Artemis Günebakanlı ve Murat Kılıkçıer, yanlarına illüstratör ve görsel tasarımcı Dilara Özden’i alarak bir araya gelme ihtiyacını ve birlikte üretme motivasyonunu Hood Base’de birleştirdi. Kadıköy’de kapılarını açan Hood Base herkesin fikirlerini hayata geçirebileceği bir yer olmayı hedefliyor

Kadıköy’ün kolektif  üretim merkezi: Hood Base


Taner Turna

Uzun süredir kültür sanatın farklı alanlarında aktif olarak yer alan Artemis Günebakanlı (Manyetik Bant) ve Murat Kılıkçıer (In Hoodies), yanlarına illüstratör ve görsel tasarımcı Dilara Özden’i de alarak geçtiğimiz hafta İstanbul Kadıköy’de Hood Base adını verdikleri kolektif üretim alanının kapılarını açtı.

Dilara Özden’in Tokya’da yaşadığı iki yıl boyunca ürettiği çalışmaların bir araya geldiği ‘Works’ sergisiyle ziyarete açılan Hood Base, hem bir araya gelme ihtiyacına hem de birlikte üretme motivasyonuna hitap ediyor. Detaylar için sözü Artemis Günebakanlı, Murat Kılıkçıer ve Dilara Özden’e bırakıyorum.

İkinizde yıllardır farklı alanlarda kültür sanatın içindesiniz. Sizi Hood Base projesine yönelten sebepler neydi?

Artemis: Her zaman üreten insanların özgürce bir arada bulunulabilecek bir yere duyulan ihtiyaç ve ticari tüketim üzerinden şekillenmeyen bir yapıda beraber çalışarak üretme fikri, beni Hood Base projesine yönelten en temel sebeplerdi.

Murat:Aslında İstanbul’daki kültür sanat sahnesinin içinde bir süre yer almak, bizi böyle bir projeye yöneltti de diyebiliriz. Hem yeni bir alan yaratmak için elinden geleni yapma hem de ticari denklemi birincil tutmadan sanatsal paylaşımı ve kolektif üretebilmeyi ön planda tutma fikri bizi Hood Base’e kadar götürdü. Sürekli karşılaştığım, tanık olduğum ve zorluk yaşadığım durumlar nedeniyle, insanlar arasında hiyerarşinin olmayacağı bir yapı ortaya çıkartabilmek de beni heyecanlandırıyor. Eğitim, sağlık, adalet değerleri gibi sanatı da ekonomik terazilerin dışına koymamız gerekiyor. Ama güncelde durum böyle değil. Temelde hayalimiz bunu sağladığımız bir yer yaratmak.

Kolektif üretim sizin için ne ifade ediyor? Modern yaşam içeriğinde bunun önemi sizce nedir?

A: Günlük hayat, her alanda insanların birbirinden üstün gelmeye çalıştıkları bir düzen içinde akıyor. Bunun dışında olmak insanı fiziksel ve psikolojik olarak rahatlatıyor. Modern yaşam, insanı yalnız hissettirmeye ve bu hisle birlikte onu köşeye sıkıştırmaya çok müsait. Ben onu aşmanın yollarından birinin kolektif üretim olduğunu düşünüyorum.

M: Ben kolektif olmayan bir üretimin varlığına inanmıyorum. O yüzden solo fikri, kelime ve ifade olarak bana çok uzak. Bireysel sanatlarda dahi bir başınıza, kendi atölyenizde ürettiğiniz çalışmanız bile sayısız insandan besleniyor. Dolasıyla en başta kolektif süreci kabul ederek bununla birlikte fikirlerinizi genişleterek başka zihinlerden ilham almak, farklı eserlerle temas edebilmek, sanatsal üretimin tek yolunu oluşturuyor. Aslında hayat, biz her ne kadar aksi yönde yaşamaya çalışsak da, tamamen kolektif. Hood Base’de de bunun küçük bir örneği var diyebiliriz.

Önümüzdeki dönemde planladıklarınız ve hayal ettikleriniz neler?

A: En basit anlamda yaşayan bir yer olması, herhangi bir insanın gelip “Benim aklımda şöyle bir şey var. Acaba bunu Hood Base’de yapabilir miyim? Buradaki insanlarla konuşup ortaya bir şeyler çıkartabilir miyiz?” demesi ve düşünebilmesi hayal ettiğimiz şey.

