İzmir kenti nasıl- neye dönüşüyor?


İlker KAHRAMAN

Yirmi birinci asır beklentilerinizi karşıladı mı? Büyük usta Nazım Hikmet “Ben yirminci asırlıyım ve bununla övünüyorum” demişti. Size övünç veriyor mu yirmi birinci asırlı olmak? Bana sorarsanız uygarlık tarihinde övünülecek bir yüzyıl geçirdiğimizi söyleyemem.

Uygarlık tarihi için önce “Uygar" ne demek diye düşünmek gerekli herhalde. Sözcük, yerleşik bir toplum hayatı süren Uygurlardan türetilmiştir. Uygarlık karşılığı olarak Fransızca “civilisation” ve İngilizce “civilization” ile İngilizce “city” kelimeleri Latince de yurttaşların oluşturduğu birlik anlamına gelen “civitas” kelimesinden türemiş.

Kısacası “Kent “kelimesi tarih boyunca uygarlık ve gelişmişlik ile eşdeğer olmuş.

Ülkemizde kentsel dönüşüm eylemlerinin başlangıçta, Ankara, İstanbul, İzmir gibi anakentlerde yoğun olarak gözlemlenen yasadışı konut bölgelerinin yeniden yapılandırılması üzerine odaklandığını söylemek mümkün.

Bu uygulamalarda, kentlerin fiziksel yapısı değiştirilmekle birlikte; sosyal ve çevresel boyutların göz ardı edildiği görülmekte.

Serbest piyasa koşullarında fiziksel mekânın yenilenmesine dayanan bizdeki yaklaşım, imar haklarının artışı ile sonuçlanmakta.

Elbette büyük millet meclisimizde onaylandığı hali ile “Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir.”

Barınma hakkı sonuna kadar korunmalı ve temel insani ihtiyaç olarak ele alınmalıdır. Ancak 19.yüzyıldan beri hakça yaşam için “sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse!” sloganıyla hafızalara yer etmiş yaklaşım unutulmamalıdır. Bugünün kentli bireyi çalıştığı, dinlendiği kadar emeğini yeniden yaratacak aktivitelere de ihtiyaç duymaktadır. O halde kentte sosyal donatılar, yeşil alanlar unutulmamalı ve dönüşüm sırasında kentsel sosyal donatılar standartlara uygun olarak geliştirilmeli, teknik altyapının ve sosyal donatı tesislerinin konutlarla eş zamanlı biçimde kullanıma geçmesini sağlayacak planlar yapılmalı ve dönüşüm bu planlar yardımı ile yapılmalı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ise bina ölçeğinden dönüşümü yönlendirmek amacı ile hazırlanan “usul ve esaslar” 1 Mart 2021 tarihinde kabul edilmiş, birçok ilçe belediyesi de, söz konusu “usul ve esaslar” çerçevesinde plan notu değişiklikleri hazırlamaya başlamıştır. Plan yapmak yerine şehrin planlı gelişecek 50 yılına mal olacak plan notlarını 8500 yıllık geçmişe sahip şehrimizde uygulamaya sokuyoruz.

Yirmi birinci yüzyıla yakışmadığını düşündüğümüz plan notu için hazırlanan ilke ve esaslar ile ilgili aşağıdaki soruları bir kez daha sormak istiyorum

• Kamusal alanların oluşturulması için planlama oldukça önemli bir araçtır. Bahse konu “Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alanlar (K)” aracılığıyla sosyal ve teknik altyapı alanları iyileştirilmeden parsel bazında dönüşümün öngörülmesi kentin var olan kronik sorunlarını derinleştirmeyecek midir? K alanları yeterli yeşil alan ve sosyal donatı alanına sahip yerlerde mi yapılacaktır?

• “Usul ve Esaslar”da, 1998’den önce ruhsat almış binalardan da bahsedilmektedir. Bu söylem 1975 Yönetmeliğini suçlu duruma getirmez mi? Hasarlı değilse bile 1998 yılından önce yapılmış yapılar kötü müdür? 1975 Yönetmeliği sadece İzmir’de mi uygulanmıştır? K alanı dışında kalan ama 1998 den önce yapılmış bir konutu olan vatandaşın tedirgin olması gerekir mi? K alanı dışındaki 1998 yılı öncesi yapılmış binalar güvenli midir?

• Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nin güncel kriterlerini karşılamayan bir binanın yenilebilmesi için, en azından inşaat maliyetlerinin karşılanması gerekeceğine göre, bu maliyet kim tarafından karşılanacaktır? Herkesin ödeme durumu benzer midir?

• Yeterli olanakları olmayanların binalarını kimler alacaktır? Daha şimdiden, birçok kişi, bütçesine göre yeni bölgelere taşınmaya başlamamış mıdır? Mevcutta önemli mağduriyet yaşamış toplumsal kesimlerin, bu kez alınan karar doğrultusunda zorla yerinden edilmesine yol açılmayacak mıdır?

• Mülk sahiplerinin, maddi olarak borçlanmamak için, müteahhitlere bağımsız bölüm vermek dışında başka bir çaresi var mıdır? Bu durum planlardaki nüfus yoğunluğu artışına, sosyal ve teknik altyapı alanlarının da yetersiz kalmasına neden olamayacak mıdır? Oluşacak dokuda bu sorunun çözülme imkânı var mıdır?

• Bir devletin en temel görevi, vatandaşlarının yaşam hakkını güvence altına almak değil midir? Tüm yasa ve yönetmeliklere uygun olarak inşa edilmiş ruhsatlı yapılarda bir yıkım gerçekliyor ise mağduriyetin devlet tarafından bedelsiz giderilerek sorunun sebebinin ortaya konmuş olması gerekmez mi?

• Deprem afetlerden birisidir. Bizi bekleyen sel yangın gibi afetler de vardır. Şu anda itfaiye ve ambulansların dahi giremediği Hatay, Karataş, Alsancak; Alaybey gibi mahallelerde büyük hasar oluşsaydı, deprem toplanma alanları nereler olacaktı? Yıkılmış binaların olduğu sokaklara AFAD’ın araçları, itfaiye ve ambulans nasıl girecekti? Bu binaları yıkıp yeniden aynısı yapıldığında bu tehlikeler bertaraf edilebiliyor mu?

Unutulmaması gereken en önemli nokta bizlerin kentlerimizi şekillendirdiği ve kentlerimizin de bizleri şekillendirdiğidir. Yirmi birinci yüzyıl insanının karakterini oluşturmakta doğrudan etkisi olacak kentlerimiz hakkında daha fazla çalışmalı ve planlı bir gelişme ile çocuklarımız ve arkadaşlarımızın dirençli, planlı kentlerde yaşaması için mücadele etmeliyiz.

* Dr. Mimar / Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu başkanı