Kadını erkeği de yok aslında, birisi “hayır” derse hayırdır! Kadın “hayır” derse, kesin hayırdır. Onu “belki” anlayan hıyardır diyeceğim ama güzelim sebzeye haksızlık.

Ne yazık ki, “hayır”ı “belki” anlamak gerektiğini dillere “Cici Kızlar” pelesenk etmişti. “Hayır dersem belki demek / Belki dersem evet anla. / Çok söz söyler kadınlar / Evet demezler asla”.

70’lerde şen şakrak söylenen şarkının bir suçu yok tabii, sorun Selçuk Candansayar’ın iki “rr” ile yazdığı “errkek”lerde. Soldan sağa, sağdan sola her kafada ve doğudan batıya, batıdan doğuya memleketin her yanında bir “erkek sorunu” var!

“Ya benimsin ya kara toprağın” uç noktasında toprak kadın kanıyla sulanırken, daha yaygını içe akıtılan kadın gözyaşları oluyor.

Çocuğunun gözü önünde öldürülen anneler, terk ettiği için öldürülen sevgililer, boşanmak istediği için katledilen eşler… Yüzüne kezzap atılanlar, bıçaklananlar, işkence edilenler, araçla ezilmeye çalışılanlar… Çocuk yaşta evlendirilenler, tacize, tecavüze uğrayanlar…

İktidara gelmek için kendi dışındakilerin desteğine gereksinim duyan AKP, şimdi iktidarda kalabilmek için kendi çelik çekirdeğinin oyuna muhtaç. Biraz da o yüzden, dün “Ayasofya cami olsun” diyenlere “Sultanahmet’i doldurun, ondan sonra ona bakarız… Bunların hepsi tezgâh” diyen Erdoğan, bu cuma Ayasofya’da namaz kılacak.

Dün eşcinsellerin muhatap oldukları muameleyi insani bulmadığını vurgulayarak, “Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart” diyen Erdoğan’ı Reis bilip sözünden çıkmayan milletvekilleri, bugün İzmir Belediyesi’nin dağıttığı süt kutularının kapağındaki gökkuşağından, belediye binasının rengârenk boyanmış sütunlarından “subliminal mesaj”lar çıkarıyor ve kükrüyorlar: “Şu bilinmelidir ki; İzmir’de bu sapkın zihniyetin ve onu meşrulaştırmaya çalışan her türlü faaliyetlerin karşısında olacağız.”

Ve şimdi sırada 2011’de AKP iktidarında imzaya açılan, 2012’de yine AKP iktidarında ilk imzayı Türkiye’nin attığı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” var. Numan Kurtulmuş’un “çıkabiliriz” dediği “İstanbul Sözleşmesi” yani…

Hazır AKP’nin araştırması insanların yüzde 85’e yakının İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğu bilmediğini gösterirken, ondan da çıkılabilir ve “kadına karşı şiddeti önlemiyor, aile bağlarını zayıflatıyor, eşleri birbirine düşman ediyor, namus mefhumuna savaş açıyor, ahlaksızlıkları normalleştiriyor, vb.” gerekçeler ileri süren dinci muhafazakâr çevrelerinin parti bağı pekiştirilebilir.

Sağ muhafazakâr kesimin ahlak ve ahlaksızlıktan ne anladığı ve ahlakı dinle eşitleyip sadece cinsellikte arayanlar bir yana, sol her şeyden önce ahlak demektir.

AMA NASIL BİR AHLAK?

Doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü bilemeyeceğimiz niyetlerde değil, eylemde arayan ahlak! Eylemlerimizin diğerleri üzerindeki etkilerine bakan ve diğerlerine verdiğimiz yarar veya zarar ölçüsünde bizi iyi veya kötü yapan ahlak.

Solun toplumsallaşması en çok buna bağlı. Eğer bir şekilde satın alınmıyorlarsa, insanlar, söylemi ile eylemi tutarlı iyi insanların etrafında toplanıyorlar. Bir bakın çevrenize, birileri solcu olmuşsa, başlangıç noktası okudukları falan değil; bir iyi arkadaş, bir iyi abi, iyi bir abla, amca ya da babadır… “Hayır”ı asla “belki” olarak anlamamak da karakterinin parçası olan bir rol modelidir!

Sol ya da Selçuk’un dün yazdığı gibi “görünürde dinci muhafazakâr dünyadan çok uzak bir hayat tarzı ve düşüncesine sahip oldukları açık olan insanlar”, “hayır”ı “belki” anlamakla ve tacizle anılmaya başladıklarında yapıp ettikleri her şeyi sıfırlarlar!