JES'ler yüzünden üzümlerini naylon örtü ile kapatıyorlar
Jeotermal Elektrik Santralleri(JES) tarafından adeta işgal altında olan Manisa’nın Alaşehir ilçesinde tarım bitmiş durumda. Sarıgöl ilçesinde ise jeotermale karşı mücadele gün geçtikçe büyüyor. Yurttaşlar mahsullerini naylon örtülerle kapatarak korumaya çalışıyor.
AYCAN KARADAĞ
Jeotermal Elektrik Santralleri (JES) tarafından adeta işgal edilen Manisa’nın Alaşehir ilçesinde üzüm bağları büyük tehlike altında. Alaşehir ovasının neredeyse her metrekaresi, Jeotermal santraller, kuyular ve taşıma boruları ile sarılmış durumda. Sarıgöl ilçesinde ise jeotermale karşı mücadele gün geçtikçe büyürken. Kuyu açma girişimleri, Sarıgöl Ziraat Odası ve Sarıgöl Çevre Derneği’nin mücadelesi ile şimdilik önlendi.
Aydın, Manisa ve Denizli’de yoğunlaşan Jeotermal Elektrik Santrallerı, Ege Bölgesi'nin geleneksel tarım ürünleri olarak bilinen ve büyük oranda ihraç edilen incir, üzüm, zeytin, kestane ve diğer birçok ürünün geleceğini tehdit ediyor.
ALAŞEHİR JEOTERMALE TESLİM
Üzüm ile özdeşleşen Manisa’nın Alaşehir İlçesinde üzüm bağları Jeotermal Santraller nedeniyle büyük tehdit altında. JES'lerden salınan buharın havayı kirletmesi ve bu kirliliğin yağmurlarla beraber üzüm bağlarını üzerine dökülmesi bölgedeki en büyük sorun. Üzüm üreticileri çareyi bağlarının üzerine naylon örtü ile kapatmakta bulmuşlar. Bu da ekstra maliyet demek. Köylüler, Jeotermallerin kurulmasının ardından üzüm üretimin yarı yarıya düştüğünü anlatıyorlar.
“BUHAR ÜZÜMLERİN ÜSTÜNE DÜŞÜYOR”
Çağlayan köyünden Gülsüm Akboğa, 15 dönümlük bağlarına 23 bin liralık örtü aldıklarına vurgu yaparak, “Yağmurdan korusun diye örtü alıyoruz. Eskiden örtmezdik. Şimdi örtüyoruz. Bu jeotermalin buharları havaya karışıyor. Yağmur ile beraber üzümlerin üstüne düşüyor. O da üzümlere zarar veriyor. Üstü açık üzümler daha ucuza 2 buçuk liraya giderken diğerleri 3 liraya gidiyor. Buralar, jeotermal oldu. Yaşamaya çalışıyoruz. Sabah akşam buhar veriyorlar. Onlarda bizim ciğerlerimize, ürünlerimize geliyor. Zararı çok bunların” diye konuştu.
Çağlayan köyünden Mahmut Akboğa ise jeotermallere kötü dediklerinde inanmadıklarına ama yaşadıkça kötü olduğunu gördüklerini söyleyerek, “Üretimimiz yarı yarıya düştü. Jeotermaller bütün buharı havaya veriyorlar. Buradaki bağlar yavaş yavaş bitecek. Bitmeye de başladı. Buharlar yüzünden bağlarımızın üstünü örtüyoruz. Daha önce böyle bir şey yoktu. Üzüm bağının üstünü örttük. Kendi üstümüzü nasıl örtelim? Bu jeotermaller buradaki derelere su bırakıyorlar. Derelerin hali içler acısı… Yani anlayacağınız buralar çok kötü durumda” şeklinde konuştu.
Üzüm Üreticileri Sendikası (Üzüm-Sen) Kemaliye Temsilcisi Ziraat Teknikeri Halil Ersoy da, Alaşehir’de tarımın bittiğinin altını çizerek, şunları söyledi:
“Jeotermaller çeşitli ağır metaller içeriyor ve tarıma oldukça zarar veriyor. Yaklaşık 2 bin 500 metreye ulaşan derinlikten su alıyorlar. Jeotermallerin olduğu yerlerde hiçbir şekilde bitkiler sağlıklı bir şekilde devam edemiyor. Sıcak suların çıkardığı buhar bizim ovadaki sulara sızıyor. Toprakta ve suda bulunan buhar oranı yüzde 1'i geçince bitkileri öldürüyor. Bu sızıntı da oranın yükselmesine neden oluyor. Özellikle bağ ürünlerinde buhar oranının artması kötü sonuçlar doğuruyor. Bizim yörede de neredeyse tek geçim kaynağımız bağcılık. Yani bu ovada tarım bitiyor. Hatta biz ilk kuyuların açıldığı zamanda söylüyorduk; Üzüm-Sen olarak bu konuda bildiri dağıttık afişler astık. Üzüm üreticilerinin sorunları ve gıda egemenliği forumları düzenledik, bu sorunu ve çözüm önerilerini tartıştık. Geçen dönem TBMM' de kurulan Üzüm Araştırma Komisyonu’na da rapor hazırlayıp bu konuda uyardık. Raporun muhalefet şerhinde bizim rapordan alıntılar var. 10 Yıl sonra burada yaptığımız tarım bitecek, ot bile yetiştiremeyeceğiz diye ama kimse beni dinlemedi."
