CHP Parti Meclisi’nin “kabul edilemez”in ötesine geçme ihtimaline işaret eden açıklaması, sahip olduğu ideolojik kodlar ve geçmiş pratiği nedeniyle bazı soru işaretleri taşısa da önemsenmeli. Çünkü her dört kişiden birinin oyunu almış, belli bir gücü temsil eden bir parti faşizme karşı mücadelede küçümsenemeyecek roller üstlenebilir

'Kabul edilemez'den 'Direniş' çağrısına

ZAFER AYDIN

Büyük bir öfke ve çaresizlik içinde herkes, aynı veya benzer cümlelerle, “faşizm geldi, kapımıza dayandı” diye yakınıp duruyor. Yapılan konuşmalar, “12 Eylül hatırlatmaları”, “Nazi Almanya’sı” benzetmeleri, “faşizme karşı direniş” çağrılarıyla sonuca bağlansa da durum değişmiyor. Toplumsal muhalefetin küçük bir kesiminin çırpınma ve direnişleri karşısında AKP iktidarı, nabız ölçe ölçe, tepkilerin dozajını kontrol ede ede, faşizmin rengini açıktan koyuya doğru ilerletiyor.15 Temmuz sonrasında, kamu çalışanlarının, akademisyenlerin işten kovulmasıyla başlayan, Cumhuriyet gazetesine, ardından da HDP milletvekillerine yönelen baskı ve tutuklamalar faşizmin renginin iyiden iyiye koyulaştığının birer işareti. Saray, son yıllarda attığı fiili adımları, 15 Temmuz Darbe Girişimi'yle hesaplaşma adı altında bir üst noktaya taşımaya çalışıyor. Bütün bu gelişmeler CHP’nin “Kabul edilemez” açıklamalarının refakatinde gerçekleşti. CHP Genel Başkanı, 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında pek çok defa “faşizm” ve “Hitler” tespitleri yapmasına rağmen bu tespitlerin gereği olan pratik mücadele hattını inşa etmek yerine, “kabul edilemez” açıklamalarıyla bir sonraki anti demokratik adımın yolunu açan bir çizgi izledi. Ana muhalefet partisinin bu edilgen çizgisi, AKP’nin yıkıcı adımlar atmasını kolaylaştırdı. CHP Parti Meclisi’nin “kabul edilemez”in ötesine geçme ihtimaline işaret eden açıklaması, sahip olduğu ideolojik kodlar ve geçmiş pratiği nedeniyle bazı soru işaretleri taşısa da önemsenmeli. Çünkü her dört kişiden birinin oyunu almış, belli bir gücü temsil eden bir parti faşizme karşı mücadelede küçümsenemeyecek roller üstlenebilir. Bu açıklama böyle bir yönelimin habercisi olabilir. Saray'ın ve AKP’nin CHP Parti Meclisi açıklamasına verdiği tepki de bu açıklamanın önemsenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

CHP, şimdiye kadar ülkede yaşanan gerilimleri, sorunları ve çatışmaları milliyetçi, devletçi refleks ve akıl yürütme üzerinden okudu. AKP, tek adam yönetiminde en kanlı, en anti demokratik oyunları sahneye koyarken, hukuku fiilen ortadan kaldırırken CHP, “devlet zarar görmesin” anlayışı ve hassasiyeti ile sokaktan kaçındı; ciddi bir direniş, eylem sergileyemedi. Fiili tutumlar almaktan uzak durdu. Bu yüzden de sokağa yaslanmayan, gücünü sergilemeyen, muhalefet etme kapasitesi düşük bir siyasal aktör olarak politikaya hükmetme becerisi sergileyemedi. Örneğin, Cumhurbaşkanı'nın kaymakamları toplayıp, “mevzuatı bir kenara bırakın” dediğinde, “devleti yönetenlerinin idareye yasayı tanımayın dediği yerde vatandaş da kendini yasayla bağlı saymamalı” diye çağrı yapamadı. Ya da “oyun mu oynuyoruz, biz Meclis’te yasa yapacağız, sen idarecilere bunu tanımayın diyeceksin, Meclis’ten çekiliyoruz” diyemedi. İddialı bir cümle olması pahasına söyleyelim, eğer CHP, böyle bir tutum alabilseydi, bugün AKP toplumun üzerine bir silindir gibi yürüme fütursuzluğunu gösteremezdi.

