Her 8 Mart’ta zorlanırım… Kadın meseleleriyle uğraşan biri olarak değinmek istediğim çok konu vardır ama 8 Mart’lar ve kadınlarla ilgili her tarihte dile gelen bu meselelerin ağızlara sakız olmaktan öteye gidemediğini bildiğimden duraksarım. Örneğin, 2018’de erkekler tarafından en az 255 kadının cinayete kurban gittiğini, 347 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğunu konuşmak!… Tarımda çalışan kadınların yüzde […]

Her 8 Mart’ta zorlanırım… Kadın meseleleriyle uğraşan biri olarak değinmek istediğim çok konu vardır ama 8 Mart’lar ve kadınlarla ilgili her tarihte dile gelen bu meselelerin ağızlara sakız olmaktan öteye gidemediğini bildiğimden duraksarım.

Örneğin, 2018’de erkekler tarafından en az 255 kadının cinayete kurban gittiğini, 347 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğunu konuşmak!…

Tarımda çalışan kadınların yüzde 80,2’sinin ücretsiz aile işçisi olduğunu, yüzde 92,7’sinin sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olmadığını konuşmak!…

Kadın gazeteciler patronlarının, yöneticilerinin, haber kaynaklarının ve haberlerini yaptıkları kişilerin tacizine maruz kaldığını ve bunu üst birimlere bildirdikleri halde sonuç alamadıklarını konuşmak!…

2014 yerel seçimlerde AKP’de 662 erkeğe karşı altı kadının, CHP’de 186 erkeğe karşı  yedi kadın belediye başkanın seçildiğini, 2019 seçimleri için de  AKP’de 1297 adaydan sadece 24 , CHP’nin açıkladığı 842 aday içinde yalnızca  44 kadın adayın ( % 5,23) bulunduğunu konuşmak!…

Kız çocukların 9 yaşında evlendirilebileceklerini söyleyen, çocuk yaşta örtünmelerini isteyen fetvaları konuşmak!…

Konuşuyoruz da sonuçlar ortada!… Nedeni de belli; sorunlar toplumsal-kültürel yapıyla ilgili,  bu yapı değişmedikçe çözülmeleri mümkün değil; oysa, ne eril toplum ne de iktidar bunun değişmesini istemekte!…

Aileden şirkete, dernekten siyasal partilere kadar her yerde güce sahip olan erkekler… Aksini söyler gibi görünseler de, aldırmayın; toplumsal cinsiyet eşitliği ve bunun gerekleri işlerine gelmiyor…  Siyasal iktidarın da, CEDAW’ı ve bu Sözleşmenin temeli olan toplumsal cinsiyet eşitliğini boşlayıp muhafazalar toplumu nasıl koyulaştırırım derdinde olduğu bilinmekte!…

Bütünün bir parçası olarak üniversiteler ve Füsun Hoca…

Kadınlardan üniversitelere gelmemin nedeni YÖK Başkanı Saraç’ın Hürriyet’ten Nuran Çakmakçı ile yaptığı söyleşi… Özetle, akademideki kadın oranlarıyla ilgili müjdeler veriyor Saraç!… 322 dekanımız ( %18), 17 rektörümüz ( % 9) kadınmış; tüm akademisyenler içinde kadınların oranı da % 45miş ve bunları gören Avrupa ülkeleri de bizi kıskanıyor(muş)!

Söyleşi içinde, “Akademik ve idari kadrolarda kadın yöneticilerimizin arttırılmasına yönelik irademiz ve girişimlerimiz son yıllarda özellikle dekanlık ve bölüm başkanlıklarında sıçrama yarattı” diyerek kendine bir pay çıkardığı da görülüyor.

Bunları okuyunca, “işte bu sözleri konuşmak lazım” dedim.

Konuşmak lazım, çünkü üniversitelerde  nasıl bir “sıçrama” yaratıldığı son yıllarda uluslararası ölçütler açısından üniversitelerin nerelere düştüğü ile sabit!

Öte yandan, ülkedeki hukuk ve demokrasinin hali ile üniversitelerde yaşanan kıyım ortada ve buna karşın üniversitelerden ses çıkmazken, üniversitelerin “nasıl üniversite” oldukları sorusu var!

Örneğin üniversitedeki haksız kıyımlar karşısında bizi kıskanan Avrupa’daki birçok  üniversite, saygın birçok akademisyen YÖK’e, üniversitelere, Cumhurbaşkanı’na üniversitelerdeki bu ayıba son verilsin diye mektup üzerine mektup yazmakta.

Şimdi, barış isteyen bildiriyi imzaladığı için “teröre destek olmaktan” yargılanıp 1yıl 3 ay ceza alan Prof. Dr. Füsun Üstel’in cezası onandığı için hapse girmesi bekleniyor… Yine üniversiteler gibi bazılarının Üstel’in öğrencisi olduğu akademisyenlerden ses yok!

Hukuk, demokrasi, haklar ve özgürlük gibi konularda nasıl ders veriyor, nasıl araştırma yapıyorlar diye şaşmamak mümkün değil.

Bir de, üniversiteler bu kadar ses çıkaramaz hale gelmişse akademisyenlerin yarısının kadın olmasının ne anlamı var sorusu var!

Bu soru, kadınların daha özgürlükçü, daha demokrasi aşığı olmalarını beklediğimden değil… Ama kadın akademisyenlerin artmasıyla övünmemiz için bir neden olması gerek; oysa, ne kadınların güçlenmesi ne de üniversitenin kalitesi açısından böyle bir neden görülmüyor!

Ama iyi konuşuyoruz!