30 Ekim İzmir depreminin üzerinden 1 yıl geçti. Dr. Öğretim Üyesi Cüneyt Tüzün, "İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırlarını kapsayan bölge için deprem master planın güncellenmesi gerekli" uyarısını yaptı.

"İzmir’in deprem master planı güncellenmeli" uyarısı

Yaşar Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Cüneyt Tüzün, İzmir’in muhtemel büyük deprem riskine dikkat çekerek, İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırlarını kapsayan bölge için deprem master planın güncellenmesi gerektiğini belirtti.

100'ün üzerinde kişinin yaşamını yitirdiği, binin üzerinde kişinin de yaralandığı 6.9 büyüklüğündeki 30 Ekim İzmir depreminin üzerinden 1 yıl geçti. Yaşar Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Cüneyt Tüzün, depremin birinci yılında önemli bir uyarıda bulundu. Tüzün, “Ülkemizin büyük şehirlerini ve özellikle İzmir şehir merkezini büyük bir deprem beklemekte ve bu kaçınılmaz bir gerçek. Artık depremin ne zaman, nerede ve hangi büyüklükte olacağı sorularını bir tarafa bırakıp söz konusu doğal afetin meydana geleceği gerçeğiyle yapılacak çalışmalara odaklanmak en gerçekçi davranış olacaktır” dedi.

"DEPREM UYARICI NİTELİKTE"

"Bu deprem, İzmir ve çevresindeki yapı stokunun deprem güvenliği açısından, uyarıcı nitelikte" diyen Dr. Öğretim Üyesi Cüneyt Tüzün, İHA'ya yaptığı açıklamada, “Meydana gelen yapısal hasarlar, deprem mühendisliği açısından değerlendirildiğinde daha önce meydana gelen depremlerde gözlenen hasarlara benzer; ancak bu deprem, İzmir ve çevresindeki yapı stokunun deprem güvenliği açısından, uyarıcı nitelikte. İzmir’de muhtemel depremin meydana gelmesi durumunda hasar düzeyinin ve dağılımının çok daha fazla olacağı öngörülüyor” diye konuştu.

Deprem sonrası gerek sahada yapılan incelemeler, gerekse toplumun farklı kesimlerinden kişilerle görüşmeler sonucunda bazı konuların öne çıktığını dile getiren Cüneyt Tüzün, “Deprem İzmir’de meydana gelmedi, sadece İzmir’i etkiledi. İzmir Körfezi etrafında özellikle; Bornova, Bayraklı ve Karşıyaka bölgelerinde kötü zemin koşullarından dolayı deprem etkisi büyüdü. Hasarın nedeninin tamamen kötü zemin koşulları olduğu görüşü oluşmuş durumda, ancak meydana gelen hasarın bölgedeki zemin koşullarına bağlanması hatalı ve eksik bir değerlendirme. Depreme dayanıklı yapı tasarımı bileşenleri içinde zemin özellikleri önemli olsa da yapının taşıyıcı sistem özellikleri de önemlidir. Üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta ise hasar görmeyen veya az hasar gören binaların depreme dayanıklı olduğu sonucuna varılmaması gerektiği. Zira İzmir’de binaları etkileyen deprem kuvvetleri, binaların tasarımında dikkate alınan değerlerden daha düşük düzeyde. Yerinde yapılan incelemelerden, yapıların deprem davranışını doğrudan etkileyen yetersiz dayanım ve detaylandırma, mimari düzensizlikler, kötü işçilik ve malzeme kalitesi gibi durumların bir arada bulunduğu binalarda ağır hasar görüldüğü ya da toptan göçtüğü görüldü. Binalarda tespit edilen çatlakların önemli bir bölümünün de yetersiz bakımdan dolayı oluşan korozyon kaynaklı olduğu gözlendi” şeklinde konuştu.

Türkiye'de ve İzmir’de meydana gelen diğer depremlerde olduğu gibi 30 Ekim depremi sonrasında da halkta binalarının hasar durumunun ve deprem güvenliğinin belirlenmesi için ani ve yüksek bir talep oluştuğunu ifade eden Dr. Cüneyt Tüzün, “Ancak bu talep kısa bir süre sonra azalarak son buldu. Bunun temel nedeni, binaların aktif olarak kullanılmasından dolayı deprem güvenliği belirleme çalışmalarının zor olmasından kaynaklanmakta. Diğer bir nokta ise binaların, deprem güvenliği belirlenmesi sonucunda ortaya çıkması kuvvetle muhtemel, yetersizlikleri nedeniyle bina sakinlerinin gerekli önlemi almak için yeterli kararlılık ve organizasyon içinde olmaması” dedi.

