Şehir hastaneleri ülkenin her köşesinde değişik biçimlerde gündem olmaya devam ediyor. İzmir’de de Bayraklı Şehir Hastanesi’nin açılmasının yakın olduğu, kentin pek çok açıdan etkileneceği değerlendirmeleri yapılıyor. Geçtiğimiz hafta sonu İzmir Tabip Odası ve İzmir Şehir Hastanesi Platformu’nun ortak düzenlediği Şehir Hastanesi Çalıştayı’nda konu tüm yönleriyle ele alındı.

Bayraklı Şehir Hastanesi Kamu Özel İşbirliği denilen, devletin projeyi yapan şirketlere 25 yıl kiracı olacağı ve pek çok hizmeti şirketlerden satın alacağı modelle yapılan 18 hastaneden biri olacak. Sağlık hizmetlerindeki özelleştirmelerin geldiği ileri bir aşama olarak tarif edilen model aslında 2019 yılından sonra Sağlık Bakanlığı tarafından da terkedildi, proje sayısı 34’den 18’e indi. Bunda başta TTB olmak üzere sağlık emek ve meslek örgütleri ile muhalefetin çok önemli katkıları var. Ödemeler şeffaf olarak açıklanmıyor, ancak normal ihale yoluyla genel bütçeden yaptırılan hastanelere göre çok daha pahalıya mal olduğu görülüyor. Bu 18 proje için 25 yılda hizmet ve kira için ödenecek toplam paranın 81,2 milyar ABD Doları’nı bulacağı hesaplanıyor. Torunlarımıza kadar aktarılacak büyük bir borç yükünden söz ediyoruz.

Hastanenin yeri ve ulaşımı yine sorunlu

Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi hastanenin yer seçimindeki sorunlara ve ulaşım zorluklarına dikkat çekiyor. Hastane yerleşim yerlerinin uzağında, otoyol kenarında, Bayraklı tünelleri yakınında. İki bin 60 yatak kapasiteli olacak hastaneye günde yedi bini sağlık çalışanı olmak üzere 75 bin kişinin girip çıkacağı hesaplanıyor. Kentin ana ulaşım planına uymayan bir yerde inşa edildiğinden Bursa ve Ankara’da olduğu gibi yeni düzenlemeleri ve dolayısıyla masraflı ulaşım yatırımlarını gündeme getiriyor. İkinci bir çevre yolu ve bağlantı yolları projesinin hazırlıkları sürüyor.

Yer seçimiyle ilgili önemli bir sorun da hastane için tahsis edilen arazinin 1995 yılında sel felaketinin gerçekleştiği ve 58 yurttaşımızın hayatını kaybettiği bölgede olması. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu raporuna göre bölge (Laka Deresi Havzası) selden sonra Orman Genel Müdürlüğü’ne tahsis edildi, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de katkılarıyla binlerce km. teras, yüzlerce m3 kuru duvar eşik, harçlı duvar gibi erozyon kontrolü düzenlemeleriyle, dikilen yüz binlerce fidan sayesinde yüzeysel akış kontrol altına alındı ve olası sel felaketlerinin önüne geçilmeye çalışıldı. Sonrasında tüm bunlar olmamış gibi arazinin 74 hektarlık bölümü 2010 yılında şehir hastanesi yapılması için Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Sahanın 375 hektarlık bölümü de 2020 depreminden sonra depremzedelere konut yapılması amacıyla TOKİ’ye verildi. TOKİ’ye devirle ilgili önemli bir gelişme önceki gün yaşandı ve Danıştay Dava Daireleri Kurulu yürütmeyi durdurma kararı verdi. Oysa burada yapılan konutların inşaatında sona yaklaşılmış durumda. Üstelik hastaneye yakınlığı nedeniyle çok değerlenmiş söz konusu yaklaşık 5 bin konutun kaçının depremzedelere tahsis edileceği, hak sahiplerinin kimler olduğu konusunda da kuşkular ifade ediliyor.

Sonuç mu? Sel bölgesine yapılmış dev bir hastane ve konutlardan söz ediyoruz.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi İzmir’de bir de güneyde (Kaynaklar alanı) şehir hastanesi projesi konuşulduğu, bunun kent ulaşım planlarını daha da alt üst edeceği bildiriliyor.

Hastane mimarisi ve büyüklüğü de Mimarlar Odası İzmir Şubesi tarafından çok sorunlu bulunuyor. Mimarların hesaplamalarına göre hastane yapımı için hiç de elverişli olmayan bu eğimli arazide 2 milyon 703 bin 180 m3 (135 bin kamyon) hafriyat yapılmış olduğu hesaplanıyor. Hastanede mekânsal büyüklükler o kadar fazla ki örneğin 11. Kattaki bir personelin öğlen yemeğini yiyip dönebilmesi 1,5 saati buluyor. Yaşlıların, hastaların hastane içi ulaşım zorluklarını siz hesap edin.

Mevcut hastanelere ne olacak?

Bu da hem İzmir halkını hem de hekimleri, sağlık çalışanlarını tedirgin eden bir konu. 2020 yılından bu yana açılışı üç yıldır ertelenen şehir hastanesi nedeniyle yıllardır İzmirli sağlık emekçileri belirsizlik yaşıyor. Tatmin edici, somut bir açıklama yapılmıyor, yetkililer gerekli planlamaları yapabildiler mi, belli değil. Karar alma süreçlerinde şeffaflık ve katılımcılıktan zaten eser yok. Kapatılma, kısmen taşınma ya da işlevini değiştirme ihtimali olan hastaneler olarak İzmir Tepecik, Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi, Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastaneleri ile Alsancak Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi’nin adları geçiyor.

Umarız mevcut hastanelerimize zarar vermeyen bir planlama yapılabilir ve Ankara’da yaşadığımız içler acısı hastane kapatma-taşıma manzaraları İzmir’de yaşanmaz.

Şehir hastaneleri Türkiye’de sağlığın ana gündemlerinden biri olmaya devam edecek.