ABD’nin Ortadoğu politikası, İsrail ve Washington’daki Siyonist lobi tarafından yönlendiriliyor. Suudi Arabistan eksenli gelişmelerin arkasında da ABD var. Amaç İran’ı kuşatmak. Lübnan yeni oyun sahası

James Petras: ABD istediğini alamadı, Lübnan yeni oyun sahası

ÖMÜR ŞAHİN KEYİF Washington @omurkeyif

Dünya sol hareketinin önemli düşünürlerinden biri James Petras. 80 yıllık ömrünü sınıf mücadelesiyle geçirdi. CIA destekli darbeyle devrilen Şilili Sosyalist lider Salvador Allende ve Venezuela’nın eski lideri Hugo Chavez danışmanlık yaptığı liderler arasındaydı. Brezilya Topraksız Köylüler Hareketi’nin içinde yer aldı. Bu güne kadar 62 kitaba imza atan Petras’ın Türkçe’ye çevrilmiş çok sayıda kitabı bulunuyor. Petras, New York’ta bulunan Binghamton Üniversitesi Sosyoloji bölümünde Onursal Profesör. Çalışmaları özellikle Latin Amerika ve Ortadoğu üzerine yoğunlaşıyor.

Dünyanın ‘polisi’ olduğunu söylediği ABD’nin Ortadoğu ve özellikle İran politikasının İsrail ve Washington’daki Siyonist lobi tarafından yönlendirildiğini savunuyor. Petras’a göre Suudi Arabistan eksenli gelişmelerin arkasında da ABD bulunuyor.
James Petras, dünyadaki gelişmeleri ve bu gelişmelerdeki ABD rolünü BirGün’e değerlendirdi.

»Lübnan Başbakanı Hariri’nin istifasından Suudi Arabistan’daki tutuklamalara uzanan süreçte ABD’nin etkisini nasıl anlatırsınız?
Washington’un Salman liderliğiyle yakın iletişimde olduğu açık. ABD’den bir onay olduğuna dair şüphe yok. Trump destekledi. Damadı Jared Kushner’le Riyad’daki toplantı çok önemli bir faktördü çünkü o, Netanyahu ve yeni Suudi liderliği arasında aktarımı sağlayan araç (transmission belt) görevi görüyor. Kushner işin içine girmeseydi bunlar yaşanmayacaktı. Açık ki Lübnan Başbakanı Saad Hariri, emirleri Suudi Arabistan’dan alıyor. Olağandışı şekilde açıklamayı burada yaptı.

Kimseyle konuşulmadı
Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun dahil kimseyle bu konuyu görüşmedi ve bence bu da planın bir parçasıydı. Suudiler İran’ı provoke etmek istiyorlar; olay yaratmayla ve İran’ı kötüleyecek propagandayla ilgililer. Mesele Salman’ın gücü ele geçirme çabası. Bu da İsrail’le ilişkileri yakınlaştırmakla ve ABD’deki Siyonist kampanyanın bir parçası olan İran karşıtı kampanyayla bağlantılı. İran’la nükleer anlaşmayı sona erdirmek istiyorlar. İran’ın; Suriye, Hizbullah, Irak’ı birleştiren bir terörist ağın parçası olduğuna dair bir hava yaratmak istiyorlar. Çok açık ki Hariri ana aktörlerden biri değil, Suudi politikasının aracı olarak davranıyor.

»Başarılı olacaklar mı?
Şu ana kadar bir başarı yok. Avrupalılar hâlâ İran’la beraber. Lübnan’da durum gergin ama henüz büyük bir kalkışmaya neden olmadı. Yemen’den Suudi havalimanına füze uydurması sadece provokasyonlardan bir başkasıydı. Tehlike Salman’ın ana oyuncu olduğunu düşünmeye başlaması. Eğer İran’a bir şekilde askeri bir eylem başlatmayı kafasına koyarsa, İran karşılık verir, ABD de Suudiler’i savunma pozisyonunda olur, bu da büyük bir yangının önünü açabilir.

Salman, yabancı yatırımcıların ilgisini çekmek yerine onları korkutuyor, büyük bir güvensizlik oluşturdu, müttefikten çok düşman kazandı. Uluslararası olarak kendini izole etti. Suudi Arabistan içinde herhangi bir gücün ilgisini çekmiyor. Katar’la sorun yaratıyor. Müttefikleri arasındaki en uygun askeri grup olan Mısırlılar Suudiler’e büyük bir sevgi beslemiyor. Yüzeyde gücü konsolide ediyor gibi görünüyor. Fakat çok istikrarsız bir pozisyonda.

