Kader planının içerisinde varmış
İktidar depremi ve sonuçlarını yine kadere bağladı. Bu büyüklükte bir depreme hazırlıklı olunamayacağını söyleyerek de sorumluluktan kaçtı. Başarısızlığını saklamak için sosyal medya kısıtlaması dahil her türlü baskıyı uygularken muhalefet belediyelerine de çalışma olanağı tanımıyor.

Haber Merkezi
Soma’da, Amasra’da madenciler ölür kader. Kastamonu’da, Rize’de sel alır götürür kader. Enkaz altında kalır, kader. Salgın hastalıklarda binlerce insan ölür o da kader.
Nasıl bir kadermiş ki hep yoksula, kimsesize yol biçer de zengine pek dokunmaz. Nasıl bir kadermiş ki bu iktidarın yaptığı her yanlışı üstüne alır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Maraş ve Hatay illerini ziyaret etti. Bildik sözler söyledi. Ama iki şey çok önemli.
Birincisi bir depremzedeyle konuşurken ona sabretmesini öğütlediği anda çıktı ağzından: “Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler.”
Kader olan ne. Yaşanacağı belli olan deprem mi? Yıkılacağı belli olan evler mi? Yetmeyeceği aşikar olan yardım ağı mı? Hangisine kader diyeceğiz.
İkinci önemli sözü ise “Böylesi bir felakete hazır olmak mümkün değil” oldu. Erdoğan iki şeyi itiraf etti. Kader değil doğal bir olay ve buna hazır olmayan bir iktidar.
İKTİDAR BÖLÜYOR
Erdoğan’ın meseleyi “kader” diye özetlemesi kuşkusuz bilinçsiz bir şey değil. Son olarak Amasra maden faciasında cenaze başında benzer cümleleri kurdu. Ama kısa süre sonra yayımlanan rapor facianın kaderden değil ihmalden kaynaklandığı ortaya çıktı.
Erdoğan bu olayda da iki meseleden suçlu. Birincisi, kentlerin geleceği belli bu büyüklükte bir depreme hazır edilememiş olması. İkincisi ise deprem sonrası neredeyse her noktada sınıfta kalması. Her bir kurumun bağlandığı AFAD nerdeyse hiçbir şeyi koordine edemedi.
Yurttaş soğukta, karda, kışta, dışarda ya da enkaz altında kalırken iktidarın tüm cilası da döküldü. İktidarın en büyük korkusu bu durumun fark edilmesi. Tüm gayreti ile bunun önüne geçmeye çalışıyor. Ulaşılamayan köylerin, mahallelerin hatta ilçelerin varlığı bilinmesin isteniyor. Ekmeğin, suyun, çadırın olmadığı görülmesin isteniyor. Bu ihtiyaçları karşılamak için seferber olanları da provokasyonla suçluyor. İrili ufaklı onlarca dernek, vakfın yanında siyasi partiler en ücra noktalara kadar ulaşıp ellerindeki kıt olanakları paylaşırken iktidar yardım getiren TIR’ın önündeki flamayı kaldırmakla uğraştı.
Yandaş gazetecileri her eleştiriyi “deprem üzerinden siyaset” yapmak olarak yaftalarken üst düzey bürokrasi de AKP militanı olarak propagandaya odun taşımaya çalıştı.
İktidarın başarısızlığı ortaya çıktıkça öfkeleri daha da arttı. O kadar ki AKP eski milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu yolda karşılaştığı Ekrem İmamoğlu’na hakaretler eşliğinde “defol” diyebildi.
Öfkeleri kibirleri Maraş’a dayanışmaya yardıma gidenlere saldıracak kadar gözlerini döndürmüş durumda.
Erdoğan’ın öfke hali ve otoriter yaklaşımı deprem anında bile olsa sadece kullandığı dile değil aynı zamanda yüz hatlarına kadar yansıyor.
