Kadim toprakların travmaları
Yönetmenliğini Emine Yıldırım’ın üstlendiği ‘Gündüz Apollon Gece Athena’ Türkiye prömiyerini 44. İstanbul Film Festivali’nde yapıyor. Yıldırım ve başrol oyuncusu Ezgi Çelik ile BirGün TV için özel bir söyleşi yaptık.

Emrah KOLUKISA
Emine Yıldırım sektörün yakından tanıdığı bir isim. Birçok yapımda senarist ve yapımcı olarak çalışmış olan Yıldırım nihayet yönetmenliğe de adım attı ve ilk uzun metrajlı filmi ‘Gündüz Apollon Gece Athena’ ile sinema kariyerinde yeni bir sayfa açmış oldu. Dünya prömiyerini Tokyo Film Festivali’nde yapan ‘Gündüz Apollon Gece Athena’ orada bir hayli ses getirdi ve Geleceğin Asya’sı bölümünün En İyi Film Ödülü’nü kazandı. Neredeyse tamamı Side Antik Kenti’nde geçen, adını da bu büyüleyici kentin kadim tarihinde önemli yeri olan tanrı ve tanrıçasından alan filmde Ezgi Çelik başrolü üstlenirken Barış Gönenen, Lale Mansur, Selen Uçer, Deniz Türkali gibi isimlerin yer aldığı bir oyuncu kadrosu ona eşlik ediyor. 44. İstanbul Film Festivali’nde Yeni Bakışlar bölümünde izleyiciyle buluşacak filmi Emine Yıldırım ve Ezgi Çelik ile konuştuk.
Film Side Antik kenti ve çevresinde geçiyor. Nasıl başladı her şey?
Emine Yıldırım: Uzunca zamandır senarist ve yapımcı olarak çok çalıştım ama yönetmenlik sevdası 40 yaşımdan sonra geldi bana, ya da bu sevdayı kabullenmem yeni oldu diyeyim. Zaten senaryo yazıyordum ama başka bir şeyler yazmak istiyordum ve Side’de olduğum bir hafta sonu bu hikaye bana geldi. Antik kentleri çok severim, hep gezerim ve Side’den çok etkilendim, çok garip bir yer, tarihi yapıtların evlerle iç içe olduğu bir kent Side. Efes gibi bir yer değil mesela, insanlar Side’de hala o kadim tarihin içinde yaşıyor. Ezgi ile de uzun zamandır bir şey yapmak istiyordum ve böylece yola çıkmış olduk.

Farklı bir film olmuş, hem Side’de geçmesi hem de fantastik unsurların yer aldığı hikâyesiyle…
E.Y.: Türkiye sinemasındaki bu sosyal gerçekçilik sevdasında çok sıkıldım, saygı duymama rağmen. Biraz fantastik ama komedisi ve dramı da olan bir film yapmak istedim. Bu yüzden de böyle enteresan bir hikâye çıktı diye düşünüyorum. Nasıl enteresan dersen, Defne adında bir ana karakterimiz var, kendisi var olan hayaletleri görebiliyor ve hayaletlerle beraber bir yolculuğa çıkıyorlar. Bu kadarını anlatabilirim.
Defne de bir yandan kendi geçmişinin peşine düşüyor ve annesini arıyor, değil mi? Defne karakterini oynuyorsun, senaryoyu okuduğunda neler düşündün?
Ezgi Çelik: 4 sene kadar önce Emine bir anda bana senaryoyu yolladı. Bir yolculuktaydım o sırada ve okuduğumda çok etkilendim. Fantastik, hayaletlerle ilgili hikâyenin önce dramatik bir şekilde başlaması sonra müthiş bir komediye evrilmesi etkiledi beni. Aynı zamanda bir kadını, bir kadının gözünden anlatan bir senaryo olması… Bu ikisi benim için çok önemliydi.
Filmde bu coğrafyaya, çok eskilere dayanan tarihsel süreçleri de kapsayan dönemlere dair birçok travmayı görüyoruz. Her karakterin hikâyesi o şekilde tasarlanmış sanki.
E.Y.: Şunu yapmak istemedim açıkçası, ilk filmde her şeyi koyarsın ve bir çorba olur ya, ondan da kaçındım. Benim için önemli olan travmalar, toplumsal hafızamızda yer eden, yok edilmeye çalışılan birçok meselemiz var filmde. Side’yi de o yüzden seçtim, çünkü bu topraklarda o kadar eskiye dayanan medeniyetler yaşamış ki, o kadar çok halk, o kadar farklı dil… Çok kadim bir tarihi var bu ülkenin, dolayısıyla kucaklayıcı olmak istedim. Tarihin pek çok kademesine dair referanslar var ama bir de ortak bir travma var, onu da göreceksiniz filmde.
Film dünya prömiyerini yaptığı Tokyo Film Festivali’nde beğenildi ve ödül de aldı. Neler gözlemledin Tokyo’da?
E.Ç.: Tokyo benim açımdan çok güzel geçti. Tokyo’dan önce bir kere izledik filmi ekip olarak ve orada ilk izleme olduğu için herkes çok heyecanlıydı. Ben Tokyo’da izleyiciyle beraber izlediğimde anladım ne yaptığımızı. Hem kendimin ne yaptığımı hem de filmin nasıl bir film olduğunu. Orada seyirciyle birlikte söyleşilere kaldık, vakit geçirdik ve onların yakaladığı, etkilendiği şeyler benim için çok önemliydi. Bize uzak ama bir taraftan da yakın olması, “Ortak bir duygu var bu filmde” dedirtti.
İstanbul Film Festivali’nin yeni yapısı, örneğin Ulusal Yarışmanın kaldırılması hakkında ne düşünüyorsun?
E.Y.: Ben doğru bulmuyorum. Bir festival programcısının böyle bir yöne gitmesindeki motivasyonu anlayabilirim, çünkü Türkiye’de çok fazla ulusal yarışma var ve belki İstanbul Film Festivali farklı bir şey yapmak istedi, eyvallah, o oranın bileceği iş ama biz sinemacılar açısından buradaki ulusal seçki de çok önemliydi. Benim açımdan tatsız bir durum, keşke ulusal yarışma kalmış olsaydı. Benim burada en çok heyecanlandığım şey meslektaşlarım ve arkadaşlarımla filmimi paylaşabilmek, onun dışında maalesef festivalle ilgili bir heyecanım yok.
‘Gündüz Apollon Gece Athena’ 19 Nisan Cumartesi günü saat 19.00’da Atlas 1948 Sineması’nda, 21 Nisan Pazartesi günü saat 13.30’da Kadıköy Sineması’nda izlenebilir.
Söyleşinin tamamını BirGünTV’de izleyebilirsiniz.