Tek başarısı gücü ele geçirmek, karşıtlarını hapse atıp varlıklarını almak. Bu da ülkeyi modernize etmeleri için ülkeye getirebileceğini sandığı milyonerleri cesaretlendirecek bir işaret değil.

»Lübnan, Suudiler’le İran’ın savaş alanına dönüşecek mi?
Suudi Arabistan için Lübnan, Hizbullah’a saldırmanın ve İsrail’le ittifak kurma girişiminin bir yolu. Umarım Suudiler Lübnan’da istikrarsızlık yaratamayacaklar ve İsrail’i bir askeri saldırı konusunda cesaretlendiremeyecekler. Ne yapılması gerektiğiyle ilgili Suudi-İsrail anlayışı İsrail’e karşı tek etkili direnişin altını oymak, bu da Hizbullah. Hizbullah bağımsız ve etkili bir politik güç, Suudiler’in belirleyici bir rol oynayabileceğini düşünmüyorum, en fazla İsrail’i cesaretlendirirler, ikinci olarak da iç çatışmaları kışkırtmaya çalışabilirler. Bazı teröristleri finanse edebiliriler.

Hariri kartını oynadılar. Hariri tamamen kuşatılmıştı, güçsüzdü ve Hizbullah’la baş edemiyordu, bu nedenle onu emekliye ayırdılar. Bu Suudiler için bir başka yenilgiydi. Ellerinde Hariri var, Suriye’de teröristler var, Katar’a boykotları var. Boykot bir felaket çünkü Katar’ı İran’a yaklaştıyor ve ABD ülkedeki askeri üslerini kurban etmek istemiyor… Kısacası, Salman yenilgilerin efendisi.

»ABD’nin özellikle İran konusunda ama genel olarak Ortadoğu politikalarında İsrail’in etkili olduğunu ifade ediyorsunuz. Barzani krizinde ABD neden İsrail’den yana tavır almadı?
Barzani’nin hiçbir siyasi sadakati yok. Rejimini kim desteklerse onunla çalışıyor. Şimdi referandumla çizmeyi aştı ve ABD’yi kızdırdı çünkü ABD ve diğer ülkeler için Kürtler bir satranç taşı. Çıkarları olduğunda destekliyorlar, sonra terk ediyorlar. Barzani şu anda ana oyunculardan biri değil. Kürtler derin şekilde bölündüler ve şimdi süreç Suriye ve belki Irak’taki kalan petrol sahalarının kontrolü üzerinden evrilecek. IŞİD bitirildiğine göre Kürtler’e olan ihtiyaç da azalacak; en azından büyük güçler için.

Çin bir alternatif
»İçeride güçlenen Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 19. Parti Kongresi’nde Çin’in bundan böyle politik, ekonomik, askeri ve çevresel konularda dünyaya liderlik edebileceğini ifade etti. Bu ABD için ne anlama geliyor?

Çin büyük adımlar atıyor. Ekonomik ağlarını geliştiriyor. Fakat askeri olarak savunmada. En azından son 30 yıldır savaşmıyor. O zamandan beri dünyaya ekonomik bağlar üzerinden angaje oluyor; yatırımlar, krediler, altyapı, vs… İkinci olarak Çin teknoloji, otomasyon ve diğer yüksek büyüme alanlarında olağanüstü düzeyde ilerledi. Hâlâ büyük bir üretim ve ihracat alanları var ama daha çok hizmet ve teknoloji ülkesi olma yolundalar. Çin uluslararası düzeyde yatırım bankasını kurdu. Latin Amerika, Asya, Avrupa’yla bağlar kurdular.

ABD ise ikili ticari anlaşmalar dayatabileceklerini var sayarak çatışmalar yaratıyor. Yedi ülkeyle savaşa girdi ve kim bilir daha kaçı kapıda. Askeri harcamaları (Çin’in) dört katı. Hükümetlerin devrilmesiyle bağlantısı var. İlişki içinde olmanın çok tehlikeli olduğu bir ülke. ABD diğer ülkelerle eşit düzlemlerde ilişki kuramıyor. ABD ülkeleri kaynakları için sömürürken ve pazarı ele geçirmeye çalışırken Çin en azından gelişmeye önemli katkılarda bulundu. Çin yardımsever bir kurum değil, kapitalist bir rejim; amaçları var, geçecek için tedbirleri var fakat aynı zamanda bence zeki liderler Çin’le hangi ittifakların kurulup hangilerinin reddedeceğini bilir. Genel olarak Çin, Washington’un yaptırım uyguladığı Venezuela gibi ülkeler için bir alternatif olabilir. ABD küresel şekilde konumlanmış bir dünya ekonomisindense küresel bir polis gibi davranıyor.

