Kapının kilidi açılıp içeriye adım atıldığında, kadın, heyecanlı ve sevinçli bir şekilde “Hayatım bir dakika salonda bekler misin sana bir şey soracağım” diyorsa, bu evdeki yaşam belirtisinin kendisidir.

Anahtarı kapı kilidine koyup çevirdiğinde karşısına çıkma ihtimali olan hiçbir şeyle pek ilgilenmez erkek. Tabii, alışık olmadığı bir soruyla karşılaşınca girdiği şoktan sonra temsil ettiği şeyin ne olduğunu düşünmeye başlar.

Dışardan eve gelen erkek her zaman kafasının içinde kurduğu olguları birbiriyle bütünleştirmeye çalışarak, düşüncesinin faili olmadan(!) bir şeyleri halletmeye çalışır. Dış etkenlere bu kadar açık olması, kendi olgusunun imhasıyla yarattığı düşünce ve duygu travmasındaki gelgitlerin esiri olur. Kadın “Akşam için bir türlü karar veremiyorum…” diye başladığı soruyla, aslında akşamın zaman çizelgesi hakkında da bir bilgi veriyor. O heyecanı ve birlikte paylaşma arzusunun yarattığı sevincin içeriği son derece basit fakat bir o kadar da önem ifade ediyor. Sorunun içeriğinde saçı olabilir, bluz olabilir, ayakkabısı olabilir, entarisi olabilir, tülbenti olabilir… Paylaşmak istediği şeyin karşılığı; onu mutlu edecek bir değeri ortaya çıkarmaktan başka bir karşılığı yoktur.

Erkeğe fikrini sorması, kendini ve kullanacağı objeyi ifade etmeye çalışması bir sevgi gösterisinin ev halini temsil eder. Güzel görünme arzusu doğanın ona bahşettiği bir koddur. Genelde salon içinde bu etkinliği yapar. Çünkü, geniş alan içindeki görünümünü diğer objelerle tamamlayıp bütünlük oluşturmaya çalışması, akşam olacağı alan içinde, kendini ifade edecek görseli yakalama arzusundan kaynaklanır. Estetik bir tavırdır. Ve istediği şey: Ona yardımcı olacak bir ifadeden başka bir şey değildir. Kadının elini tutarak dolaşmak istemesi, yanağını öperek duygusunu ifade etmesi, onun paylaşma arzusu yaşamı iki kişilik olarak düşünmesinden kaynaklanır. Salon içindeki akşam hazırlığı, duygusal, tamamlayıcı tüm özelliklerin oluşması için çaba sarf etmesinin gerekçesi, aşkın iki kişilik olmasıdır.

Sevincinin ve ifade edişinin içindeki yoğunluk, birlikteliğin temsil edeceği alana gidilmesinden kaynaklanır. Erkek için böyle bir tepkinin olmaması onun bundan vazgeçmesi anlamına gelmez. Bu tür ortamlardaki kadının çabası, yaşamın içindeki karşılığı bulacak mutlu bir anı yaşamaktan başka bir şey değildir. Kadın geceyi yaşar, erkek dünü ya da yarını yaşar. Bir soru sormanın karşılığını vermek çok şey ifade eder. Karşılığı bulmanın anlamı, kadın için önem verilmenin ve değer ifadesinin karşılığıdır. Esas sorun, sorulara karşılık bulamadığı zaman başlar. Kadının yaşamı birlikte kurma çabası ve bunun için harcadığı emeğin karşılığında, sorduğu sorulara cevap bulamadığı zaman tehlike başlar. Erkeğin yaşamı tek kişiliğe çevirme arzusu; sorulan soruların gereksizliği üzerinden, tepkisiz kalmaya ve cevap vermeyecek seviyede kendi hâkimiyetini kurmaya çalışması, kadının yaşam karşılığının anlamsızlığını ortaya koyar. Bu, yaşamı tek kişilik hücreye çevirmektir.

Sorulara cevap vermenin inceliği, sadece bir cevaptan ibaret değildir, birlikteliğin canlı bir organizma olmasından dolayı ona nefes aldırmanın zorunluluğudur. Kadın her zaman yaşamın karşılığını bulmaya çalışan koda sahiptir. Erkeğin yok etme ve şiddet içeren kodlarını dengelemedeki hassasiyeti ona doğada bir farklı değer katmıştır. O yüzden Ozan, kadına insan erkeğe insanoğlu demiş. Sonunda, soruların karşılıksız bırakılması kadının sırtını dönmesine neden olur. Bu sırt çevirmenin bir daha geri dönüşü olma ihtimali yoktur.

Ve gider…

İşte o zaman, sorulara cevap vermeyen erkeğin doğadaki hayvansal dürtüleri ortaya çıkar. Cevap veremeyecek kadar aciz olan erkeğin kullanacağı şiddet argümanı, onun hak etmediği şeyleri nasıl elde etmek için ‘takkiye’ yaptığını da ortaya çıkartır. Bu kadar körelmenin ve sosyal boyutta kendini reddetmenin karşılığı hangi eğitimin ve inancın etkisinde saklıdır. Bir bebekten katil yaratmanın gerekçeleri bu kadar basit değildir.