğaları gereği politik birer söylem olduğunun göstergesidir. Yani hayvan hakları, üç beş duygusal, ‘enteresan’ insanın bir araya gelerek sıkıcı sloganlar attığı eylem biçimi değildir. Her devrim bir yürüyüşle başlar. Her devrimde insanlar sokağa çıkarlar ve değişim talep ederler. Kadın hakları yürüyüşü, işçi hakları yürüyüşü, eşit vatandaşlık ve ırkçılık karşıtı yürüyüşü gibi şimdi sıra hayvan haklarına geldi. Küreselleşme karşıtları, çevreciler, hayvan özgürlükçüleri gibi pek çok öncü grup pek çok toplumsal zeminde artık birleşmişlerdir. 9 Eylül’de Tel Aviv’de yapılan ve en az 30 bin kişinin katıldığı hayvan hakları yürüyüşü, geleceğin sokağının, göstergesidir.

Türkiye’de avcılık
Avcılık olursa av karşıtlığı da olur. Ama avcılık turizme ve spora bağlanarak devlet eli ile yasalaştırılan bir konumda olunca av karşıtlığı pek duyulamıyor. Av turizmi resmi sitede şöyle tanımlanıyor; turizmin değişik bir uygulama şekli olup avcı niteliğine sahip kişilerin avlanma amaçlarını gerçekleştirmek üzere belirlenmiş ilkelerle yaptıkları etkinliklerdir. Şu kısım daha ilginç; Avcılar, av turizmi faaliyetleri ile yaban hayvanlarının boynuz, diş, post benzeri hatıra değeri taşıyan kısımlara sahip olmakla birlikte, değişik kültürleri tanıma ve değişik yerleri görme olanağı elde etmektedirler. Şu satırlar sizde de fantastik bir korku filminin başında seyirciyi germek için yazılan sözler gibi geliyorsa ne güzel ki siz de av karşıtısınız demektir. Ama işimiz zor çünkü işin içinde ciddi paralar dönüyor. Av turizminin Türkiye devlet ekonomisine katkısı 3 milyon- 10 milyon-25 milyon dolar gibi farklılık gösteriyor. Sağlıklı rakamlara ulaşılamaması bunun denetlenmesi zor bir yapı olmasından kaynaklanıyor.

Dolayısıyla av nedeniyle öldürülen toplam hayvan sayısı da kesinlik göstermiyor. Şunu eklemekte fayda var Avrupa ülkelerinin av turizmi gelirlerine bakınca en masum ülke bizimkisi kalıyor. İspanya 6 milyar dolar, Almanya 150, Fransa 90 milyar dolar kazanıyor. Güney Afrika’nın yıllık geliri ise 500 milyon dolar.

iz-ava-giden-avlanirsa-356195-1.
(İsrail’in başkenti Tel Aviv’de gerçekleştirilen hayvan hakları gösterisi.)