İki cinsiyetin doğuştan eşit olmadığını vaaz veren tüm din adamlarının ve onlar adına siyaset kürsülerini işgal edenlerin karşısına dikilen kadınların cesareti ve dayanışmadan aldıkları güç tarihi yeniden yazmaya devam edecek.

Kadın mücadelesinin cumhuriyet ile gelen kazanımı: Eşit yurttaşlık hakkı

GÖKSU CENGİZ

Tüm dünyada tarih boyunca kadınların temel taleplerinden biri eşitlik oldu. Yasalar önünde, iş yaşamına katılımda, iş yaşamının düzenlenmesinde, eğitimde, kamusal alanda, siyasal alanda eşitlik, ailede eşitlik ve belki de başlangıç olarak eşit haklara sahip yurttaşlar olmak kadın mücadelesinin öncelikleri arasında yer aldı.

Yeni bir toplumsal cinsiyet rejimi inşasında önemli bir yol kat etmiş siyasal İslamcı rejimler ise defalarca tekrarladığı üzere kadın ve erkeği fıtrat temelinde eşit kabul etmiyor, bunun değişmezliğini ısrarla vurguluyor ve bu eşitsizliği dinci gerici toplum inşasının merkezine yerleştiriyordu. Türkiye’deki feminist mücadelenin temel dinamiklerini konuşabilmek, geleceğe dair bir yol haritası çıkarabilmek için bu çatışmayı anlamanın Cumhuriyet tarihi boyunca kadınların kazandığı hakları ve bu haklardan vazgeçmeyeceklerini hatırlamak oldukça önemli.

SİYASAL İSLAM'IN KAMUSAL ALANLA MÜCADELESİ

Doğrudan iktidar eliyle, medyasından yargısına kurulmaya çalışılan yeni toplumsal cinsiyet rejimini besleyen söylemlerinin de ötesinde kadınların eşit yurttaşlık haklarının temelini oluşturan medeni kanunun tahrifatını hedef aldığını söylemek pekâlâ mümkün. Yakın tarihte kadınların en büyük kazanımlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi ve kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik kanun (6284), kadınların adım adım kamusal alanda yer edinmesinin ve eşitlik mücadelesinin devamı niteliğinde oldu. Kadınların Cumhuriyet tarihi boyunca edindiği kazanımları eğitimden iş yaşamına, ulaşımdan sağlığa kadar kadın ve erkeğin kamusal alanda yan yana gelmediği bir toplum kurgusunu, kürtaj yasasından nafaka düzenlemelerine ve boşanma komisyonlarına kadar doğrudan yasal düzenlemelere taşıdığı günler de peşi sıra geldi.

LAİK TOPLUM MÜCADELESİNİN EN ÖNEMLİ DİNAMİĞİ

Cumhuriyet, toplumsal yaşamın ve aile yaşamının, erkeklerin kadınlardan fıtrat olarak farklı ve üstün olduğu temel yaklaşımına göre düzenlenmesinden uzaklaşarak iki cinsiyetin hiç değilse yasalar önünde eşitliğine dayanan, laik ve demokratik bir toplum mücadelesinin önemli bir ayağını oluşturuyordu ve AKP iktidarı bununla esaslı bir kavgaya girişti. Tarikat yurtları, imamhatipleştirilmiş okullar, dini içeriğe boğulmuş müfredat temel eğitimden üniversitelere kadar laikliğin tamamen tasfiyesini içeren süreç, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefleyen bir dünya ufkundan bizi giderek uzaklaştırdı.

1900’lülerin başından itibaren on yıllarca süren eğitim hakkında eşitlik ve laiklik mücadelesi bugün Cumhuriyet’in en temel kazanımlarından olan karma eğitimi dahi hedef alan düzenlemelere karşı mücadele bugün de kadınlar için yaşamsal bir noktada duruyor. Fakat yine de, kadınlar ne yasalar önünde eşit yurttaşlıktan ne de eşit bir toplum düşünden vazgeçmeyecek. Bugün milyonlarca kadını Arjantin’de yan yana getiren kürtaj hakkı talebinin karşısına öncelikle kilisenin dikilmesi tesadüf olmadığı gibi Lübnan’da ekonomik krize karşı büyüyen isyanda silahlı kolluğa yönelen ‘zarif’ tekme de tesadüf değil. İki cinsiyetin doğuştan eşit olmadığını vaaz veren tüm din adamlarının ve onlar adına siyaset kürsülerini işgal edenlerin karşısına dikilen kadınların cesareti ve dayanışmadan aldıkları güç, tarihi alt üst etmeye, yeniden yazmaya devam edecek.

