Erdoğan, ‘kader’ ve ‘fıtrat’ söylemiyle sadece siyasi sorumluluklarından kurtulmayı hedeflemiyor, patronları ve bürokratları korumaya alıyor. Adaletsizlik duruşmalarda, yakınlarını kaybedenlere işkenceye dönüşüyor.

Kadere bak
Fotoğraf: AA

Koruma ekibine günde 1,3 milyon TL, ayda 39 milyon TL harcanan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bartın Amasra’da 41 madencinin hayatını kaybettiği ocağın önüne gelip “Kader planına inandığımız için bunun ne dünü bugünü ne de yarını olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır” dedi.

Bu sırada Türkiye, 2019 Sayıştay Raporu’nda bu maden için yapılan ‘grizu patlaması’ uyarısını konuşuyordu.

Bu defalarca sahnelenmiş bir oyun ve nasıl devam edeceğini biliyoruz. Erdoğan’ın kadere bağladığı katliamda insanların göz göre göre ölüme sürüklendiğini öğreneceğiz.

17 Mayıs 2010.

Zonguldak Kilimli beldesindeki Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait Karadon Müessese Müdürlüğü’nün kömür ocağında grizu patlaması yaşandı. 30 madenci öldü. Ocağın önünde açıklama yapan dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan şöyle diyordu:

“90’lı yıllardan bugüne Zonguldak’ta bu tür faciaları hep yaşadık… Bu mesleğin kaderinde bu var. Mesleğe girerlerken de bu tür şeyler olabileceğini bilerek giriyorlar. Babası, amcası göçükte kalmış, bir bakıyorsunuz o da madenci olmuş.”

Aylar sonra 30 madencinin ölümüyle ilgili davaya sunulan bilirkişi raporunda şu tespitler vardı:

Galeri açılmak için dinamit patlatıldıktan sonra açığa çıkan metan gazı ve ince kömür tozu tahliye edilmedi.

Gaz izleme sistemi erken uyarı görevi yapmadı, ocakta sesli-ışıklı ikaz olmadı.

Metan gazı yükselirken yeterli süre olmasına karşın uyarı verilmedi.

Gaz sensörlerinin yerleri değiştirilmişti ve konumları hatalıydı.

Galeriye dolan gazı yükleyici makinenin elektrik donanımındaki kaçak ateşledi. Çok ısınan makinenin elektrik donanımı alevsızdırmaz değildi, devre kesicileri çalışmıyordu. Kablo bağlantıları kapaklarla uygun şekilde kapatılmamıştı.

Madencilerin çoğunda gaz maskesi yoktu.

Yani…

Yani kader değil katliamdı.

4 yıl sonra…

13 Mayıs 2014…

Türkiye tarihinin en büyük iş katliamı yaşandı. Manisa Soma’da, özel bir şirket olan Soma Kömür İşletmeleri AŞ.’nin işlettiği ocakta çıkan yangında 301 madenci hayatını kaybetti. Soma’ya gelerek açıklama yapan Erdoğan, 1862, 1866, 1894 yıllarında İngiltere, 1906 yılında Fransa, 1907 yılında ABD, 1914 yılında Japonya’da yaşanan maden facialarından örnekler verdi. “Bu ocakların bu noktada bu tür kazaları sürekli olan şeyler” dedi. Erdoğan şöyle devam etti:

“Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var.”

Erdoğan daha sonra katliam madenini övdü:

“Kontrollerle de burası gerçekten gerek işçi sağlığı gerek işçi güvenliği açısından da iyi noktada kömür ocaklarından birisi olarak değerlendirmesi yapılmış.”

Bugün cezaevinde tutuklu olan, Somalı ailelerin avukatları Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı ile arkadaşları işçi hayatının bu kadar ucuz olmaması için mücadele etti. Yıllar süren yargılamada şu tespitler yapıldı:

Park Madencilik Şirketi’nin 2009 yılında “Güvenli değil” diyerek terk ettiği maden sahası Soma Kömür İşletmeleri AŞ.’ye devredilmiş ve şirket üretimi kısa sürede 2,5 katına çıkarmıştı.

