Biliyorum ikisi de aynı anlama geliyor. Ama Saraylılar günümüzde her şeyi kader ile açıklamayı da bir “kader” haline getirince, pekâlâ "kaderin yazgısı" denebiliyor işte. Teolojik tartışmaları bir yana koyalım. Çünkü o tartışmalarda herkes işine geleni öne çıkarıyor ve birbirine zıt açıklamalar birbiriyle yarışabiliyor.

Belki "kader" yerine "yazgı" deyince daha seküler bir anlam kazanabilir, bilmiyorum. Nitekim ünlü psikiyatr Alfred Adler de konuyu teoloji dışına taşıyarak, “yazgının kurbanı” olmaya karşı çıkıyor, bireylerin kendi hayatlarına yön vermesinin mümkün olduğunu savunuyor ve konuyu “yazgı kompleksi” başlığı altında tartışıyordu. Psikolojide “kompleks”, bilinçdışında var olan ve karar verme yetisini etkileyen, ruhsal dengesizliklere neden olabilen karmaşık duygu ve düşüncelerin bütünüdür, diye bilinir. Adler, “Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme” (Say y., 1983) kitabında yazgı kompleksi hakkında şöyle diyor:

“Yazgı kompleksi, hayatta bir tutum ve davranış tarzı olup, insana hiçbir şey olmayacağı inancına dayanmaktadır... Alın yazısı kompleksi, kişiye büyük bir destek ve güven sağlar. Elbette ki bu güven bir aldatmaya dayanmaktadır; çünkü gerçek yazgı, yani insanın seçilmiş olması, aslında var olmayan bir şeydir. (...) Toplum hayatına atılmış bir kimsenin en zor ve olmayacak şeylerin altından kalkabileceğine inanması, kendisine hiçbir şey olmayacağı kanısında olması, ne olursa olsun kendisinin devam edeceğini düşünmesi, çok daha tehlikelidir. Bu komplekse sahip kişilerde oldukça şımarık bir yaşam biçimi görürsünüz.” (s. 104-105)

Şımarıklık? Evet, aklınıza hemen kimin geldiğinin farkındayım, Kendisine her şeyin üstesinden gelen bir şahsiyet atfedilmesine her gün tanık olmaktayız. Ve toplumda o tür bir şahsiyeti rol model alanlar bakımından şımarıklığın bir çeşidi olarak “arsızlık” da, üstünde durulması gereken bir haletiruhiye sayılabilir. Yani utanması olmayan, yılışık, yüzsüz sayısının az olduğunu kimse iddia edemez. Zira kader diye diye maruz kaldığımız her tür felakete yol açanlar, yolsuzlukları ve sahtekârlıkları yapanlar ile bunları teşvik edenlerin, destekleyenlerin pek farklı tıynette olmaması gerektir.

Siyasetteki örnekleri bir yana, seçmen olarak o şımarık ve zalim siyasetleri destekleyenler de, mesela dere yatağına ev yapmayı marifet sanıp depremde veya selde evinin yıkılacağını bile bile ucuza gelsin diye dayanıksız evler imal ediyordur. Ve bir bakıma kendi kaderlerini yine kendileri yazmış oluyordur. Sebebi hem modellerin hem taklitlerinin, Adler’in söylediği üzere “kendisine hiçbir şey olmayacağı kanısında olması”dır. “Bize bişey olmaz abi!” demeleridir.

Saraylılar da bir yandan korkup bir yandan manasız bir iyimserlikle “Bize bir şey olmaz abi” pervasızlığında değiller mi? O konudaki safsatalarını sadece kargaların kahkahayla dinlemesi ise hayatın bir hakikatidir, orası ayrı. Bartın’da 41 maden işçisinin canına mal olan katliam için "Biz kader planına inanmış insanlarız” diyeceksin ve sorumluluktan kurtulacaksın, öyle mi? Oysa Karl Marx ne demişti? “İnsanlar tarihlerini kendilerini koşullandıran bir ortam içinde yaparlar.” Belli ki çözüm “kader planı” dediklerine boyun eğmek değil, işte o planı ve ortamı değiştirmektir. O kurguyu bozmaktır. Nitekim SOL Partililerin Amasra’ya girişi yasaklandı, ardından otobüslerine el konuldu. Kente yürüyerek giren partililer, kurguyu bozdular ve seslerini duyurmaktan vazgeçmediler.

Saraylılar, Marx’ın tarifiyle, nasıl ki şimdiye dek kendilerini koşullandıran bir ortamda bütün haltlarını işleyebilmeye muktedir olabildilerse, bu ülkenin emekçileri de kendilerini “koşullandıran” şimdiki ortamı değiştirerek o “kader planını” yeniden yazacaklardır. Tabii ki bütün bunların hemen ve kolayca üstesinden gelinmesi mümkün değil. Bakın işte Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP de Saraylıların kader planına yazılıverdi ve can veren işçileri “maden şehidi” olarak anmakla yetindi, işçi kelimesini dahi kullanmaktan kaçındı. Emekten kaçın, laiklikten kaçın, kaçın bakalım, ama nereye kadar?

Her neyse, yazıyı Adler’in liderlik kompleksiyle ilgili bir sözüyle bitireyim: “Liderlik kompleksi, yeteneği olmayan kimselerde de vardır. Bunlar fırsatların doğması yüzünden lider olup tehlikeli durumlar da yarabilirler.” (s. 107)