Her şey bir yana bardağın dolu tarafına bakacak olursak, açıklamanın, AKP karşısında siyaset yapma biçiminde makas değiştirme, yeni bir hat üzerinde yürüme anlamına geldiği söylenebilir. Açıklamanın en dikkat çeken noktası, direniş çağrısı içeriyor olması. Geç kalmış ama yerinde bir çağrı olarak görülmeli. Bütün olguların açık bir biçimde gösterdiği gibi, 15 Temmuz darbe girişimini savuşturan Türkiye, Saray Darbesi'ni yaşıyor. Saray Darbesi'nde toplumun soluk boruları birer birer kapatılıyor. Bu saray darbesi, bu faşizan yönetim ancak ve ancak kitlesel, meşru, demokratik bir mücadele hattı, eylem çizgisi ile geriletilebilir. Dolayısıyla direniş çağrısı önemli ve meclisten çekilmek de dahil, fiili eylemlerle soyut bir çağrı olmaktan çıkarılmak durumunda.

CHP’nin direniş çağrısı yapması aynı zamanda geniş bir demokrasi bloğu, antifaşist bir cephenin inşa edilmesini de gerekli kılıyor. CHP açıklaması, üstü kapalı bir biçimde böyle bir cephenin gerekliliğine işaret ediyor, ama bilinen çekincelerle özneleri saymıyor. Oysa saymak gerekli, milliyetçi blokun karşısına, milliyetçi hassasiyetlerle çıkılamaz. Ama, fakat demeden, kimseyi dışında bırakmadan sosyal ve siyasal muhalefetin birlikte mücadele edeceği geniş bir bloka ihtiyaç var. Çünkü artık oy hesabı yapmak, şununla, bununla yan yana gelmek bizden oy götürür gibi kaygılarla hareket edilecek noktada değiliz. Eğer diktatörlüğe karşı direniş hattı örülecekse bu, geniş bir cephe ile birlikte anlam kazanacaktır. Solculardan, sosyalistlerden, sosyal demokratlara, Kürtlerden, Kemalistlere, emek ve meslek örgütlerinden, HES’lere karşı direnen inisiyatiflere kadar geniş bir kesimi kapsayacak bir cephe olmadan, güçleri birleştirmeden, büyük bir kuvveti oluşturmadan diktatörlüğe karşı verilecek mücadelenin başarı şansı yok denecek kadar azdır. Böyle bir birleşmenin önünde çeşitli zorlukların olduğu açık, ancak bu zorlukları aşmaktan başka da bir çare yok.

AKP, 14 yıllık iktidarı döneminde Türkiye’yi adım adım faşizme taşırken biri “Allah”, diğeri “terör” olan iki kavramla akla az, duyguya çok hitap eden bir dil tutturdu. AKP’nin “Allah” diye başladığı her cümleyi muhalefet “bize dinsiz derler” kaygısıyla “Allah” diye tamamladı. Siyasetin bu dili AKP’nin, dinin etki alanının genişletilmesinden, oy desteğinin güçlenmesinden başka sonuç doğurmadı. Bugün terör sözcüğü ile aynı şeyi yapmaya çalışıyor. 12 yıl Fethullahçı terör örgütüyle iç içe devleti yöneten, bakanları, milletvekilleri, belediye başkanları bu terör örgütünün destekçisi ve sözcüsü olan parti herkese “terörist” yaftası yapıştırıyor. Kürtlere selam vereni, HDP’ye yapılan zulümdür diyeni, gazetecileri, akademisyenleri ve artık CHP’yi bile “terörist” ve/veya “terör destekçisi” ilan ediyor. AKP "terör" kavramını kullanışlı bir alet olarak devreye alırken hem kendisinin Fethullahçı terör örgütüyle bağlantısını örtmeye çalışıyor, hem toplumu terörize ediyor hem de muhalefet bloğunun oluşmasının önüne de psikolojik barikat kuruyor. CHP yeni bir adım atacaksa bunu, AKP’nin kavramlara yüklediği anlamlara, yaftalamalara takılmadan ve geleneksel formasyonunun temelini oluşturan milliyetçi, devletçi bagajlardan kurtularak yapmalı. Öte yandan “terör” kavramı karşısına “barış” sözcüğü ile çıkmak isteyenlere şans tanıyan, şiddetten uzak siyasete güç vermek de bir başka gereklilik.

kabul-edilemez-den-direnis-cagrisina-208570-1.

Çok naif bulunabilir, çenemizi boşuna yorduğumuz düşünülebilir ama bu açıklamada yer alan direniş çağrısı, CHP’nin AKP’yi herhangi bir parti olarak görmekten ve diktatörlüğü basit bir şeymiş gibi algılamaktan vazgeçtiğinin işareti olarak görmeli. Herkes anlamış olmalı; “dur bakalım ne olacak” aşaması çoktan geçildi. Ya muhalefetin bütün renklerinin ortak mücadelesi ile faşizm yenilecek ya da...