AKP’nin ağır toplarından Burhan Kuzu ile Galip Ensarioğlu’nun konuşmasını izlediyseniz, insanlık tarihi boyunca uğruna mücadele edilen adalet ve eşitliğin hâlâ kimlerin elinde olduğunu da görürdünüz.

“…yasama bizde, yargı bizde, yürütme bizde, her şey bizde! Şimdi bizim AK Parti hükümetini denetleme gibi bir şeyimiz olabilir mi?” diyen Ensarioğlu tüccar; onunki sınıf tavrı. Ya, bir insanda görülebilecek en cıvık tavırla “Oğlan bizim, kız bizim niye denetleyelim” diyen Burhan Kuzu? O bir hukukçu; öğrencilerine adaletin eşit bir şekilde dağıtılmasını öğretmekle kalmamış bilgisini pratikte uygulamak üzere milletvekili olmuş anayasa profosörü! Şimdi siz, biz, hepimiz Kuzu’nun fikrine ihtiyaç duyup onu önce Anayasa Komisyonu Başkanı sonra kendine baş danışman yapmış Tayyip Erdoğan yönetiminden adalet bekliyoruz!

Ahmet Davutoğlu, hükümetinin Eylem Planını açıkladığı konuşmasına, “devletin esası adalettir” diye başlamış “Adalet için önümüze gelen bir dosya söz konusu olduğunda Nepotizme (yakınlarını kayırma) , yakınlığımıza bakmayız. Tek bir ölçüye bakarız; adalet terazisi... Kadim siyaset kültürümüzün en önemli kavramı adalet terazisidir.” diye bitirmişti. Davutoğlu birkaç ay önce verdiği sözün arkasında duracak durumda değil, kendi kitabından alıntılanıp boşa söylenmiş bir laf…

Bunların hiçbiri diğerinden daha adil, makul, mantıklı değil. Yukarıdaki konuşma, on yıl önce Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Bayındırlık ve İmar Bakanı Zeki Ergezen, Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül arasında kirli bir işadamının bürosundaki âlemde (eğlence) sırasında da geçmişti. Abdulkadir Aksu, AKP’yi ilgilendiren davaları Yargıtay’da; Vecdi Gönül Anayasa Mahkemesindeki davaları kimlerle ve hangi yöntemlerle hallettiklerini anlatıyorlardı. İsimler ve zihniyet olduğu gibi duruyor. Aradan geçen on yılda değişen tek şey muktedirin adalet anlayışını gizleme gereği duymadan yüzümüze karşı haykırması oldu.

Peki, adaletin timsali kadim milletin, kadim medeniyeti buna ne diyor? Hiçbir şey! Evet, hiçbir şey demiyor. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” diyen kadim inancın kadim milleti, karnını doyurmak üzere ekmeğe el uzatan iki aç Suriyeli çocuğun kolunu kırmakla meşgul. Adalet kadim milletin derdi olsaydı, iki insanın birbirine itiraf etmekten utanacağı sözler, devleti temsil eden şahsiyetler tarafından bu denli aleni bir şekilde sarf edilemezdi. Milletin kadim olan tarafı adaletten yana değil, çünkü adalet kadim olmayanla kadim olana eşit bakar. Belli ki kadim millet eşitliğin bozulmasını istemiyor, kadim olmayanın hukukuna tecavüz etmeyi hak olarak görüyor.

• • •

Yasamanın, yargının, yürütmenin AKP elinde toplandığı bir dönemde davacınız eğer bu iktidar çevresinden birisi ise beraat etmiş olmanızı davacınızın mahkûmiyeti olarak yorumlamak gerekir. TÜRGEV’in, “hakaret” ettiğim gerekçesiyle açtığı ve üçüncü yılına giren dava salı günü lehimize sonuçlandı. Bu sonucu bakıp adalet tecelli etti diyemiyoruz; hukuk devletinde savcının davacının yüzüne fırlatıp odasından kovacağı bir dilekçe yüzünden Avukatımız Ali Deniz Ceylan iki ayda bir İstanbul adliyesine gitmek zorunda kaldı (gerçi BirGün avukatları zaten adliyeden ayrılmıyorlar ki diyeceksiniz; haklısınız!). Yargıtay aşamasında sonuç ne olur bilmiyoruz, müdahale edilmezse umutluyuz. Kaygımız babalarının veya onun adına Burhan Kuzu’nun müdahale edebilme ihtimalinin yüksek olması!

“Eğitim kavramı da kirlendi” başlıklı yazımın hakaret içerdiği iddia edilen ancak mahkemenin hakaret saymadığı paragrafı şöyleydi. “Vergi kaçırma, karapara aklama, kamu mal ve maliyesinden ayrıcalıklı yararlanma din gibi eğitimin de temizlik hizmeti sunduğu kirli ilişkiler olmaya başladı. Ne yazık ki eğitim kavramının, TÜRGEV’le, mevzuata sığmayan fakat kapitalist piyasanın bile etik açıdan açıklama getiremediği rüşvet alıp verme işlemine bulaştırıldığına tanık olduk.” Tanıklığımız devam ediyor.