Bazen şaşırıyorum. O kadar yozlaşma içerisindeyiz ki kelimeleri, kavramları anlamından, bağlamından koparanların tanımladığı sığlık en akla gelmeyecek kişileri bile esir alıyor. Tabular kendisini hak savunucusu olarak görenlerin söylemlerini belirliyor. Bir bakıyoruz ‘gericilik’ savunulur olmuş. Laiklik; dini, inanç özgürlüğünü kısıtlamak, dine karşı olmak demek değildir. Laiklik din ile ilgili tercihlerin toplumsal yaşam açısından belirleyici olmaması için bir güvencedir. Kısaca herkes için özgürlüklerin koruyucusudur. Gericilik ise dini bir yönetim biçimi olarak tanımlayarak dini yaptırımlar üzerinden baskı kurmak, toplumsal yaşamı belirleyici bir vesayet unsuru olarak kullanmak, başkalarının yaşam tercihlerini dini referanslarla baskılamak anlamına gelir.

***

Yaşadığımız çağda heykel düşmanlığı yapmak gericiliktir. Heykelleri parçalamak barbarlıktır. Heykelleri, sanat eserlerini yasaklamak zorbalıktır. Başkasının yaşam tercihlerine dini referanslarla müdahale etmek, şeri düzen özlemiyle tabuları kanunlaştırmak vesayet kurmaktır. Laik ve demokratik Cumhuriyet rejiminin tanımladığı hak ve özgürlüklerin karşısında tek tip bir yaşam tercihini dayatmak gericiliktir.

Gericilik her zaman en önce kadınları toplumsal ve kamusal alan dışına iter. Geçen günlerde HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un mecliste eğitim kapsamında yapılan yanlışlara dikkat çekmek üzere yaptığı konuşma nedeniyle ilericilik ve gericilik tartışması yeniden gündem oldu. Eğitim her zaman gericilerin öncelikli müdahale alanı olmuştur. Çağdaş, bilime dayalı bir eğitim anlayışı onların en korkulu rüyasıdır. Ersoy’un yaptığı konuşmadan dine ve dini değerlere yönelik bir hakaret çıkartmak için ya kavramların anlamlarını bilmeyecek kadar sınırlı kelime hazinesine sahip olmak ya da dini her fırsatta gerici, totaliter rejimi meşrulaştırmak için fırsat olarak kullanıp suiistimal ediyor olmak gerek.

***

Nitekim AKP sıralarından itiraz gecikmiyor. "Dine hakaret ediyor, inançlara hakaret ediyor. Temiz dil kullansın, insanların inançlarıyla oynamasın!” diyerek söylenenler çarpıtılıyor. Kötü yönetimle hasar alan eğitim sistemine yönelik eleştiriler suya yazılı, örtülü kalıyor. Linç kültürü troller üzerinden devreye alınıyor. Müthiş bir kakafoni! Hedef gösterme. Ayrıştırma. Alıştığımız rutin düzen aslında.

Yeri gelmişken söyleyelim linç kültürü de gericiliktir. Anaokulunda kuran kursu koymak, ilkokul çağında çocuğun başını örtmek, onlara “milli değerler” kisvesi altında idam görüntüleri izletmek, bilimsel bilgi yerine hurafelerle müfredat oluşturmak, üniversitelere liyakat dışı atamalar yapmak gericiliktir. Kadınların giyimine karışmak, yurtlarda din baskısı kurmak, pandemiyle mücadeleyi kulluk sınavı olarak görmek, önlem olarak tevekkül ve sabır tavsiye etmek gericiliktir. İlericilik ise bu bağlamda tek cümleyle özetlenebilir. Kimsenin dini inancı ve yaşam biçimine karışmamak, tercihlerine saygı duymak, tercihleri farklı olsa da her türlü haktan eşit yararlanmasına olanak vermek ilericiliğin ilk adımı ve temelidir. Hiçbir aydın, ilerici ya da hak savunucusu da gericiliği “toplumun bir kesiminin değeri” olarak tanımlamaz. Çünkü gericilik dini inancın gereği değildir. Gericilik birilerinin haklarını engellemek, zorbalıkla yıkım yaratmak, geriye gitmek anlamına gelir.

***

Toplumsal mutabakata en çok ihtiyacımız olan bir süreçte kendisini muhalif kanatta tanımlayan kökeni siyasal İslam’a dayalı olan kesimin söylemleri düşündürücü. Böyle zamanlarda yapılan ‘dini en iyi ben savunurum’ atakları bir arada yaşama kültürü adına ürkütücü ve dikkat çekici. Bu çıkışlar asıl amacın bugün yaşadığımız karanlıktan, dar boğazdan çıkacak bir alternatif sunmak değil de şöyle ya da böyle ters düştükleri, resim dışında kaldıkları iktidarla kavga etmek olduğunu düşündürüyor. Oy kaybeden, yıpranmış, başarısız bir iktidarın alternatifi olabilmek için yanaşılan ve gittikçe güçlenen muhalefetin hoşuna gidecek açıklamalar birden bire değişiyor. Bir bakıyorsunuz Ensar, Aladağ örnekleri ortadayken, çocuklar tecavüze uğrarken, gençler yurtlarda baskıyla intihar edip canından olurken en muhalif siyasetçi çıkıyor tarikatları, cemaatleri savunur oluyor. Ardı ardına cemaat yurtlarında yaşanan skandallar konuşulurken “Dindarların bu ülkede binlerce okulu, yurdu kursu ve benzeri var. Buralarda yüzbinlerce genç okuyor ve barınıyor. Birkaç kötü örnek üzerinden yüzbinlerce genci lekeliyorlar, milyonlarcamızı "tecavüzcü ve katil" olmakla itham ediyorlar. Bu cinnete oy verilmez, bu cinnete ortak olunmaz” deyiveriyor. Kimsenin “dindarlara” laf söylediği yokken birden “dinbazlar” savunulur oluyor. Yeni bir kelime oyunuyla ‘karşı mahalle’ hedef alınıyor. Bu kez zayıflayanın karşısında yanında durulanı zayıflatma fazına geçiliyor. “Cinnet” kelimesi nedense kameralar önünde kafası kesilen, yardım çığlığı duyulmadığı için canına kıyan genç, sayısız tecavüz mağduru çocuk için değil de buna dur diyenlere, bu gibi merkezlerin kapatılmasını isteyenlere yönelik bir kışkırtma için kullanılıyor. Laiklik söylemleri din düşmanlığı olarak aktarılıyor.

Bazı şeyler hiç değişmiyor. Anlaşılan kimileri için “kadayıfın altı kızarıyor.”