Yıllık kuru üzüm üretiminde büyük bir düşüş ile karşı karşıyayız diyen Halil Ersoy sözlerini şöyle sürdürdü: "1 dekar araziden alınan toplam kuru üzüm önceki senelerde 700-750 kilogram iken şu an 500 kilogram seviyelerine düştü. Yaş üzümü söylemiyorum bile, gerek bu jeotermaller gerek ise maliyetler yüzünden yaş üzümü üretemez olduk. Bu ovanın kaynakları birkaç kişiye peşkeş çekilerek binlerce çiftçinin, köylünün ekmeği ile oynanıyor. Gariptir ki insanlar bu yaşananlara tepki göstermiyor. Diğer köylerde de cılız örgütlenmeler var ama yetmez yukarı mevkilerden emir geliyor. Jeotermaller ruhsat alıyor. Jeotermaller suya verdiği zararın yanında havayı da çok fazla kirletiyor. Devlet buraya uyduruk bir sulama göleti yaptı. Onu da hala teslim edemediler. Jeotermalin etkisi hemen görünecek bir etki değil önce yapraklar küçülüyor daha sonra bitkiler çürümeye başlıyor. Bu 4-5 senelik bir süreç. Ayrıca burada yaşayan, çiftçilik yapan insanların hali ne olur bilemiyorum açıkçası.”
SARIGÖL HALKI UMUTLU
Manisa’nın Sarıgöl ilçesinde ise JES'lere karşı ilçede birlik hâkim. Bölge halkı, Alaşehir’de yaşananları gördükten sonra kendisine ders çıkarmış durumda. Geçtiğimiz günlerde Sarıgöl ilçesine bağlı Baharlar Mahallesi’nde yapılması düşünülen Jeotermal Elektrik Santraline karşı Sarıgöl Ziraat Odasının açtığı iptal davası Manisa İdare Mahkemesince kabul edildi. Bu karar sonrası bölge halkı yaşam alanını korumak için daha da kenetlenmiş durumda. Süreçte etkin rol oynan Sarıgöl Ziraat Odası Başkanı Ali İhsan Ülgen, “Sarıgöl’de jeotermalin yapılmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Jeotermale karşıyız. Bunun için Çevre Koruma Derneği kurduk. Burada bir enerji şirketi Baharlar Mahallesi’nde bir bağın içine kuyu açmak istedi. Biz de dava açtık. Keşfe geldiler ve davamız sonuçlandı. Burada jeotermal yapılmaması kararı verildi. Bu çok güzel oldu. Bu bölgedeki halkı daha da umutlandırdı” dedi.
“KANSER HASTALIĞI YÜZDE 38 ARTTI”
Bölgedeki jeotermaller yüzünden kanser hastalığının artmasına dikkat çeken Ülgen, “Jeotermaller Gediz Ovasını bitirmek üzere. Alaşehir bunu görmüştür. Menderes Ovası’nda da bu görülüyor. Hayvanlar öldü, insanlar kanser. Son dönemde Menderes Ovası’nda kanser artmış durumda. Geçenlerde Adnan Menderes Üniversitesi’nin araştırmasında jeotermallerden sonra bu bölgede kanser hastalığı yüzde 38 arttığı görülüyor. Ama Sağlık Bakanlığı bu konuyla ilgilenmiyor. Bizler gerçekleri söylemek zorundayız. Korkmamalıyız. Alaşehir’in başına gelen durum belli. Alaşehir’de yaşanacak yer kalmadı. Bağları tamamen ölmüş durumda. Havadan toz yağıyor. Alaşehir’de nefes alınmıyor. Sarıgöl’de mi böyle olsun? Bu yüzden tüm mücadelemizi yapmak zorundayız. Aydın’da çobanın hayvanları öldü. Yapılan teknoloji en kötü teknoloji. Eski tip yani. Ver dumanı havaya. Olur mu böyle bir şey… Gece çalıştırıyorlar genelde. Çünkü insanlar tepki göstermesin diye. Bu işin gecesi gündüzü yok. Bu jeotermali ilk İtalya kullanmış. İlk de yasak eden İtalya olmuş. Başımıza kötü bir şey gelmeden yasak etmeliyiz” ifadelerine yer verdi.
“ÜRETEN BİR İLÇEYİZ”
Yılda 500 ton üzüm üreten bir ilçe olduklarını söyleyen Ülgen, “Bütün vergilerini veren bir ilçeyiz. Sarıgöl göç veren bir ilçe değil. İlçem göç alıyor. Boş tarlalarımız yok. Üreten bir ilçeyiz. Buralar atıf yer değil. Dünyanın her yerine üzüm gönderiyoruz. 'Sera yap' diyorlar. Bizim ortamımız müsait neden sera yapalım. Sera, ortam müsait olmazsa yapılır. Tarım Bakanlığı'nın bunları bizimle konuşması lazım. Bizim başvurularımız oldu ama bakanlıktan geri dönüş olmadı” dedi.