Gezi Direnişi, hâlâ iktidarın en büyük korkusu. Forumlar, eylemler ve yaşam tarzıyla direnen Kadıköy ve Beşiktaş’ın da iktidarın hedefinde olması kaçınılmaz.

Daha Nuh Köklü öldürülmemişti, Avukat Tamer Doğan Kadıköy’deki durumu anlatan yazısında endişeli olduğunu söylüyordu:

“İlk müdahale bizleri şaşırtmayarak Aydınlık’ta ‘Yoğurtçu Parkı’nı dağıtın!’ talimatını yazan Doğu Perinçek’ten geldi. Burnu iyi koku alan Aydınlıkçılar tehlikeyi derhal fark etmiş ve Yoğurtçu’yu provoke etmeye karar vermişlerdi bir kez, ellerinden geleni yaptılar da.”

“...Gezi Direnişi sonrasında ortaya çıkan mahalle dayanışmalarından Yeldeğirmeni ve Caferağa Dayanışmaları, işgal evi deneyimleri ile bir kez daha dikkatleri Kadıköy’e çekti. Lice eylemi, işgal evleri ve yüzlerce örnek üzerinden odak haline gelen Kadıköy üzerinden düşünecek olursak, devlet aklının buraya yönelik bir planının olması kaçınılmazdı.”

“...Yine yakın bir tarihte Yeldeğirmeni’nde açılan Kara Kalpaklılar Derneği de aynı projenin bir uzantısı gibi görünüyor. Şimdilik paramiliter saldırılara yönelmeyen bu ekipler yalnızca yazılamaları kapatıp küfür ve tehdit dolu yazılamalar yapmakla meşgul. Bu ekipler de organize bir şekilde Kadıköy’e sızmaya başladı. Eşzamanlı olarak Boğa’da Atsız dergisini satıyor olmaları da işaretlerden biri.”

Tamer Doğan’ın bu yazısından birkaç gün sonra arkadaşı Nuh Köklü yanında bıçaklanarak öldürüldü. Ardından 1 Mayıs’ta Beşiktaş’ta çarşının içinde, Özgür Altunbilek karnından bıçaklandı, neyse ki yaralı kurtuldu. Bıçaklayan kişi tutuklanmadı. Yine 1 Mayıs’ta başka esnaflar da eylemcilere sopayla saldırdı. Son olarak da Kadıköy’de Bahadır Grammeşin bıçaklanarak öldürüldü. Saldırganlardan sekizi serbest kaldı, dördü tutuklu.

Belli ki dönemin başbakanının “Evde zor tutuyorum” dedikleri salındı. Çetelerin devletlerinden emir almadan hareket edemeyeceği gerçeği bir yana, günaşırı en yetkili ağızdan “Gezicilere” edilen tehditleri dinleyenlerin, esnafa verilen polislik yetkisinin, iktidar basınının manşetlerinden her gün yapılan akla ziyan kara propagandanın, çetelere cesaret verdiği de bir gerçek.

AKP sadece kendi mahallelerini olası bir iç karışıklığa hazırlamakla kalmıyor, iktidara direnen mahalleleri yıldırmak için en eski, en bilindik yolu deniyor. Uyuşturucu, IŞİD örgütlenmesi, silahlı paramiliter, kentsel sürgün gibi yollarla sindirip kontrol altına alamadığı merkezleri döner bıçaklı mahalle çetelerine havale ediyor. Gezi Direnişi döneminde Tophane’de başlayan saldırıların devamı Kadıköy ve Beşiktaş’tan geldi, şimdilik son bulacak gibi de görünmüyor.

Bu saldırılara “münferit, adli olay” diyenler, toplumun içinde bulunduğu ruh halinden de AKP’nin neye hazırlandığından da habersiz. Daha yeni başlıyorlar. İktidarı kaybetmemek için her türlü saldırganlığı deneyecekler, sokak çeteleri de iktidarın kuruluşundan beri başvurduğu “en etkili” yollardan biri.

Mitinglerde Kuran’la “şehitlik” nutukları atan, elinde de başka hiçbir vaadi kalmamış olan, köşeye sıkışmış, akli melekelerini yitirmiş iktidarın çağrısının, memlekette karşılık bulacağı çok fazla alan olduğu da malum. Kötülük örgütlü, ya biz?


* http://blog.radikal.com.tr/politika/kadikoyde-neler-oluyor-89305