İzne ayrılmakla tatile çıkmak arasında gittikçe sıkılaşan bir bağ var. Örneğin tatile çıkabilmeniz için artık mutlaka izinli sayılmanız gerekiyor. Artık diyorum çünkü kendinizin patronu da olsanız tatil için kapitalizmden izin almanız gerekiyor. Mandıra Filozofu’ndaki Cavit Bey karakteri bunu anlatır.

Konuyu “yarıyıl tatili”ne getireceğim fakat önce “izin” ve “tatil” kavramlarına bir açıklık getirelim: İzin, başka bir iradeden alınan veya verilen ama aynı irade tarafından geri alınabilen (zaman dışındaki eylemleri de kapsayan) azatlık durumu. Bu anlamıyla izin, süresi ne olursa olsun geçicidir.

Tatil ise zamanla ilgilidir ve kişinin zamanını verili görevin dışında dilediği gibi kullanmasını anlatır. Tatilin izinle ilişkilendirilmesi, hatta aynı anlamda kullanılması özellikle günümüzde izne bağlanmış olmasındandır.

Bu durumda şöyle bir soru çıkıyor ortaya; insan, izne tabi süreyi dilediği gibi kullanabilir mi? Ya da başkasının tayin ettiği süreli zamanda yapılan “tatil” gerçek anlamda tatil sayılır mı? ‘Neden olmasın, okullar kapandı, ben de işyerinden izin aldım, on beş gün özgürüm!’ diyebilirsiniz. Üzgünüm; aksamadan gerçekleştirseniz bile planınız her neyse bu on beş güne sığdırmak durumundasınız! Birinci gün başlayacak, sonuncu gün bitecek…

‘E, ne yapalım hayat bu!’ diyeceksiniz ama öyle değil: İnsanların gereksinimleri kadar tükettiği, gerektiği kadar üretimin yapıldığı haliyle hiçbir şeyin alınıp satılmadığı bir düzen düşünün. Böyle bir düzende adalet ve güvenlik sorunu olmayacak; sonra hiçbir insani ihtiyacı karşılamayan bankaları, vergi dairelerini, silah üretim tesislerini, polis ve askeri organizasyonları dağıtın. Buralarda görevli işgücünü ve maddi kaynağı eğitim, teknoloji, turizm, gıda, giyim gibi alanlara kaydırın… Ne olur biliyor musunuz; çalışma süreniz otomatik olarak yarıya iner, bir süre sonra da daha az çalışıp daha erken emekli olma olanağına kavuşursunuz (bu nasıl olacak diyenler için Bertell Ollman’ın Marksizme Sıradışı Bir Giriş kitabı ikna edici olabilir). İşte size başı sonu olmayan gerçek bir tatil. Açık söylemek gerekirse ben bundan dolayı komünist oldum; az çalışıp çok tatil vaat ettiği için…
Sıkıcı bir işyerindeyseniz, tatille tedavi edilebilecek bir hastalığınız var demektir. Yalnız tatiliniz, birinin iki dudağının arasından alınmış zamanlara sıkıştırılmış olmamalı. Öyleyse (ki mutlaka öyledir), bir an önce komünist olmalısınız. Aksi halde sosyal bir varlık olmaktan çıkarsınız!
• • •
“Yarın okullar tatil mi”, bu haftanın Google arama trendlerinin birincisi olmuş. Meteorolojinin kar uyarısı yapmasıyla birlikte çocuklar Google’dan izin istiyor! İstanbul belediye başkanı için kâbus demek olan kar, öğrenciler için düğün bayram habercisi. “Yarıyıl tatili”ne bir gün kala dün de bazı illerde okullar açılmadı ve öğrenciler çok mutlu oldu. Okula gitse muhtemelen ders de işlenmeyecekti fakat yine de çocuklar (en az öğretmenleri kadar) okulların kapanmasına çok sevindi. Niçin biliyor musunuz? Çünkü okullar öğrenciler için sıkıcı işyerleridir. Öğrenci kendisini orada çalışan biri gibi hissediyor.
Okullar eğlenceli yerler değil, demokratik değil, temiz değil, sosyal ortamlar hiç değil… Çocuk veya genç bir insan kıyafetinden dolayı tacize uğradığı, kültüründen ötürü aşağılandığı, aşkın yasak olduğu bir yeri neden sevsin ki! Bilesiniz ki komünizm okulu sevdirir, sizin için geçtiğini düşünüyorsanız çocuklarınız için komünist olun derim.