İzmir’in göbeğinde yoksulluk diz boyu
İzmir’in göbeğinde Hilal ve Tepecik mahallerinde yoksulluk pandemi döneminde daha da arttı. Yurttaşlar artık tencerenin bile kaynamadığını söylüyorlar
Aycan KARADAĞ / Berkay SAĞOL
Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz, pandemi şartlarında daha da derinleşti ve eşitsizlik iyice arttı. Yurttaşlar, soğukta ucuz ekmek ve meyve için uzun kuyruklarda sıra bekler hale geldi. Yoksulluğun derinden hissedildiği bugünlerde milyonlarca insan çaresiz halde. Pandemiyle birlikte yoksulluğun, işsizliğin ve eşitsizliğin daha da arttığı ülkede yurttaşların sesini duyan yok.
İzmir’in göbeğinde, Konak’ın Hilal ve Tepecik mahallerinde yaşayan yurttaşlar zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor. Çoğunlukla Roman yurttaşların yaşadığı bölgede, pandemiden önce eğlencenin yanında yoksulluk da hiç eksik olmazdı. Şimdi ise eğlence tamamen hayal oldu, yoksulluk daha da derinleşti. Yurttaşların tek derdi yaşamlarını devam ettirebilmek. İş bulabilenler günlük işlerde çalıştıklarını anlatırken, pandemiyle birlikte durumlarının daha da kötü olduğunu ifade ediyorlar.
Garsonluk yapan ve pandemi sürecinde işsiz kalan Erkan Kiremitçi, hiçbir destek alamadığını belirterek, “İlk karantina döneminde uzun süredir çalıştığım lokantadan çıkarıldım. Haziran ayında tekrar açılınca başka bir lokantada tekrar işe girdim. Kasım ayında yine restoranları ve lokantaları kapattıklarında tekrar işsiz kaldım. İki aydır işsizim. Az miktarda bir emekli maaşım var ve bunun da büyük kısmı kredi borçlarıma gidiyor. İşsiz olduğum bu süreçte kalan az parayla yaşamaya çalışıyorum. Tabii buna yaşamak denirse. Psikolojik olarak tamamen çökmüş durumdayım. Hiçbir ödemeye yetişemiyorum. Yemek mi yiyeceğim, fatura mı ödeyeceğim? Bilemiyorum” dedi.
İSTENMEYEN İNSAN OLDUK
Roman olduğu için ötekileştirildiğini dile getiren 18 yaşındaki işsiz Ferdi Kara ise “Pandemi başladığından beri, yani neredeyse bir yıldır işsizim. İŞKUR’a gidiyorum elime kâğıtları verip doldur diyorlar. Dolduruyorum ama bazı iş ilanı veren kurumlar sonrasında telefonları açmıyor. Bu dönemde şans eseri birkaç kere işe girdim ama 1 hafta veya 10 gün çalıştıktan sonra çıkarıldım. Her seferinde pandemiyi gerekçe gösterdiler ve iflas ettiklerini söylediler. Bu süreçte resmen istenmeyen insan oldum. Ailem bile uzaklaştı benden. Evli olmama rağmen annem ve babamla beraber yaşıyorum. Böyle olunca başka işlere yönelmeye çalıştım, seyyar satıcılık yapmaya çalışıyorum. Günlük bir şeyler kazanabilirsem seviniyorum. Akşam yemeğimi yiyebiliyorsam yeter. Başka ihtiyaçları karşılayamıyoruz bile. Zar zor her gün bir şekilde karnımızı doyuruyoruz. Hiç destek görmedim bu dönemde. Benim elimden tutsalar, destek gösterseler, bir işe soksalar çalışıp hayatımı sürdüreceğim. Hatta destek olmaktan ziyade Roman olduğum için beni dışlıyorlar, ötekileştiriyorlar” diye konuştu.