-İKİ KADININ PORTRESİ: MİNA URGAN VE NEZİHE MUHİTTİN

Cumhuriyet’i konuşurken, kendi soy ismini kullanmakta direten, Mine Urgan’ı ve kadınlara kazanımlarının bahşedildiği algısını yerle bir eden Nezihe Muhittin’i unutmak mümkün değil. İşte bu haftanın önemine ilişkin iki ismin kısa portresi:

Mina Urgan Cumhuriyet’in özgüvenli yetiştirdiği kadınlardan biriydi. Ne toplumsal baskıdan ne de siyasi baskıdan korkmadı. Yarım asır dostluk ettiği Behice Boran’ı da hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Urgan İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili Edebiyatı bölümde Halide Edip Adıvar’ın asistanı olarak başladı, daha sonra aynı üniversitede bölüm başkanı oldu. Urgan kızı doğduğunda üniversiteden o zamanlar verilen çocuk parasını almak için dekanlığa başvurdu. O dönemlerde kadının kocasının soyadını almaması alışıla gelmiş bir şey değil. Bir Dinazor’un anıları kitabında anlattığı anı hafızalarımızda hâlâ taze: Dekan, kendi soyadını kullandığı için Urgan’ı sorgular ve bu sebeple o parayı alması için gerekli evrakı imzalamaz. Urgan defalarca, akademik yayınlar yapan kadınların soyadlarını değiştirmesinin ne kadar zararlı olabileceğini anlatıyor, dekan hâlâ diretince kendisi de anlatmaktan vaz geçip eğer ima ettiğiniz şey çocuğun babasız olması ise, çocuğun babasız olduğunu kabul ediyorum öyle olsa bile çocuk hâlâ benim çocuğum deyince dekan imzalayıp evrakı teslim alıyor.

BOŞANMA HAKKI MÜCADELESİ

Nezihe Muhiddin ise bir başka Cumhuriyet kadını portresi. 1909 yılında öğretmenliğe başladıktan sonra, edebiyatçı olarak tanındı ve ‘Türklerin büyük kadını’ ve ünlü kadın yazar olarak anılmaya başlandı. Zorlu süreçlerden sonra kendisi İttihad ve Terrakki Kız Sanayi Mektebi’nde fen bilgisi öğretmenliği ve müdürlük yaptı. Kadın Yolu dergisinin sahibi ve Genel Yayın yönetmeni olarak görev yaptı. Muhiddin gençliğini II. Meşrutiyet zamanında geçti. Fatma Aliye, Emine Selma ve Halide Edip ile birlikte kadın hakları için mücadele etti. Osmanlı Dönemi’nde kadınların boşanma hakları için mücadeleler verdiler. Cumhuriyet kurulduğunda bazı çevreler tarafından kadın inkılabının tamamlandığını savunan Emine Semiye gibi yazarların yanı sıra tabii ki bu hakların ailenin çöküşü olacağını yazan erkek yazarlar da vardı. Nezihe Muhiddin ve arkadaşları 1922 yılında bir araya gelerek Kadın Halk Fırkası’nın kurulmasını tartışmaya başladılar ve süfrejetlerle benzer fikirleri savunmaya başladılar. Kadın halk fıkrası için hükümete başvurulduktan sonra 8 ay sonra reddedildi. Kadın Halk Fırkası kurulamayınca Kadınların bir araya gelebileceği Kadınlar Birliği Derneği’ni kurdular ve kadınların bilinçlendirilmesi ve kamusal alanlardaki özgürlükleri üzerine çalışmalara başladılar…