ABD’de 2019’da toplu katliam sayısı 334, bu saldırılarda ölen kişi 385, yaralanan 1338 ve bunların 8 tanesi okul ve üniversitelerde gerçekleşti. O yüzden bu filmi yaklaşan sosyal kargaşa için bir uyarı olarak görmeli.

Joker: Cassandra Sendromu
Joker filminin suça ve şiddete davet eden, yol gösteren, özendiren bir film olduğunu düşünenler çok ama bu yeni bir düşünce hali değil. İlk aklıma gelen örneği en sevdiğim yönetmenlerden olan Spike Lee’nin bir filmi ile ilgili. Bundan otuz yıl önce Cannes Film Festivali’nde Spike Lee’nin gerilimli ırkçı bir hikâyeyi gerçekçi bir biçimde anlatan ‘Do the Right Thing’ filmi ilk gösterimini yaptığında da filmin içindeki ayaklanma sahnesinin insanları kaosa sürükleyeceğine dair kaygılar gündeme gelmişti. Bazı film eleştirmenleri, Lee dinamitle oynuyor, şeklinde uyarılarda bulunmuştu. Spike Lee o zaman şöyle bir cevap vermişti: “Eğer bir şey olursa, bu polislerin sebepsizce birisini öldürmesinden dolayı olur, filmim yüzünden değil.” Sonuçta filmden sonra kaos ve şiddet baş göstermedi. Fakat bu filmin uyarısı kendini seneler sonra söylemi haklı olan #BlackLivesMatter hareketiyle kendini gösterdi. Bana kalırsa Joker ağır bir trajediyi anlatıyor ve filmden bunun haricinde vazife çıkaracaklar olursa o kişiler filmi yanlış yorumlamışlardır diyebilirim.

BU FİLM BİR UYARI

Bugün dünyanın her yerinde kaos ve delilik yaygınlaşıyor. Filmde, zengin ve fakir arasındaki uçurum, yoksullara verilen sosyal desteklerin kesilmiş olması ki akıl sağlığı yerinde olmayan Arthur (Joker olmadan önceki esas ismi) da buna maruz kalanlardan, devlet aygıtlarının yozlaşması, şehrin çökmesi ve çürümenin en dibe vurmuş olmasının sebebi olarak sistem ve onu yönetenler işaret ediliyor.

Bu minvalde Joker ve Batman’in yaşadıkları Gotham şehri o kadar gerçekçi idi ki, diğer filmlerdeki bu şehrin tasvirleri çocuk masalı gibi kaldı ve ilk kez bu şehrin ne ifade ettiğini, orada olmanın ne hissettireceğini bu kadar net hissedebildim. 1980’lerde geçmesine rağmen kasti olarak bugünü tasvir ediyor oluşu da bu etkiyi arttırdı. “Bu film biraz fazla mı ileri gitti?” ile başlayan tartışmanın FBI’ın filmle ilgili şüpheli paylaşımları takip ettiği haberlerine kadar gelmiş olması ile yaratılan paranoya size de garip gelmiyor mu? Sanki asıl dışarıda başka bir film çekiliyor. Evet, bu film sınırları zorluyor, zorlayamaz mı? Bunu kasten ciddi bir uyarı olsun diye yapıyor olamaz mı? Amerika’da sadece 2019 yılı içinde yaşanan mass shooting denilen toplu katliam sayısı 334, bu saldırılarda ölen kişi 385, yaralanan 1338 ve bunların 8 tanesi okul ve üniversitelerde gerçekleşti. O yüzden bu filmi yaklaşan sosyal kargaşa için bir uyarı olarak görmek ve Kassandra Sendromu’na düşmemek gerek yani kötü olayları göz ardı etme ve reddetme eğiliminden kurtulmalı ve mitolojideki geleceği görme yetisi olmasına rağmen söylediklerine inanılmayan Kassandra'yı artık ciddiye almalı.

TİTİZLİKLE KURULAN DENGE

Sanırım senenin en iyi filmini izledik. Her şeyiyle harika bir film Joker; iyi yazılmış, harika çekilmiş ve oynanmış. Borges, Yedi Gece'de, La Divina Commedia'yı okumamakla insanın kendini büyük bir edebiyat şaheserinden mahrum bırakmış olacağını söyler, Joker izlememek de sinemanın verebileceği en büyük armağandan kişinin kendini mahrum bırakması olacaktır... Joker filmini izlediğimde ve o her kahkaha attığında aklıma 1949 yapımı White Heat filmindeki anne kompleksli psikopat katil Cody ve onun kahkahaları geldi. Joker’in güldüğünde bir yandan fiziksel olarak acı çektiğinin tasviri çok etkileyiciydi ve Phoenix’in genel performansı ile mest olduk. Bu yüzden filmin ciddi toplum tartışması bir yana film aslında bir karakter çalışması. Joaquin Phoenix bu karakteri bu denli titiz, derin ve boyutlu yaşarken kim bilir ne zorluklar yaşamıştır. Zaten yukarıda bahsettiğim filme karşı süregiden tartışmayı benim için bitiren nokta tam da bu titiz oyunculukta gizli. Joaquin Phoenix, karakterini yaratırken öyle dengeli bir çizgi çekmiş ki Arthur’u anlayıp onunla empati kurduğunuz, onun adına kötü hissettiğiniz anlarda hatta onun neden suçu seçtiğini anladığınız anlarda bile ona bakınca onun gözündeki karanlığı ve rahatsızlığı fark edip ondan ürküyorsunuz, ondan korkuyorsunuz. İşte bu titiz dengeyi görmezden gelip filmi topyekûn suçlamak aslında sansürün bir versiyonudur. Burada Joker’in Joker oluşu son derece gerçekçi bir şekilde anlatılmıştır, bundan daha iyi bir yol olduğunu da sanmıyorum. Hatta yönetmen Todd Philips’in bile bu kadar iyi bir film yapabildiğini görünce kendine şaşırdığına eminim. 3 yaşından beri vegan olan ‘tahıl beyinli’ Phoenix sanırım proteinsizlikten bu kadar mükemmel oynamış. Oyuncunun Oscar adaylığı garanti ve ödülü alma ihtimali ise çok yüksek. Film bu arada cidden rahatsız edici ve ürkütücü, bir eş dostla gitmeniz iyi olacaktır.