Özellikle filmin bu dönemindeki deneyim, neredeyse bir koklama duyusuna hitap ediyor. Heloise’in yanan elbisesi, şömine ateşinin yanında geçen geceler ve Marianne’nin sonunda Heloise’in portresini yapması… Filmin bu döneminde evin anlamının değişip kadınların gerçek güvenli yuvasına dönüşmesi yine kamera işbirliğiyle sağlanıyor. Bakışların korku ve kaçamaktan, güvene ve büyük tutkuya dönüşü film boyunca büyüyen aşk gibi, yönetmenliğin büyüyen ince detaylarını ve belki de en değerli detaylarını bize gösteriyor.

İzole bir aşk ve dayanışma

Anıl Boydağ

Marianne, adaya gelirken bindiği teknede bir paketi düşürünce suya atlayıp, hayati riski göze alıp onu kurtarır. Kamera usul usul bizi zamanda yolculuğa çıkarırken, Marianne bu 18. y.y. evinin kapısından içeri adımını atar. Sonrasında anlayacağımız, Marianne bir ressamdır ve kurtardığı pakette, resim eşyaları vardır. Evin genç gelin adayı, Heloise’in portresini çizmek için gelen Marianne’i zor bir görev beklemektedir. Evlenmek istemediği için daha önceki ressama yüzünü dahi göstermeyen Heloise’e bir oyun hazırlanmıştır. Marianne, sözde Heloise’in yürüyüşlerine eşlik edecek kişidir, bu Heloise’in yüzünü görmesini sağlayacak ve Marianne onun resmini çizebilecektir.

Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’nin, çıkış fikri bu, peki bu film neden bu kadar özel ve orijinal? Bunun cevabını pek çok yerde aramak mümkün, hatta yazıyı yazmadan önce, birçok metne bakıp acaba bir bağlantı noktası kurabilir miyim diye çabaladım ancak bütün bu düşünüşün sonunda, filme bir bütün olarak bakıp, böyle değerlendirmek daha doğru geldi.

Bunun ilk sebebi, Sciamma’nın kamera ve sinematografi tercihleri, aynı anda 18. y.y. havasını alıp hem de bunun modern bir iş olduğunu da anlamayı mümkün kılan tercihi. Coppola’nın The Beguiled filminde de bunun bir denemesi mevcuttu ancak bunun Sciamma’nın elinde kusursuza yakın bir işe dönüşmesini izliyoruz. Bu klostrofobik his, The Beguiled’in tersini, başka bir şeyi sembolize ediyor; Heloise’in annesinin yanında sıkışan hayatını ve bundan kurtulabilmenin zorluğunu, çünkü tek kurtuluş yolu gözüken şey bir erkeğin yanı. The Beguiled’de ise pastel renklere bürünmüş karamsar evde bir kurtuluş, bir dışarı ihtimali yoktu, bu da bir dezavantaj doğuruyordu. Marianne ve Heloise’in yürüyüşlerinde, Marianne’nin onun her detayını aklına kazıması için çabalaması ve kameranın detaycılığının yakaladığı her bakış bizi olduğu gibi Heloise’i de yanılgıya düşürür. Bu yürüyüşlerin ve portrenin tamamlanmasından sonra Heloise, Marianne’nin ressam olduğunu öğrenir ve bütün o kaçamak bakışların sebebinin aşk olmadığını anlar ama Marianne’de bizi yanıltır, çizdiği portreyi yakar, o da bir şeyleri yakalayamadığının ve Heloise’e hislerinin olduğunun farkındadır.

izole-bir-ask-ve-dayanisma-658805-1.Annenin gidişi ile beraber, evin hizmetlisi Sophie’nin hikâyesinin de filme dâhil olması onları bu hapishane/yuvadan dışarı dünyaya, yabana çıkartır. Sophie arkaik kürtaj teknikleriyle uğraşırken, Marianne ve Heloise onunla ilgilenir, bu dayanışma evin temsil ettiği şeyi değiştirir, diğer yandan birbirlerine olan aşkları büyümektedir ve her şey annenin olmadığı bu kısa süreye sığmak zorundadır. Özellikle filmin bu dönemindeki deneyim, neredeyse bir koklama duyusuna hitap ediyor. Heloise’in yanan elbisesi, şömine ateşinin yanında geçen geceler ve Marianne’nin sonunda Heloise’in portresini yapması… Filmin bu döneminde evin anlamının değişip kadınların gerçek güvenli yuvasına dönüşmesi yine kamera işbirliğiyle sağlanıyor. Bakışların korku ve kaçamaktan, güvene ve büyük tutkuya dönüşü film boyunca büyüyen aşk gibi, yönetmenliğin büyüyen ince detaylarını ve belki de en değerli detaylarını bize gösteriyor. Marianne’nin hayatı daha çok tatmış Parisli gözlerinin, zamanla Heloise’i İtalya ihtimaline alıştırması ve bu kocanın ona hayatın kırıntılarını verecek olsa da burada kırıntının dahi olmadığına ikna etmesi, gerçeği beraberinde getiriyor. Gerçek filmin sonunda, uzun bir planla Heloise’in geçmişin yüküyle gözyaşlarına dönüşmek zorunda kalsa da, bu hikâyeyi bitirmenin en doğru yolu. Bunun yarattığı mutsuzluğu ve kadınların yüz yıllarca kırıntılarla hatta bazen kırıntıların bile geçerli olmadığı bir dünyada yaşadığı gerçeği.

Filmi yine de her şeyiyle ön plana çıkaran şey teknik açıdan kusursuzluğu, bazılarına göre bu bir yerden sonra filmi mekanik bir hale getiriyor ben ise bunun tersini düşünüyorum. Çalışılan her detay, her plan filmi öyle bir deneyim haline getiriyor ki, filmden çıktığınızda sinemanın neden var olduğunu ve hikâye anlatıcılığının değerini bir kez daha anlamanızı sağlıyor. Her bakış, her hareket yönetmenin ustaca dokunuşlarıyla beraber filmin zaman çizelgesinde, karakterlerin evrimini öyle iyi yönlendiriyor ki, bu sonucunda sadece bir hayranlık yaratıyor. Tüm ayrıntılar, bir bütün olarak bu kuvvetli dramayı, yılın en iyi işlerinden birine çeviriyor. Mahremiyet, kadınlık, aşk, yasak ve kader bu kavramlar tabii ki daha önce de işlendi ancak kadınlık perspektifinde, sadece lezbiyen bir aşktan da bahsetmiyorum, bunu kadın olmanın gerçeğinde ve teknik ve yönetmenlikle beraber bu kadar iyi işleyen film de nadir oldu. Sciamma bu 2 saatlik izole aşk ve dayanışma öyküsünü, rüya estetiği ve gerçeğin bir karışımı olarak önümüze sunduğu için şanslıyız.

cukurda-defineci-avi-540867-1.