Bir süredir ‘uzun adam’ dendiğinde akla gelen iki kişi var. İlki, 2014 seçimleri sırasında Murat Göğebakan’ın yaptığı bir propaganda şarkısında geçiyordu: “Sağlam irade, kocaman yürek/Benim ülkeme böylesi gerek/.../Ak gönüllü bir Uzun Adam.” İkincisiyse internette doğmuş bir şehir efsanesi, bir ‘dijital folklor’ ürünü olan Slenderman.

Dört yıl önce, 12 yaşında iki kız çocuğunun “Slenderman yapmamızı istedi” diyerek bir arkadaşlarını 19 bıçak darbesiyle öldürmeye çalıştığı korkunç olay sonrası bu kurmaca karakter toplumsal bir gerçekliğe dönüştü (bkz. Upuzun bir palavra, BirGün, 09.08.2014). Genellikle ağaçların arasında saklanan uzun boylu, ince, yüzü olmayan bir adam şeklinde tasarlanan Slenderman bildiğimiz canavarlardan değildi. Doğrudan fiziksel şiddet uygulamak yerine kurbanlarının dünyayı algılama biçimini bulandırıp akıllarını karıştırarak bir dehşet ortamı oluşmasını sağlıyordu -’uzun adam’ dendiğinde akla gelen ilk kişiyle en büyük benzerliği de bu zaten…

Bu kadar popüler bir öcünün Hollywood tarafından filmleştirilmesi ise 2018’i buldu, Slenderman/Uzun Kâbus bu hafta gösterime girdi. ”Uzun adam turuncu adam’la buluştu” da denebilir, çünkü SlendermanReagan ABDsini en iyi yansıtan filmlerden olan A Nightmare on Elm Street/Elm Sokağı Kâbusu‘nun (1984) güncellenmiş bir versiyonu gibi duruyor. Alkolik bir baba ve etkisiz bir çift dışında hiç ebeveyn görmediğimiz filmde, ülkenin geleceğine dair dile getirilen ve getirilmeyen endişeler 14-15 yaşlarında kız çocukları üzerinden soyutlanarak anlatılıyor.

Slenderman’i basit bir internet fenomeni olmaktan çıkarıp sosyal bir olgu olarak sunmaya çalışan film ne yazık ki çok fazla boşluğu bulunan kötü bir senaryoya kurban gitmiş. Senaristlerin çağrışımsal bir tarihsel karşılaştırma yapmayı amaçladıkları bazı sahneler var; dehşetin ilk kurbanı olan Katie isimli kızın bir okul gezisi sırasında, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın simgelerinden sayılan bir mezarlıkta Slenderman tarafından ‘alınması’ bu çabanın bir örneği mesela, ama bunlar anlatıyı iyi bir film yapmaya yetmiyor maalesef.

Peki, kurbanlarına cep telefonlarından bile ulaşabilen bu ‘uzun adam’, neden koyu renk takım elbise giyip kravat takıyor? Filmde bu konuyla ilgili herhangi bir önerme yok, ama Eric Knudsen adlı gencin 2009’da yarattığı Slenderman’in ABD’de son zamanlarda yaşanan en büyük krizlerinden birinin ortasında doğmuş ve inanılmaz bir hızla benimsenmiş olması önemli bir ipucu: Slenderman belki bir Goldman Sachs yöneticisi, belki bir Wall Street borsacısı, belki bir mortgage uzmanı, belki bir CEO; Slenderman 21. yüzyıl insanının küresel kapitalizm tarafından üretilip beslenen kâbuslarını yansıtan beyaz yakalı bir öcü...

Bu arada Slenderman’in Türkiye’de ‘uzun kâbus’ adıyla gösterime girmesi de çok güzel olmuş. Malûm, ‘uzun kâbus’ denince hemen akla gelen iki isim var. İkincisi Slenderman...