»ABD Başkanı Donald Trump özellikle Kuzey Kore, Venezuela ve Küba gibi ülkelere yönelik sert ifadeler kullanıyor. Dediklerini yapacak mı?
Trump ilgi çekmeye çalışıyor. Mesajları çelişkili. Söylediklerini yapabilecek kapasitede değil. Rusya’yla anlaşabileceğini söyleyerek başladı, sonra geriye döndü ve şu anda Rusya’yla uzlaşmıyor. Bir taraftan çelişkili olan, diğer taraftan ise etkisiz bir dil kullanıyor. Bu Trump’ın kendi retoriğini izleyemeyeceğiyle ilgili açık bir belirti. Çin’in tehdit olduğuyla ilgili konuşuyor, daha sonra Çin’le yeni büyük anlaşmalardan bahsediyor. Gerçeklik varsayımlarıyla ters düşüyor. Trump, söz verdiklerini gerçekte yapamayacağını, Wall Street’in; milliyetçi bir politika izlemesine izin vermeyeceğini anladı. NATO, ABD’nin gücünü konsolide etmedi. Trump, Ortadoğu’daki çatışmalarla bağlantısını kesebileceğini sandı ama İran’la çatışma tuzağına düştü.

Fakat yine de tehlikeli bir politikacı çünkü hiç kimse kullandığı retoriğin ardından ne geleceğinden emin değil. Trump’ın ne tarafa yöneleceği ve hangi çelişkili tedbirleri alacağı büyük bir belirsizlik.

»Venezuela ve Küba’ya yaptırımlar artıyor. Ne kadar ileri gidebilir?
Bunlar uluslararası ilişkilerde ikincil ülkeler. Küba politikası ticareti sınırlamak üzerine fakat turist acentaları onunla çelişiyor. Kapitalizmin önemli kesimleri izolasyon ve ablukaya dönüş politikalarına karşı çıkıyor. Turist gemileri hâlâ Küba’ya gidiyor. Büyükelçilikte sonik saldırı dedikleri şey tamamen aldatmaca. Kimse ciddiye almıyor. Trump Küba’ya ekonomik anlamda saldırma sözü veriyor fakat Küba’yla meşgul olan iş çevreleri Miami’deki Kübalı sürgünlerin içindeki sağ kanadı memnun etmeye dayalı bu retoriğe karşı çıkıyor.

Venezuela’yla ilgili ise bireylerin üzerine gidiyor, ABD’ye seyahatlerini ve banka hesaplarını kısıtlıyor. Fakat bu ABD’de bulunan Venezuela rafinerilerini etkilemedi. ABD’li petrol şirketleri buna karşı çıkıyor. ABD’de Venezuela petrolüne bağlı olan 10 binden fazla iş var.

***

ABD, Kürtleri tercih etti

-Türkiye’yle ilişkiler nereye doğru gidiyor?
Erdoğan, Esad’a, İran’a karşı bir unsur ve Rusya’yla zıtlaşmanın bir yolu olarak görüldü. Fakat hepsi geri tepti. Bence ABD şu an Erdoğan’la karşılıklı şüphelerle çalışma noktasında. Erdoğan ABD’ye güvenemeyeceğini biliyor, ama onlarla çalışması gerekiyor. Avrupa’yla da aynı şekilde ilerliyor süreç. Almanya’ya düşmanlık geri tepti. ABD Türkiye’yle ilgili neyi güvenceye alabileceğine bakıyor ancak Rusya’ya, Suriye’ye ve İran’a karşı bir müttefik olarak Türkiye’ye bel bağlamıyor. Sorun ABD’nin Kuzey Suriye’de ABD üslerini güvenceye almak için Kürtler’e bel bağlamış durumda olması. Bence Washington bu aralar Kürtlerle ittifakını Türkiye’yle ilişkisinin önüne koydu.