Gündelik temizlik işçisi Duygu Gürpınar da pandemide işsiz kalanlardan biri. Gürpınar, evini geçindiremediğini vurgulayarak, “Güvencesiz çalışma koşulları ve işsizliğin arasında pandemi koşulları tamamen zorluk yarattı. Eşim güvenlik görevlisiydi pandemi döneminde onu da işten çıkardılar. Oldukça zorlanıyoruz. İki tane kız çocuğum var. Mahallemizde internetle ilgili çok ciddi problemler var ve çocuklarım aylardır doğru düzgün derslere giremedi. Bilgisayar ve tabletimiz zaten yok. Sadece benim telefonum var. Telefonu ona verebildiğim kadarıyla derse girebildi ama hiçbir şekilde verim alamadı. Özellikle küçük çocuğum okumaya çok hevesli ve derslere giremediği için çok üzülüyor. Karne notları da derse katılıma göre verileceği için endişeleniyor” ifadelerini kullandı.
BATAKLIKTAYIZ
40 yıldır seyyar satıcılık yapan Ergin Kalburcuoğlu ise, “Hiç böyle bir dönem yaşamamıştım. Özellikle kahvehaneler açıkken, buralarda satış yapabiliyordum. Ama şimdi her yer kapalı, kimseye kıyafet satamıyorum. İnsanlar temas etmek, diyaloğa girmek istemiyorlar. Çoğu insan işsiz olduğu için eline geçen parayı da temel gıdaya harcıyor. Kimse kıyafete para harcamıyor. Benim ürünlerin fiyatı değişmedi ve günde 5 tane ürün satarken, şimdi haftada 5 tane de satabilirsem öpüp başıma koyuyorum. Devlet bize 1000 TL verdi ve kurtardığını düşünüyor ama biz bataklıktayız” dedi.
YÜKSEK FATURA CAN YAKIYOR
Mahallede esnaflık yapan Hüseyin Yakışır da, yüksek elektrik faturalarından şikâyetçi. Yakışır, “Yıllardır bu mahallede dönercilik yapıyorum, esnafım. Pandemiye kadar günde 20 kilo döner satıyordum. Şimdi ancak 5 veya 6 kilo satıyorum. Kazandığımız parayla yemek mi yiyelim? Fatura mı ödeyelim? Ben günde 50-60 lira ile hayatımı devam ettirmeye çalışıyorum. Biz cami değil, fabrika istiyoruz, iş istiyoruz. Hele bir elektrik faturalarımız var bizi resmen soyuyorlar. Biz yaklaşık 2 bin 500 lira fatura ödüyoruz. Ben bu kadar para kazanmıyorum ki. Döner olmasa zaten aç kalacağız. Elektrik faturaları sorunu o kadar dile getirmemize rağmen bir türlü çözülmedi. Gidip soruyoruz; ‘Böyle gelmemesi lazım’ diyorlar. Tepecik’te oturuyoruz deyince zaten yüzümüze bile bakmıyorlar” diye konuştu.
Müzisyenlik yapan Remzi Kazmıkçı da, “Öldük açlıktan… Biz bittik, sesimizi duyan yok. Herkes çalışıyor, bir tek bize yasak. Böyle bir düzen olabilir mi? Ne yapalım? Birbirimizi mi yiyelim! Aylardır çalışamıyoruz. Bu korona laneti bir tek eğlence sektöründe mi bulaşıyor. Tükendik artık. Eskiden tencere kaynıyordu. Artık tencerenin içi tamamen boş, hiç kaynamıyor. Devletin bize bakması lazım. Bin lira yardım verdiler. O da herkese değil. Bin lira kime yeter o da başka dert. Kira, elektrik, su, çocukların masrafı… Ödeme bitmiyor, para hiç yok. Zamanı gelince oy istiyorlar bizden. Artık bizden onlara oy yok. Bu süreçte arabamı sattım, eşimin bileziklerini sattım, kolyesini sattım en sonunda küpelerini de sattım. Eşimin küpelerini satmak çok zoruma gitti” dedi.