"HALK BAZI GERÇEKLER HAKKINDA BİLGİLENMELİ"

Halkın, binaların deprem güvenliği ile ilgili bazı gerçekler hakkında bilgilenmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Tüzün, “Deprem yönetmeliklerinde belirtilen minimum koşullara göre tasarlanan ve inşa edilen binalarda deprem tasarım yaklaşımı, deprem sonrası insanların can güvenliği sağlanacak; ancak binada kaçınılmaz şekilde hasar meydana gelecek şekildedir. Bu hasarın ekonomik boyutu, binanın yapım maliyetinin yüzde 20-30 oranına kadar yüksek olabilmekte. Bu bilginin ne yazık ki bina kullanıcıları tarafından bilinmemesi, en önemli nokta. Uygulamada, binaların hemen hemen tamamının minimum standartlarda tasarlandığı ve inşa edildiği düşünüldüğünde, meydana gelecek hasarın ekonomik boyutunun oldukça fazla olacağını söylemek çok abartılı bir tahmin olmayacaktır. Okul, hastane, ofis ve fabrika gibi binaların da minimum standartlar ile tasarlandığı düşünüldüğünde, meydana gelecek hasarın yaratacağı ekonomik kaybın yanı sıra iş gücü kaybı da önemli bir ekonomik kayıp kaynağı olacaktır. Halkın bilgilendirilmesi gereken diğer bir nokta ise depremde meydana gelecek hasarın önlenmesi için gerekli inşaat teknolojisinin mevcut olduğu, dünyada uzun yıllardır kullanıldığı, uygulama maliyetinin de oldukça uygun ve ülkemizde söz konusu teknolojiyi uygulayacak yerli mühendis ve firmaların olduğudur” dedi.

“Ülkemizin büyük şehirlerini ve İzmir şehir merkezini büyük bir deprem beklemektedir ve bu kaçınılmaz bir gerçek. Bu nokta düşünülmesi gereken deprem sonrası nasıl bir ortamda yaşamak zorunda kalacağımız” diyen Tüzün, “Geçmiş depremler göstermiştir ki hayatta kalanlar oldukça büyük bir ekonomik yük ve sorunlu bir çevre ile karşı karşıya kalmıştır. Oluşacak sorunun boyutu bugünden alınacak önlemlere doğrudan bağlı. Ancak unutulmamalıdır ki bu gibi önlemler, uzun vadeli ve belirli bir strateji içinde geliştirilmesi gereken aksiyonlardır” diye konuştu.

İZMİR'İN DEPREM RİSKİ VE YAPILMASI GEREKENLER

Geçmişte İzmir’de deprem ile ilgili yapılan çalışmaları da hatırlatan Cüneyt Tüzün, “Ülkemizin deprem tehlikesi en yüksek illerinden biri olan İzmir, Türkiye’de bir ilke imza atarak ‘Kentsel Deprem Master Planı’ çalışmasını gerçekleştirmiştir; ancak 1998 tarihinde gerçekleştirilen söz konusu çalışmanın artık bir geçerliliği yok. Geçen süre içinde İzmir’in gerek yapı stoku gerek nüfus gerekse alt yapı olarak çok değiştiği bilinen bir gerçek. Artık depremin ne zaman, nerede ve hangi büyüklükte olacağı sorularını bir tarafa bırakıp söz konusu doğal afetin meydana geleceği gerçeğine karşı yapılacak çalışmalara odaklanmak en rasyonel davranış olacaktır. İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırlarını kapsayan bölge için deprem master planın güncellenmesi gerekli. Bu çalışma için Büyükşehir Belediyesi, İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, İzmir’de ve ülkemizde benzer konularda uzman diğer üniversiteler ve ilgili diğer kurumlardan temsilcilerden oluşan bir teknik heyet oluşturulmalı. İzmir genelinde yeni yapılacak binalarda deprem güvenliğine karşı alınacak özel ve teknolojik uygulamaların (deprem yalıtımı, sönümleyici, vb.) özendirilmesi için gerekli teknik ve mevzuat alt yapısının hazırlanması gerekli. İzmir’de bulunan özel/resmi hastane ile eğitim kurumlarının deprem güvenliğinin belirlenmesi ve riskin azaltılması için gerekli önlemlerin belirlenmeli. İzmir’deki organize sanayi bölgelerindeki tesislerin deprem güvenliğinin belirlenmesi ve olası can, ekonomik ve iş gücü kabının azaltılması için gerekli önlemler tespit edilmeli” diye konuştu.