Jeopolitik denklemde yaşananları anlamak, anlamlandırmak için küresel güç merkezlerindeki gelişmelere bakmakta yarar var. Farklı sıklet merkezlerinde yaşanan değişimleri, hamleleri anlamadan krizleri, çatışmaları okumak mümkün değil. Bu yönelimleri anlamadan da Ukrayna’daki savaştan yeni çatışma dinamiklerine pek çok olguyu kaçırmış oluruz. Bu yönüyle son bir ayda pek çok önemli gelişme yaşandı. Bunlara yakından bakalım.

1 ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi

12 Ekim’de Başkan Joe Biden’ın imzasıyla açıklanan yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi ABD’nin nasıl bir politika izleyeceğine dair önemli veriler sağlıyor. Bu belgeler Amerikan başkanlarının çizdiği yol haritalarıdır. Washington’ın uluslararası siyasetteki menfaat tanımlarını yapar, kaygılarını ve politikalarını açıklar. Belgede Rusya ‘acil tehdit’, Çin ‘jeopolitik meydan okuyucu’ olarak kodlanıyor. Hint-Pasifik bölgesine özel ağırlık verileceği yer alırken Moldova Gürcistan üzerinden güney doğu Avrupa ve Kafkaslar’ın radarda olduğu ilan ediliyor. Prof. Dr. İlhan Uzgel kapsamlı olarak belgeyi BirGün’de değerlendirmişti. Özetle ABD ‘Hegemonyayı sürdüreceğim’ deyip küresel rakip Çin’e mesaj verirken müttefiklerine de ‘Benimle olmaya mecbursunuz’ diyor.

2 Pentagon Ulusal Savunma Strateji Belgesi

Beyaz Saray’dan iki hafta sonra 27 Ekim’de ise ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Biden döneminin ilk ulusal savunma strateji belgesini açıkladı. Ulusal Savunma Strateji Belgesi’nde Pentagon’un en temel önceliği "Çin’i caydırmak" olarak tanımlanırken, ABD’nin, 2030’larda ilk kez iki nükleer gücü eş zamanlı olarak caydırmakla karşı karşıya kalacağı ifade edildi. Belgede, gelecek 10 yıl ABD için "kritik on yıl" olarak tanımlanırken, Pentagon’un da bu 10 yıllık zaman diliminde ABD’nin küresel liderliğine yönelik sınamalara hazır olacağı kaydedildi. Pekin’in başta Hint-Pasifik bölgesinde ABD menfaatlerini hedef alacağı ve ABD’nin bölgedeki ittifaklarını sarsmaya çalışacağı öne sürülen belgede "Çin ile savaş ne kaçınılmaz ne de istenen bir şeydir" denilirken Rusya ise "akut tehdit" olarak nitelendirildi ve Rusya’nın caydırılması için ABD’nin daha sert adımlar atacağı belirtildi.

3 ÇKP Kongresi; Çin’in yol haritası

ABD’nin son üç başkan döneminde açıkça “küresel meydan okuyucu” ilan ettiği Çin de yeni döneme göre kadrolarını şekillendirmeye, stratejisini vs. yol haritasını çıkarmaya başladı. Şi Cinping’in üçüncü kez Genel Sekreterlik görevine getirildiği Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) 20. Kongresi’nde bu mesajlar açıkça verildi. 16-22 Ekim’de gerçekleştirilen kongrede Şi, Tayvan, Güney Çin Denizi, Himalayalar’daki ihtilaflı meselelere “toprak bütünlüğü’ vurgusu yaparak "Pekin’in savaşa girmeye hazır olduğu"nu resmen deklare etti. Pekin’in uluslararası sitemde daha aktif görevler alacağını vurguladı.

4 Paris-Berlin rekabeti; AB’nin rotası

ABD ile Çin ve Rusya arasındaki kapışmada ABD’nin yanında yer alsa da Avrupa büyük bir sorgulamadan geçiyor. Üçüncü bir merkez olarak özgül ağırlığını artırmaya çalışan AB’nin ABD’ye olan bağımlılığı azaltma istemleri her geçen gün kendisini daha fazla hissettiriyor. Ukrayna savaşının verdiği tahribatı can alıcı şekilde hisseden Kıta Avrupası, Transatlantik İttifak içerisinde Anglo-Sakson cephesine –ABD- İngiltere- karşı Fransa ve Almanya liderliğinde bir hat inşa etme gayretinde. Berlin ve Paris ikilisinin başını çektiği AB, ABD’ye bağımlılığı azaltıp görece bağımsız bir pozisyon almaya çalışsa da bu kez de Almanya ve Fransa arasında Avrupa’ya kim liderlik yapacak rekabeti işleri daha da karmaşıklaştırıyor. Fransa’nın Almanya’nın elinden Güney Akdeniz gazını getirecek “Midcat” projesini çalması bu rekabetin yansımasıydı.

5 Almanya-Çin ilişkileri; Yeni bir dönem

Bir ay içinde vuku bulan bu jeopolitik gelişmelerin belki de en çarpıcısı ise Almanya ile Çin arasındaki yakınlaşma. Hamburg Limanı ana terminalinin yüzde 24,9’unu Çin’e satan Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, satıştan bir hafta sonra 4 Kasım’da soluğu Pekin’de aldı. Almanya’nın yeni Çin politikasını açıklayan Scholz, Çin Komünist Partisi kongresinden çıkan sonuçların ardından ülkesinin Çin ile olan ilişkileri değiştirmesi gerektiğini bildirdi. Tabii Scholz’un bunun için müttefiklerini ikna etmesi gerekiyordu, öyle de yaptı. Gitmeden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da dâhil olmak üzere Avrupalı ortaklar ile transatlantik dostlarla yakın bir koordinasyon içinde olduklarını açıkladı. Gerekçe olarak da Almanya’nın Çin politikasının ancak Avrupa’nın Çin politikasıyla bütünleşirse başarılı olabileceğini öne sürdü.