M: Artemis’in bahsettiği şey için içerde bir fikir kutusu bir de destek kutusu olacak. Fikir kutusunda herkes burada olsun ya da olmasın fikrini bir zarf içinde ya da e-mail ile iletebilecek. Destek kutusu ise insanların katkılarıyla, o fikirlerin hayata geçmesine yardımcı olmak için. Hood Base’in giriş katı, hem mini bir sergi alanı, hem de bağımsız tasarımcıların işlerini sunabilecekleri bir yer. Eğer burada sunulan herhangi bir şeyi satın almak istiyorsanız doğrudan sanatçıyla iletişim kuruyor olacaksınız. Amacımız hem atölyeler düzenlemek, hem görsel ve işitsel kayıt almak, hem de mini performanslar gerçekleştirmek için temel ihtiyaçları karşılamak. Kısacası alanın elverdiği ölçüde her düşünceye, her fikre açık bir yer.

Hood Base’de teknik ekipman ve enstrüman konusunda Roland Türkiye’den destek alıyoruz. Onaranlar Kulübü’nün hem fikirsel hem de ekipman anlamında çok büyük bir desteği var. Burada küçük bir alet kütüphanesi oluşturuyorlar. Ayrıca insanlar online randevu ile ücretsiz alarak buradan üç boyutlu çıktı alabilecek. Hipicon’daki bağımsız sanatçıların işleri belirli bir rotasyon içerisinde burada sunulması fikri var. Başka markalarla, birimlerle, kişilerle benzer işbirliği içerisinde bulunarak burayı sürekli yaşayan bir yer haline getirmek istiyoruz.

TOKYO'DAKİ ÇALIŞMALAR BURADA

Hem Tokyo’da hem İstanbul’da sergi çalışmalarında bulunmuş biri olarak sanatçı açısından ne gibi farklılıklar var?

Dilara Özden: İstanbul’dayken belli bir grubun içerisine girip karma sergilerde yer almak için çabalıyordum. Bunun araştırmasını yapmak ya da gerekli networku oluşturmak benim sorumluluğumdaydı. Tokyo’dayken ise talepler hep onlardan geldi. En büyük farkın bu olduğunu söyleyebilirim.

Bir diğeri ise Tokyo’daki sergilerde işlerin tamamına yakını satılıyor. Ayrıca sektörde çalışanların daha profesyonel olduğunu da söyleyebilirim. Fakat bu profesyonellik, bir yandan acımasızlığı da beraberinde getiriyor. Yani hataya asla yer yok. Karşındaki senden sürekli mükemmeli bekliyor.

Görsel yaratımındaki Cyberpunk etkisinden konuşmak istiyorum. Merak ettiğim tek bir duygu. Hangi duygu seni cyberpunk dünyasının içine çekiyor?

Gerçek olma ihtimali ve buna her geçen gün daha da yaklaşmamız. Cyberpunk’ın bir distopya, bir de ütopya hali var. Ütopya halinde her şey çok temiz. Daha zengin ve teknolojik evrimleşmeyi tamamlanmış bir topluluk var. Distopik taraf ise günümüzde yaşadıklarımızın bir sonraki adımıymış gibi geliyor bana. Her şey hala kablolu, insanlar aç ve vücutları artık fonksiyonlarını kaybetmeye başlamış gibi… Yani çok daha gerçekçi. Dolayısıyla işin karanlık tarafı beni daha çok cezbediyor. Oradaki düzensizlik ve karmaşa daha gerçekçi hissettiriyor.

Uzun bir aradan sonra İstanbul’da ilk sergin. Hali hazırda ürettiklerinin bir araya gelmesi mi? Yoksa bu sergi özelinde de çalışmaların da oldu mu?

Bu sergi için aslında Japonya’da yaptığım işlerin tümü diyebiliriz. Tokyo’da açtığım sergileri işlerimin birinci ayağı gibi düşünüyorum. Orada hali hazırda sergilenmeye devam eden çalışmalarım da var. Orada başlattığım süreci artık İstanbul’a geri dönmüşken ülkemde de devam ettirmek istiyorum. O yüzden tamamen retrospektif olarak Japonya’da yaptığım bütün işleri buraya taşımak istedim.