Madende 7 yılda çıkartılması planlanan kömür 3 yılda çıkartıldı. Madendeki pek çok alanda gaz sensörü yoktu, olanlar eskiydi.

301 madencinin öldüğü galerinin kendi havalandırması yoktu. Üretim alanını dolaşan hava buraya doluyordu ve tek çıkışı vardı.

Acil çıkış yolları çok dardı ve bu yolları makineler kapatıyordu. Üstelik şirket üç yıl önce yeni bir acil çıkış yolu açılmasına karar vermiş ama patron parasına kıyamamıştı.

Madendeki elektrik sisteminde kablolar ve teçhizat çok eskiydi, alevsızdırmaz değildi.

Ocak içi kavşak bölgelerinde hava ölçüm istasyonları yoktu.

2 bin 953 karbonmonoksit maskesinin 2 bin 678’inin kullanım süresi dolmuştu. Ölen madencilerin çoğunda maske yoktu.

Ölen bazı madenciler resmi kayıtta eğitimde görünüyordu. Çünkü madenciler kağıt üzerinde eğitime gitmiş gibi gösterilirdi.

Yani…

İşin fıtratı değil, iş katliamıydı.

28 Kasım 2014’te Karaman Ermenek’te su baskını sonucu 18 madenci boğularak öldü. Madende kazıya başlamadan önce güvenlik tedbiri gereği 25 metrelik sondaj yapılması gerekirken sadece 3 metrelik sondaj yapılmıştı. Ocak denetlenmemişti ve madenin sahibi AKP’den belediye başkan adayı olan Saffet Uyar’dı.

17 Kasım 2016’da Siirt Şirvan’da bakır madeninde meydana gelen heyelanda 16 işçi öldü. İş güvenliği uzmanı bir ay önce madenin tespit ve öneri defterine “Toprak kayması tehlikesi var, önlem alınmalı” diye yazmış, önlem alınmamıştı.

Ve…

14 Ekim 2022…

Erdoğan katliamı kadere bağladıktan sonra yanına gittiği kadın “Kardeşim ‘Bizi patlatacaklar’ demiş. Nasıl ihmal oldu?” diye sordu. Ölen madencinin ablasına ve çevredekilere “Cümleten başımız sağ olsun” demekle yetinen Cumhurbaşkanı, günde 1.3 milyon TL harcanan koruma ordusuyla birlikte gitti. Bu paranın onda biri iş güvenliği için harcansa 41 madenci bugün hayatta olurdu.

Erdoğan sadece siyasi sorumluluktan kurtulmak için kadere bağlamıyor katliamları. Patronları ve kurum yöneticilerini korumaya yarıyor bu söylemi.

Soma’da mahkemeye yapılan baskıdan, Yargıtay üyelerinin değiştirilerek patron Can Gürkan’ın binlerce yıl hapis cezasından kurtarılmasından biliyoruz.

Çorlu Katliamı’nın sorumlularına yıllardır dava bile açılmamasından biliyoruz.

Hendek’te henüz cenazeler enkazdayken MÜSİAD üyesi patronların işverenle moral yemeğinden biliyoruz.

Aladağ’da kız öğrencilerin yandığı tarikat yurdunun deliller toplanmadan yıkılmasından biliyoruz.

Bu ülkede ‘kader’, ‘fıtrat’ denilerek harcanan hayatların patronlar için en ucuz maliyet kalemi olduğunu…

Çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini, kaybedenlerin karşısında devasa adaletsizlik duvarları dikildiğini, her duruşmanın onlara işkenceye dönüştüğünü…

Patronların ve bürokratların nasıl korunduğunu…

Avukat Can Atalay ve Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın mücadelelerinden biliyoruz.

Onların bu talan, soygun düzeni devam etsin diye hapsedildiğini çok iyi biliyoruz.