1983 yılı baharının ilk günleriydi. Gündoğarken adıyla ilk kez konser verecektik İstanbul’da. Şeşen Kaptan, (Benim ve Gökhan’ın babası, İlhan Şeşen’in abisi. Ve de “Ankara’dan Abim Geldi” şarkısındaki abi) müziğimize olan sevgisi ve şarkılarımıza olan güveninden yola çıkarak bize Gayrettepe’deki Hodri Meydan Kültür Merkezi’nde biletli 2 konser ayarlamıştı. Afişleri bastırmış, valilikten izinleri almış; gazete ilanları, salon kirası, ses-ışık sistemini de cebinden ödemişti.

O zaman 12 Eylül’ün izleri ve acıları çok taze olduğundan şarkılarımız daha protest idi.

Konserlere toplam 60 kişi falan gelmişti.

2’nci konserin sonunda Şeşen Kaptan bizleri kültür merkezinin yöneticisi olan Levent Kırca’nın odasında beklediğini söyledi. Biz bir heyecan ve telaşla merdivenleri çıkarak Kırca’nın odasına girdik. Kısa bir tanışma faslından sonra elimize bir tekst tutuşturdu Kırca. Rahmetli Tuncer Cücenoğlu’nun yazdığı “Kadıncıklar” isimli oyunun teksti. Üçümüzde ilk kez bir tiyatro oyununun yazılı haline bakıyorduk o güne kadar hiçbir oyun müziği ve siparişle beste yapmamanın tedirginliğiyle.

Levent abi biraz kararsız kaldığımızı görünce bize güven verebilmek için, “Ben sizi aşağıda biraz dinledim. Siz farklı şeyler söylüyorsunuz. “Çocuklar Nerede Oynasın” diye şarkı söylediniz biraz önce. Benim aradığım böyle bir şey…” dedi.

Birkaç gün sonra okuma provalarına başlamıştık bile. Levent Kırca, Dursun Ali Sarıoğlu, Mehmet Güney, Ece Örge, Melahat Özekit, Aydın Tolon, Yavuz Kumçay, Ferdi Akarnur’dan oluşan çok iyi bir kadromuz vardı. Ama başrolü oynayacak İnci rolü için kimsede karar kılamamıştı yönetmen Levent Kırca. Ben bir dönem çalıştığım Ses dergisinde röportaj yaptığım Alev Sayın’ı önerdim Levent abiye. O da kabul edince kadro tamamlandı. Bizim pek alışık olmadığımız bir ortamdı provalar. Müzik provalarına hiç benzemiyordu. Herkes serbestçe fikrini söylüyor, karakterleri yaşatabilmek için var gücüyle çalışıyordu.

Biz de provaları izleyip şarkı düşündüğümüz yerleri not alıyorduk. Zaman zaman o çalışma anında bile şarkı yaptığımız olmuştu. Levent abi yaptığımız hiçbir şarkıya hayır demiyor müdahale de etmiyordu. Bu birlikte çalıştığımız on sene boyunca hiç bozulmadı. “Kabiliyet iltifata tabidir” derdi. Bu yüzdendir belki de oyunlar ve televizyon programları için yaptığımız şarkıların sırrı.

Kadıncıklar 1984 yılında birçok önemli tiyatro ödülünün sahibi oldu. Ekonomik anlamda zor günler geçiren Hodri Meydan Kültür Merkezi’nin de yeniden ayağa kalkmasına vesile oldu.

Levent Kırca-Oya Başar Tiyatrosu ile “Kadıncıklar”dan sonra ”Aşağı Yukarı”, ”Gereği Düşünüldü”, “Hangi Yüzle” isimli müzikli oyunları yaptık. Ve de efsane televizyon programı “Olacak O kadar”ı.

Müziğin ve müzisyenlerin hep farklı bir yeri oldu Levent abinin hayatında. Acayip iyi bir kulağı vardı ve alaturkaya bayılırdı. Ben şimdi size “Gereği Düşünüldü” müzikalinin orkestrasını sayıyorum. Sıkı durun…

Gürol Ağırbaş, Erkan Oğur, Cem Aksel, Ozan Doğulu, Tahsin Endersoy, Cem Erman, Aydın Karabulut, Ali Otyam.

Hayatımızda o kadar farklı bir yeri vardı ki. Bunu yokluğunda çok daha iyi anlıyorum ne yazık ki. İzmir Balçova Ercan Villa Tesisleri’nde rahmetli Nejat Uygur Tiyatrosu. Edip Akbayram orkestrası bizler. Limonu soğan kokan cin tonikler, badanası kurumadan su verilen rakı rengi havuzlar, restorantdaki yüzlerce haşere yetmezmiş gibi içeri giren koyun, Behzat-Süheyl Uygur ve Nihat’la Nejat abinin resim yaptığı boyalardan yürütüp havuzu rengârenk boyamamız, Edip Akbayram ile suyun içine kurduğumuz rakı sofrası, Levent abinin “Allah be Allah be” diyerek yanımıza gelmesi. Şu an bu yazıyı yazarken bile hep gülümseyerek hatırlıyorum o günleri.

Ne mutlu bana Levent Kırca ile tanışmışım. Aynı sahneyi paylaşmışım. Alkışlara birlikte eğilmiş seyirciyi birlikte selamlamışız. Onun her gün yinelediği bir temenni cümlesiyle anayım büyük ustayı.

“Moruk akşam olsa da bir rakı içsek.”