Türkiye’den ve Polonya’dan kadın & LGBTQI+ aktivistlerin katılımıyla gerçekleşen “Feminist / Queer Transnasyonel Dayanışma” panelinde popülist otoriter zihniyete karşı uluslararası dayanışma ağı örülmesi gerektiği vurgulandı.

‘Kadın ve LGBTQI+ uluslararası dayanışma ağı olmalı’

AYŞEGÜL ILGIN / BERLİN

Türkiye ve Polonya’dan kadın ve LGBTQI+ aktivistler, Berlin merkezli Puduhepa Kadın Derneği ve Polonyalı Dziewuchy derneğinin birlikte düzenlediği “Feminist / Queer Transnasyonel Dayanışma” isimli online bir panelde buluştu. Aktivist kadınlar LGBTQI+ üyeleri maruz kaldıkları politik ve toplumsal baskılar, mücadele yöntemleri ile İstanbul Sözleşmesi üzerinde durdular.

Eşzamanlı çevirilerle İngilizce, Türkçe ve Lehçe olmak üzere 3 dilde gerçekleştirilen panelin moderatörleri Puduhepa Derneği’nden Tuğba Kiratli- Spriewald ve Dziewuchy Derneği’nden Anna Krenz oldular. Türkiye Kaos GL’den feminist avukat ve LGBTI+ üyesi Hayriye Kaya ile global feminist kolektif Women’s Majot Group’tan Şehnaz Kıymaz Bahçeci Türkiye konukları olarak katıldı. Polonya’dan ise feminist ve aktivist Aleksandra Magryta ile Monika Pacyfka Tichy ülkenin deneyimleri hakkında konuştu.

HÜKÜMETİN TAVRI DEĞİŞTİ

Women’s Majot Group’tan Şehnaz Kıymaz, Türkiye’de hükümetin kadın haklarına yönelik tavrının, hak ve demokrasi bağlamında uluslararası standartların takipçisi olduğunu iddia eden anlayıştan, kadınla erkeğin eşit olamayacağına, ancak birbirlerini tamamlayabileceğini savunan bir yapıya dönüştüğünü belirtti. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi özelinde artan bir farkındalık olduğunun altını çizen Kıymaz, toplumun yüzde 60’ından fazlasının sözleşmeyi savunduğunu, çekilme kararından önce ise yalnızca yüzde 7’lik bir kesimin sözleşmeye karşı durduğunun kaydedildiğini ifade etti. Kıymaz, sözleşmeden çekilme kararıyla beraber şiddet faillerinin daha çok cesaret kazandığına dikkat çekti.

kadin-ve-lgbtqi-uluslararasi-dayanisma-agi-olmali-873206-1.

FARKLI GÖRÜŞ SAVUNMAK KRİMİNALİZE NEDENİ

Kaos GL’den Hayriye Kaya da özellikle resmi söylemde LGBTQI+ üyelerinin hedef göstermeler ve nefret söylemlerinde artış olduğunu anlattı. Kaya, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin bahanesi olarak ortaya atılan “ Sözleşme, LGBTQI+ olmayı özendiriyor ve normalleştiriyor” tezine dikkat çekti. Kaya aksini savunmaya çalışmanın da bir kriminalize nedeni olduğunu belirtti.

ONUR YÜRÜYÜŞÜNE YÖNELİK BOMBA SON ANDA ÖNLENDİ

Stettin Lambda Derneği’nin kurucusu Monika Pacyfka Tichy de Polonya’da, LGBTQI+ üyelerinin ülkede yaşadıkları zorlukların son yıllarda katlanarak arttığını ifade etti. Tichy, iktidardaki sağ parti, Hukuk ve Adalet Partisi’nin (PiS) katolik kilisesi tarafından desteklendiğini ve muhafazakarlaşan politikaların baskısı arttıkça LGBTQI+ hareketinin daha da güç kazandığını söyledi. 2017 yılına kadar yalnızca büyük şehirlerde 6 onur yürüyüşü gerçekleştirirken, 2018 yılında küçük şehirleri de kapsayan 17 yerde yürüyüş yapıldığını kaydeden Tichy, iktidarın artan şiddet ve nefret söylemlerinin, bu gruplara yönelik toplumdaki nefreti tetiklediğini belirtti.

Son onur yürüyüşünde ev yapımı bombayı yürüyenlere atmak isteyen bir çiftin son anda engellenmesine dikkat çeken Tichy, yakalanan faillerinse yalnızca bir sene hapis cezası aldığını söyledi. Tichy konuşmasında, Polonya Cumhurbaşkanı Andrej Duda’nın “ LGBTQI+ ‘lilerin insan olduğu konusunda bizi ikna etmeye çalışıyorlar, ancak onlar insan değil. Bu bir ideolojidir” sözlerini, ülkenin Eğitim ve Bilim Bakanı’nın, “Eşitlik bir saçmalıktan ibaret. LGBTQI’liler normal insanlarla bir tutulamaz” sözlerini de aktardı.

“MÜCADELENİN KAZANIMLARI YADSINAMAZ”

Tichy, “Kimlikleri yüzünden aileleri tarafından kabul görmeyen ve intihara meyilli gençleri destekliyoruz. 30 yıl önce toplumda kabul görme oranı yüzde 5 iken, artık LGBTQI+’yi toplumun yarısından fazlası artık kabul ediyor. Yıllar önce, büyürken kimliğini keşfeden bir genç kendini çok yalnız hissederdi. Artık Polonya’da her genç LGBTQI+ varlığından haberdar ve destek istediğinde bunu bulabileceğinin farkında. Toplum değişiyor” dedi.

KÜRTAJ HAKKI YOKEDİLMEK İSTENİYOR

Aleksandra Magryta, Avrupa’nın en sert kürtaj kurallarına sahip ülke Polonya’da yasal kürtajın iki koşulu olduğunu anlattı. Magryta konuşmasında, “Biri gebeliğin cezai eylem neticesinde oluşmuş olması, diğeri kadının hayatının hamilelikten kaynaklanan bir risk altında olması. Uygulama çok korkunç sonuçlar doğuruyor. Ülkedeki kürtajlar yüzde 98’i bu nedenlerle yapılıyor. Kuralların bu denli sertleştirilmesi ve yasal kürtaj hakkının yok edilmek istenmesi nedeniyle ülkede protestolar ivme kazandı. Çok ağır müdahaleler ve gözaltılar yaşandı” ifadelerine yer verdi.

ÜLKELER FARKLI, YÖNTEM AYNI

Panelde farklı ülkelerde aynı araçlarla ve aynı güce karşı bir araya gelmiş derneklerin ve kimliklerin, uluslararası popülist ve otoriter söyleme karşı uluslararası bir dayanışma ağının örmeleri gerektiğinin altı çizildi. İki ülkenin baskın dini birbirinden farklı olsa da, iktidarların kadın ve farklı cinsel kimlikler söz konusu olduğunda sığındıkları motiflerin genelde din olmasına dikkat çekildi.