SİYASET ÜSTÜ DEĞİL
İktidarın bu tutumu halkın ve muhalefet partilerinin öfkesini büyütmekten başka bir sonuç üretmedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, deprem bölgesinde paylaştığı videoda “Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum. Bu çöküş tam da sistematik rant siyasetinin sonucudur. Erdoğan’la, sarayıyla ve rant çeteleriyle hiçbir zeminde buluşmayacağım. Ben halkımın kavgasını vereceğim” diyordu.
Özellikle belediyelerin çalışmasının engellenmesine tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Covid sırasında çıkardığınız bürokratik engelleri bu kez kabul etmeyeceğiz. Gerekli yardımları en çok ihtiyaç duyulan yerlere olabildiğince hızlı taşıyacağız. Saray’ın siyasetiyle de PR çalışmalarıyla da, yalan dolan haberleriyle de artık ilgilenmiyorum. Çok net söyleyeyim bu sürecin bir sorumlusu varsa o da Erdoğan’dır” demişti.
Dün İstanbul, Ankara ve İzmir belediyelerinin bölgede yaptığı çalışmaları paylaşarak “tutuklasanız bile devam edeceğiz” demeyi sürdürdü.
Anlaşılan o ki Erdoğan tıpkı pandemide olduğu gibi başarısızlığını yine yasaklarla, engellemelerle sürdürecek.
Selahattin Demirtaş’ın “Hem güçlü bir dayanışma hem de güçlü bir siyasi duruş, bu zor dönemi el ele vererek atlatmamız için çok önemlidir, kıymetlidir” diyerek Kılıçdaroğlu’nun çıkışına destek vermesi gerçekleri saklama konusunda iktidarın daha çok zorlanacağını gösteriyor.
İktidar bir yandan yaşadığı büyük yıkımı örtmeye çalışırken diğer yandan örgütlü örgütsüz toplumun farklı kesimlerinin dayanışarak iktidarın gücünü aşacak bir irade ortaya çıkarmalarından da rahatsız olmuş durumda.
Binlerce insan öldü, 50 binin üzerinde yaralı var. Belki de bir o kadarı da enkaz altında yaşam savaşı veriyor. İktidarın, onların bürokratlarının ve yandaşların derdi ise çok başka.
***
DEVLET, BİR AVUÇ HARAMİNİN CÜZDANINI KORUYAN SOPA OLDU
Önder İŞLEYEN/SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi
Yıllardır ülkeyi, ülke insanını dini, etnik temelde bölmeye çalıştılar. Ama biz yıkıntıların altında bile birleşmeyi başardık. Bir tarafta yetkisi çok ama etkisi hiç olmayan iktidar var, diğer tarafta da tüm zor koşullara rağmen toplumu ve ülkesini ayakta tutmaya çalışan halk var. Dayanışma ve birlik duygusu var. Hâlâ ayakta kalınıyorsa bu duygudan kaynaklıdır. Tüm bölgede insanlar kendileri seferber olmuş durumda. Ama burada gönüllülerin yapabileceği hiçbir şey yok. Ellerinde sadece kazma kürek var. Belki 1 metre alttaki yakınlarına ulaşmak için çabalıyorlar ama mümkün olmuyor. Dolayısıyla aslında devlet dediğimiz şey burada bir çöküntüden başka bir şey değil. Ortada bir iktidar, bir devlet yok. İktidar OHAL ilan etti. Bir şekilde kendi yetersizliklerinin üzerine örtmeye çalışacağını, dayanışma çalışmalarını engelleyeceğini anlıyoruz. Burada şunu söylemek isterim ki deprem bölgesi bütün toplumun desteğine açık olmalı. 20 yıllık saltanat burada insanların tepesine çöktü. Gördük ki devlet denilen şey, bir avuç haraminin banka hesapları ve onları koruyan bir sopadan başka bir şey değil. Eğer başka bir şey olsaydı, burada insanların yardım çığlıklarına el uzatan birileri olurdu. Burada hiçbir şey yok gerçekten. Ekmek yok, su yok, battaniye yok. SOL Parti olarak, elimizden geldiğinizce insanların yardımına koşuyoruz. Burada güç vermeye çalışıyoruz. Türkiye’nin 86 noktasında yardım toplayan, dayanışma toplayan arkadaşlarımız var.


