Dünkü Cumhuriyet’te, Kabataş yalanına ilişkin tartışmaları sonsuza dek kapatmasını umduğumuz bir haber yer aldı. Kabataş’taki olayla ilgili 81 farklı işyeri, mobese’ler ve polis kameralarından alınan, olayın 6 saat öncesi ve sonrasına ait 2560 saatlik görüntü bizzat polis tarafından incelenmiş ve iddialarla ilgili en ufak bir bulguya rastlanmamıştı. Haberin kaynağı bizzat polis raporuydu. Böylece ellerindeki “mobese kameraları bozuk” argümanı da buharlaşmış oldu. “Kabataş Yalanı” tarihimizde bir ilk değil. Benzer dönemlerde farklı kılıklarda karşımıza çıktı. Bu örnekler yüzeysel olarak tekrarlandı, ama Kabataş Yalanı ile benzerlikleri üzerinde durulmadı. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi bu. Bu tarz yalanlar, geçmişte amacına ulaştığında bakın neler olmuştu?

6-7 EYLÜL YALANI

6-7  Eylül 1955 olaylarının provokatörü İstanbul Ekspres gazetesi, normalde 20-30 bin basılan kendi halinde bir gazetedir. Bir gün aniden 300 bin adet basılır ve “Atatürk’ün Evi Bombalandı”  manşetiyle çıkar Zira Kıbrıs Sorunu’nun temellerinin atıldığı yıllarda, Rumlara bir ders vermek icap etmiş ve İstanbul’daki azınlıklar göze kestirilmiştir. Atatürk’ün evini Rumlar bombaladı yalanını dayanak alan şuursuz kalabalık, tarihimizin en büyük utançlarından birine imza atar. Gayrimüslimlere ait  4214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5317 mekâna zarar verilir. Resmi rakamlarla 3 ölü, 30 yaralı ve 60 kadına tecavüz olayı kayda geçer ki, geçmeyenler de muhakkak vardır. Bombanın Türkiye Özel Harp Dairesi tarafından atıldığı, 1974 Kıbrıs Harekatı sırasında Özel Harp Dairesi Başkanlığı yapmış Sabri Yirmibeşoğlu tarafından sonradan doğrulanır. (Tempo Dergisi, S. 24, 9-15 Haziran 1991)

KANLI PAZAR

1968 Temmuzu’nda 6. Filo Protestoları sırasında polis, Vedat Demircioğlu isimli bir öğrenciyi öldürür. Bunun üzerine arkadaşları Beyazıt kulesine Demircioğlu’nun resmi olan kırmızı bir bayrak çeker. Bu bayrak, o günün güdümlü medyasında ülkeyi adeta Ruslar işgal etmiş gibi yansıtılır. 12 Şubat 1969 tarihli Bugün gazetesinin manşeti “Tarihimizin en kara günü Beyazıt kulesine kızıl bayrak çekildi” şeklindedir. Son Havadis “Komünistler kuleye kızıl bayrak çektiler”, Babıali’de Sabah ise “Solcular üniversiteye kızıl bayrak astı” manşetleriyle bu olayı duyurur. 15 Şubat tarihli Bugün’ün manşeti “Kızılları Boğmanın Vakti geldi” diye atılır,  16 Şubat’ta ise gazetenin yazarı Mehmet Şevket Eygi de yazısına “Cihada hazır olunuz” başlığını uygun görür. Aynı gün tarihimize Kanlı Pazar diye geçecek saldırı gerçekleşir. “Galeyana” gelen kitle, solcuların eylemine “Allah Allah” nidalarıyla saldırır; olayda 2 işçi ölür ve 200 kişi yaralanır.

MARAŞ VE ÇORUM KATLİAMLARI

Maraş bir köşe yazısına sığmayacak kadar büyük bir acı. Aralık 1978’deki katliamda ‘resmi rakamlara göre bile’ 111 kişi öldürülür, yüzlerce kişi yaralanır ve sakat kalır. 210 ev ve 70 işyeri yakılıp yıkılır (daha fazlasının yaşandığı tahmin ediliyor). Türkiye’deki mezhep çatışmasını temel alan bu olayda, yalan çok fazla. Alevilere ilişkin algıyı yaratan sistematik yalanlardan öte olayların kıvılcımını çakan sinema bombalama yalanı da tıpkı 6-7 Eylül gibi bir provokasyondur. Çorum ile ilgiliyse, bizzat devlet kanalı TRT’den “Çorum’daki Alaaddin Camii bombalandı” şeklinde yalan haber geçilir. Bu yalan haberin sokağa yansıması “Aleviler camileri yakıyor” şeklinde olur. Maraş’a göre daha geniş zamana yayılan olaylar sonucu resmi rakamlara göre 57 insan katledilir. Çorum ve Maraş’taki oyun elbette daha büyüktür, ama pratiğe geçişi bu “küçük” yalanlarla sağlanır.

Bir yazıya tarihteki tüm yalanları ve detaylarını sığdırmak zor. Ancak tarihin ilginç dönemeçlerinde atılan bazı “yalanlar” ve sonuçları ortada. Kabataş Yalanı, -detaylarında acemice abartılar- taşımayıp amacına ulaşsaydı, belki de çok acı bir tabloyla karşı karşıya kalacaktık. İyi ki öyle olmadı, ama bu ciddiyetle ele alıp üstüne gitmeye engel değil. Bu tehlikeli yalan, pek çok şüpheyi içinde taşıyor. O günlerde yalana bilmeden ortak olmuş olanlar da vardır, lâkin bugün hâlâ ısrar edenlerin “iyi niyetli” olmadığı açık. Bu provokasyona dahil olanların “yargılanmasını” istemek tam da bu yüzden makul bir öneri. Bu asla bir linç değil, bunu anlamak için tarihe bir bakmak yeterli.