Jübile sözcüğü üzerine basit bir sözlü taraması yapıldığında “Eski Ahit’e göre, Yahudilerde elli yılda bir Tanrı’ya ve dinlenmeye ayrılan yıl”, “Katoliklerde, Roma’ya hacca gidenlerin günahlarının kilisece bütünüyle bağışlandığı yıl”, “bir evliliğin ellinci yılında düzenlenen kutlama” ve “bir meslekte uzun bir süre başarılı olarak çalışan bir kimse için düzenlenen tören” gibi karşılıklar görülüyor. Etimolojisine göz atıldığında Fransızca “yaşamda bir kere yapılan kutlama, özellikle ellinci yıl kutlaması” anlamına gelen “jubilé” sözcüğünden evrildiği anlaşılıyor. Bu izi geriye doğru takip ederek İbranice “kutlama borusu, törensel boynuz” karşılıklarına kadar ulaşmak mümkün.

Hikâyesi böyle uzun bir yoldan gelen jübile sözcüğü, zaman içinde sporun ve sanatın ama en çok futbolun kullandığı bir kavram olmuş. Kavram zaman içinde geleneğe dönüşmüş. Geleneğin nasıl işleyeceğinin sınırları talimatlarla bile çizilmiş. Türkiye Futbol Federasyonu’nun “Profesyonel Futbolcuların Jübileleri Talimatı”nda şunlar yazıyor:

“Profesyonel futbolcu, jübile isteğini TFF’ye hitaben yazılı olarak yapar. Profesyonel futbolcunun yazısı, jübile organizasyonunu yerinde gören kulübün uygunluk yazısı ile birlikte TFF’ye ibraz edilir. TFF, ibraz edilen belgeleri inceler ve başvuruyu yerinde görürse jübile organizasyonu için gerekli izni verir. Hastalık, sakatlık ve maluliyetten dolayı futbol oynayamayacak durumda olan profesyonel futbolcuların jübile organizasyonu talepleri TFF tarafından karara bağlanır. Bu talimattaki uygunluk şartlarına sahip futbolcular için jübile yapmak isteyen kulüpler, bu müsabakaları organize ederler. Profesyonel futbolcu, jübile organizasyonunu bir defa yapabilir. Kendisi için jübile organizasyonu yapılacak bir profesyonel futbolcunun aşağıda belirtilen şartların en az birisine sahip olması gerekir; a) Fiilen en az 10 yıl profesyonel futbol oynamış olmak, b) U-20 ve üstü Milli Takım kategorilerinde toplam en az 40 defa Milli takımda oynamış olmak.”

Biz ve bizden önceki futbolsever/sporsever kuşakların çok aşina oldukları jübile geleneğiyle bizden sonraki kuşaklar yabancı düştü. Çünkü jübile sözcüğü; emek, vefa ve teşekkür sözcükleriyle akrabadır. Jübile; yıllarca spora emek vermiş bir sporcuya teşekkür etmek, ömrünü verdiği mesleğine, mesleğinin içinden, sahadan, stattan, tribünlere el sallayarak veda etmesine olanak sağlamaktır. Ve fakat endüstriyel spor anlayışının bu saçmalıklarla uğraşacak hali yoktur.

Veda emenin her türlüsü zordur ama bakmayın veda etme şansına sahip olmak acıyı hafifletir. Kendimden biliyorum. Üniversiteden ihracımızdan sonra öğrencilerimiz bizi Fakülte’den öyle uğurlamasaydı, o gün oradan, dönüp geride bıraktığımız yıllara, öğrencilerimize ve Fakülte’ye el sallayarak gitmeseydik eminim ki çok daha zor olurdu her şey. Fırsatını yakalamışken bir kez daha o görkemli jübile için öğrencilerimize teşekkür edeyim.
Ama işte endüstriyel futbolun emek, teşekkür, vefa, veda filan gibi kavramlarla pek işi yoktur. Neden olsundur? Parasını verip oynatmıştır, şimdi romantik romantik “veda meda” diye masraf yapmanın, kaç kişinin geleceği belli olmayan bir jübile maçıyla, reklamdır şudur budur uğraşma külfetine girmenin zerre lüzumu yoktur.

Böylece paranın her şeyin karşılığı olduğu bir zeminde, jübile kavramı da yavaş yavaş terk etti sporda kapladığı büyük alanı. Kulüplerin de işine geldi. Pek çok sporcuyla layıkıyla vedalaşamadık, son bir teşekkür edemedik, kişisel tarihlerine son kez çıkacakları maçların tarihlerini düşmelerine izin vermedik. Sessiz sedasız bıraktılar sporu. Çok özel koşullar gelişmedikçe de böyle devam edecek gibi görünüyor.

Bu kadar lafı Selçuk İnan’a veda etmek için yazdım. Bir basın toplantısıyla ettiği kısacık veda içime sinmiyor. O çok özel koşullar Selçuk İnan için geliştirilir mi bilemiyorum o yüzden benim vedam böyle olsun.

Teşekkürler Selçuk İnan. Teşekkürler Galatasaray’ın kaptanı. Yolun açık olsun.