Kabataş yalanı, yaşayan bir organizmaya dönüştü. Doğdu, emekledi, yürüdü, okula gitmeye hazırlanıyor. İlk kırılma, olayın geçtiği iddia edilen görüntülerin çıkmasından sonra yaşanmıştı. Kayıtlara bakılırsa ortalarda öyle bir şey görünmüyordu. Bunun üzerine “ben kadının beyanını esas aldım” diyen kimileri, kendini auta çıkarıp çekildi. İkinci dalga, “görüntüleri izlediğini iddia eden” İsmet Berkan’ın bu ifadesini yalanlayan “hıyarlık etmişim” itirafı oldu. Sonra bir TV programıyla gündeme geldi bu kez havuz tarafında üste çıkma ruhu canlandı; yazılara ortak başlık atıldı vs. Yine gündemden düştü derken, bir yandaş yazarın, Cem Küçük’ün “Ben zaten Kabataş’ın kurgu olduğunu yazmıştım” minvalli hatırlatmasıyla gündeme geldi. O geçti, o dönem haberin patladığı Star gazetesinde editörlük yapan Murat Seçkin’in Taraf’a yazdığı bir yazıyla gündeme geldi. Seçkin’in iddiasına göre Çakır’a sorduğu “bunları o kadın mı anlattı?” sorusunu “ Konuşacak hali yoktu, ne anlatabilirdi ki? Ama ne demek istediğini ben anladım” diye cevap vermişti. Bu yazıdan sonra sosyal medya Elif Çakır’a doğru bir çalkalandı tabii. Bu manzarada ikna olmadığım bir şeyler var, bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bunu tartışmak isterim.

1-ELİF ÇAKIR KURGUNUN NERESİNDE?
Murat Seçkin’in iddiasına göre, Elif Çakır röportajda kadının anlattıklarından fazlasını yazmış. Buna karşılık Çakır diyor ki, elimde kayıt var, savcılık ifadesi var. Bunun üzerine Seçkin, Zehra Develioğlu’nun emniyette röportajdan önce ve sonra iki ifadesi olduğunu hatırlatıyor. Bu kez Çakır üste çıkıyor; “eğer kurguysa kimin kurguladığını bilmek en çok benim hakkım” gibisinden şeyler yazıyor. Sanki Kabataş zaten bir iddia değilmiş ve ispatlanma yükümlülüğü taşımıyormuş gibi, yalan olduğunu iddia edenler ispatlayacakmış yani. Açıkçası Çakır sadece bu ifadesiyle bile “bu kadar büyük bir yalanı tek başına kurgulamaya cesaret edemeyecekmiş” izlenimi yaratıyor. Kusura bakmasın ama bir şeylere alet olduysa, onu da bir zahmet kendisinin anlaması gerek.

2- SELVİ'NİN HATIRLATMASI ÖNEMLİ
Abdülkadir Selvi konuyla ilgili dün bir yazı yazdı. Hedefte Kabataş’ın bir kurgu olduğunu yazan Cem Küçük vardı. Selvi, “Kabataş’ı ilk olarak AKP Grup toplantısında o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın dillendirdiğini, kendisinin de içinde olan gazetecilerin de ondan sonra peşine düştüğünü” belirtirek soruyordu: “Cem Küçük o zaman ilk kurguyu Erdoğan mı yaptı?” Aslında Selvi’nin bu hatırlatmasından, tüm bu kurguyu başlatanın Elif Çakır’ın röportajı olmadığı da anlaşılabilir. Çakır’ın saçma sapan abartılı fantezileri eklediği iddiası kuvvet kazandı en fazla.

O dönem tek yalan Kabataş da değildi. Geçen hafta bu köşede yalanlar üstüne yazmıştık, bu hafta taze örnek geldi. Bir kez daha tekrarlayalım. Bu kadar büyük yalanlar tek bir muhabirin ya da röportajcının fantezisi olamaz. Tüm bunlar örgütlü bir çabanın ürünü. Bir ya da birkaç ismin üzerinden tartışıp geçmemek gerek. Artık yargının ve ileride kurulacak meclis araştırma komisyonlarının konusu bu. Kabataş Yalanı’nın başarıya ulaşmış bir versiyonu olan 6-7 Eylül Pogromu’nun sonuçlarını hatırlayalım. Kabataş acemiliklerine gelmiş olabilir, ama Kabataş Yalanı’nı tek bir röportajın sonucu olarak görürsek daha büyük bir tehlikeyi ıskalamış oluruz.

***

İLK MİZAH KANALIMIZLA TANIŞIN!
İzlemek için alıcılarınızda küçük bir ayar yapmanız yeterli. Bir kağıda “TRT Mizah” yazın (çıkış da alabilirsiniz). Kağıdı sadece yazı kalacak şekilde kesin ve herhangi bir TRT kanalı açıkken ekranınızın sağ üst köşesine yapıştırın. Türkiye’nin sadece mizah içerikli dev platformuyla tanıştınız bile. Ekranda doğru dürüst mizah programı yok demezsiniz artık. TRT’nin milli takımın unutulmaz gollerini yayınlarken Hakan Şükür’ü sansürlemesini ya da sanki “diktatörlük hicvi” yapıyormuşcasına sadece tek kişi ve tek partiye ezici çoğunlukla yer vermesini başka türlü açıklayamadım.

***

MURAT BELGE KANDIRILDI MI?
Bence kandırılma değildir o. Kandırılma olsa yerinde duramazdı.