Futbolda jeneriklik gol diye bir şey vardır. Elbette gol goldür ve fileleri bulan top skora +1 olarak yansır. Ama bazen öyle goller vardır ki ‘bunun hakkı 1 değil’ dersiniz, bu golse diğerleri değil’ diye düşünürsünüz. İşte onlardır ‘jeneriklik gol.’ Atılan her gol takıma yazılırken bu goller sahibine yazılır o yüzden bu goller “Arif’in Manchester’a attığı gol, Boliç’in Manchester United’a attığı gol” olarak hatırlanır. Gol, futbolcunundur; sonsuza kadar onunla anılacaktır. Belki de sırf bu yüzdendir futbolcuların en olmaz yerlerden ‘Sabrileşmesi.’ Jeneriklik gol zordur. Futbolcunun başına belki bir – iki kez gelir belki de hiç gelmez. Her uzaktan atılan gol jeneriklik değildir; akıl ister, üstün yetenek ister, şaşırtmak ister, karizma ister. Hatta bazen o gol öyle bir zamanda gelir ki bazen takımın bazen de ülke futbolunun kaderini etkiler. Umut olur, enerji olur, kamçı olur. Bazıları maç bile kazandırmaz ama insanı doyurur. Tekrar tekrar izlemek, yeniden hayran olmak istersiniz. Ve her izleyişinizde aynı heyecanı hissettirir.

Jeneriklik gol durdurulamazdır. Kaleci ya da defans hatasından yenmez. Tam da bu nedenle bir dönem takımını ve kendini savunmak isteyen kaleci Volkan “…biraz fazla gol gördüğümüz düşünülebilir. Ancak şunu unutmamak lazım: Hep jeneriklik goller yiyoruz. Bizim yediğimiz goller hep haftanın golü seçilen goller. Yani kaleci açısından yapılabilecek fazla bir şeyin kalmadığı tarzda goller” demiştir.

Her futbolseverin aklında farklı jenerklik goller vardır. Hatta ihmaldir ki futbolseverlerin aklı klasörler şeklinde çalışır. Hatıralar kısmında unutulmaz goller, maçlar, futbolcular, deplasmanlar, kupalar klasörler halinde depolanır. Hatıralar diyorum çünkü bugünün futbolseverine bakarsan nedense pek gol hatırlamaz oldular. En büyük nedeni sanırım hatırlamak için hafızaya değil arama motoruna ihtiyaçları olması. Oysa sorun yaşları 30-40 arasında değişen futbolseverlere bırakın golü kimin attığını dakikasını, o günün hava durumunu, asisti yapanı, gol sevincini bile anlatabilir.

Bir sürü örnek veririm jeneriklik goller klasörümden. Hem kendi takımından hem de rakip takımdan. Fakat gönlünde hangisinin yeri ayrı derseniz Prekazi’nin Monaco’ya attığı gol derim. O zaman internet yok, golü tekrar tekrar izlemek yok. Akşam televizyonda durdurup durdurup yorum yapmak, sanal ölçümlerle mesafesine, hızına bakmak yok. Gol anını izlemek, haykırmak, televizyon verirse bir ya da iki tekrar izlemek var. Gerisini de hissettiklerinle birlikte hafızana kazımak. Hani bazen eskiden hatırladığınız bir şeyi, birini efsane olarak hatırlar bir daha gördüğünüzde hayal kırıklığına uğrarsınız ya… ‘Amma büyütmüşüm gözümde’ dersiniz. İşte o golü her izlediğimde hatırladıklarım az gelir bana.

Muhammed’e yapılan faul ile verilen serbest vuruş sonrasında Cüneyt ve Tanju hakeme itiraz ediyor. Bilmiyorlar ki hakem penaltı verse nasıl bir golden mahrum kalacağız. Topun başına Prekazi geliyor. Kaleden 37 metre uzakta. Bu taraftan bakılırsa bir spikerin tehlikeli diyeceği bir nokta bile değil. Muhammed “Abi vuracak mısın?” diye sorduğunda “Vuracağım tabii ne yapacağım?” dediğini sonradan anlatıyor. Prekazi topun başında zamanın Ronaldosu gibi havalara girmeden, konsantre olmaya çalışmadan, her sabah yaptığı rutin bir hareketi yapıyormuşçasına vuruyor topa. Kendi tabiriyle top ile çim zemin arası bir metreden az, roket gibi gidiyor. “Ne zaman kendine güvenirsen olur” diye anlatıyor kendisi ama biz biliyoruz ki her kendine güvenenin öyle golü olmuyor. Kaleci kurtarmaya çalışsa da top ağlara varıyor. Sadece iki kişilik baraj kuruluyor ve kaleci yetişemiyor topa. Prekazi haklı onlar da vuracağını düşünmüyor. Belki sadece biz biliyoruz içten içe vuracağını.

Bu ve diğer gollerin tekrarını internette değil jeneriklerde gördük. Prekazileri, Cüneytleri, Tugayları, Hamzaları hafızamıza, kalbimize yazdık. Gitseler de o jenerik hep akar gözümüzün önünden.