Judy: Bir Star Ölüyor

Amerika’da ve bir nebze İngiltere’de insanlar Judy Garland’ın zorlu hayat hikâyesine ve Hollywood stüdyo sistemi dediğimiz, starları intihara kadar sürükleyebilen katı yapıya daha hakimler. O yüzden Garland’ın son dönemlerine yönelik olan bu biyografik film başlar başlamaz kafalarında hâlihazırda pek çok dramatik öge yerleşik durumda. Fakat doğal olarak Garland’ın hikâyesine hakim olmayan ve The Wizard of Oz filmi ile kişisel tarihleri iç içe geçmemiş Türkiye ve diğer seyircilerin eline sıfır empati veren film geçmişe iyi spot tutmayarak biraz haksızlık etmiş. Bu sefer özetleyerek belki biraz detaya gireceğim çünkü bunların, filmi izlemeden önce okunursa seyircinin filmle bağ kurmasına faydalı olacağına inanıyorum.

AMFETAMİN BAĞIMLISI ÇOCUK

Judy Garland, Gumm ailesinin üçüncü çocuğu. Aile maddi sıkıntıda olduğu için bir çocuk daha istemiyor olmalarına rağmen Judy doğuyor. Anne, üç çocuğundan oluşan The Gumm Sisters isimli bir grup oluşturuyor ve annenin zorlamasıyla Judy hem sahnelere hem de amfetamin kullanımına çok erken yaşlarda başlıyor. Sabah erken kalkıp enerjik olsunlar diye amfetamin ve akşamları da uyuyabilsinler diye uyku hapı almaya başlıyorlar. Bu şekilde Judy 12 yaşında ilaç bağımlısı oluyor. Diğer iki kardeşin yanında Judy daha çok parlıyor ve anne MGM kurucularından olan Louie B. Mayer ile sözleşme imzalıyor. Bu sırada baba ölüyor. Bu anlaşma ile stüdyonun malı haline gelen Judy şöyle bir problemle karşı karşıya kalıyor; Kendisi bir yetişkini oynamak için çok genç, bir çocuğu oynamak için ise yaşlı görünüyor. Bu sırada zaten aldığı amfetamin ve uyku haplarına ek olarak da kilo almasın diye bir ilaca daha başlatılıyor. Hem de stüdyo doktoru tarafından.

İMDAT ÇIĞLIĞI

The Wizard of Oz çekildikten sonra 17 gibi henüz çok erken yaşta David Rose ile evleniyor. Bunu yapmasının sebebi, söylediğine göre, onu bir şeylere zorlayan herkesten kurtulmak. Evlendikten 1 sene sonra hamile olduğunu öğreniyor. Ancak stüdyo ve annesi zoruyla illegal bir klinikte kürtaj oluyor. 1943’lerde psikoterapiye başlamak zorunda kalıyor. 1945’te, homoseksüel olduğuna dair dedikodulara kulak asmıyor ve kendisine çok destek olan Vincent Minnelli ile evleniyor. Bu evlilikten de hamile kalıyor ve bütün ilaçları bırakıyor. 1946’da ilk çocuğu olan Liza Minnelli doğuyor. Bir müddet mutluluğu yakalayan Judy, MGM’in bir filminde oynamak durumunda kalıyor ve film için kilo vermesi gereken Judy ilaçlarına bir kez daha geri dönüyor. Amfetamin bağımlılığı paranoya gibi yeni semptomları da beraberinde getiriyor ve dengesiz davranışlar baş gösteriyor. Kocasının yönettiği bir filmde oynadığı sırada yoğun paranoya yaşamaya başlıyor ve kamp ateşi sahnesi çekilirken çığlık çığlığa “Beni öldürmek istiyorlar!” diye bağırmaya başlıyor. Açıkçası öyle görülüyor ki bu çığlık aslında bir imdat çığlığı. Hem de çok acilinden.

CEHENNEM BAŞLIYOR

Ve 1950’de kavga, unutma, geç kalma, sinir krizleri ile cehennem başlıyor. Kocası Judy’yi kendi boğazını kesmek üzereyken yakalıyor. Gazetelerde bu olayın “Judy Garland Slashes Neck; Not Serious” şeklinde haberleri yapılıyor. MGM ile anlaşması sonlanan (sonlandırılan) Judy radyoya geçmeye karar veriyor. Minnelli’den boşanıp Sidnet Luft ile evlenen Judy’nin 1952’de şarkıcı kariyeri başlıyor. Annesi'nin bir araba parkında kalp krizinden ölmesinin ardından Judy kendini ilaçlara boğuyor. 1954’te iflas ediyor ve tekrar çalışmak zorunda kalıyor. Peter Quilter’in “End of the Rainbows” isimli tiyatro oyununa dayanan film Judy Garland’ın alkol, uyuşturucu, parasızlık içindeki en zor durumda olduğu dönemine odaklanmış. Hangi tarihlerde olduğumuzu Judy’nin Mickey Deans ile bir partide tanışmasından anlıyoruz. Ama aslında Judy Garland ve Mickey Deans bir partide tanışmadılar. Judy, beşinci ve son kocası olan Deans ile daha önce daha garip bir şekilde tanışmışlardı. Ortak bir arkadaşın Deans’e, St. Regis’deki Garland’ın odasına uyarıcı ilaç götürmesini istemişti. Doktor gibi giyinmiş olan Deans, Garland’a ‘tıbbı ilaç’ getiriyor gibi yapmıştı. Ve bu şekilde tanışmışlardı.

HÜZÜN EKSİK

Judy filminde en büyük sorun, stüdyo sistemi, hırslı anne, uyuşturucu ve alkol kıskacında yaşayan Amerika’nın sevgilisi Judy Garland ile ilgili en önemli şeyin eksik oluşu. O da Judy Garland’ın hüznü. En olması gereken olmayınca geriye kalan orta standartlıktaki film sıkıcı, düz ve yüzeysel olmuş. Rene Zellweger’in de 47 yaşında ‘kazara’ aşırı dozdan ölen Garland’ın hakkını vermiş olduğunu düşünmüyorum. Ve umarım Akademi iki şarkıya ve klişelere bir kez daha tav olmaz ve ödülü daha sağlam bir performansa verir. Zamanında, Judy hakkında bir çalışma hazırlamış olduğumdan onun hayat hikâyesini oldukça araştırmıştım ve okuduğum pek çok biyografi kitabın arasında Gerald Clarke’ın senelerce üzerinde çalıştığı biyografi kitabını diğer kitaplardan farklı olarak Judy’nin kim olduğunu bütün resim olarak ortaya çıkardığı için tavsiye ederim. Judy’nın kızı Liza Minnelli de filmi izlemeyeceğini açıkladı. Garland’ı keyfi bir uyuşturucu bağımlısı gibi gösteren ve en saçma evliliği olan bir bakıma torbacı Mickey Deans’e odaklanan filmi izlememekte pek haksız sayılmaz.