Yıl boyunca vizyona giren filmlerin yüzde 90’ının yönetmeni bir erkek. Neresinden bakarsanız bakın, orandaki bu dengesiz durum sinema sanatının önündeki en büyük açmazlardan biri

Kadın yönetmenler nerede?

Sinema sektöründeki cinsiyet adaletsizliği, Jennifer Lawrence'ın haklı olarak işaret ettiği oyuncular arasındaki maaş farkından ibaret değil sadece. Kamera arkasındaki cinsiyetler arasında adaletsizlik, maaş çeklerini aşan ve mesleki rolleri adeta yapısal olarak erkeklere paylaştıran bir düzeyde. Film üretim süreçlerini düşünürsek, sinema sektörü neredeyse tepeden tırnağa erkek egemen bir yapıya sahip. Hal böyle olunca, filmin arkasındaki ana yaratıcı rollerde (yönetmen, senarist, kurgucu gibi) erkeklerin yarattığı ve erkeklerin domine ettiği bir sistem sürüp gidiyor. Sinema sanatının yaratıcı evreni ve estetik dünyası da ağırlıkla erkek bakış açısıyla sınırlı kalmış oluyor.

'American Honey' filmiyle bu sene Cannes'da Jüri Özel Ödülü kazanan İngiliz yönetmen Andrea Arnold, son dönemde yayınlanan istatistiklerden hareketle geçen gün BBC'de veryansın etti. "Erkek hikâyeleriyle büyüdük" diyen Arnold, 2013 ve 2014'te Hollywood filmlerinin sadece yüzde 6,4'ünün kadınlar tarafından yönetildiğine işaret ederek, aktif bir şekilde pozitif ayrımcılık uygulanması gerektiğini söyledi. Arnold'tan iki gün önce de yükselişteki yönetmen Amma Asante tecrübelerinden hareketle, film sektöründeki yapımcıların kadın yönetmenlere güvenmediğini dile getirmişti. Ortadaki rakamlar güven problemini doğrular nitelikte. Üstelik ABD'de 2010-2015 arası ortalamanın yüzde 8,8 olduğunu düşünürsek, son yıllarda bu durumun daha da kötüye gittiği açık.

Bir de İngiltere'ye bakalım: Son 10 yılda çekilen filmlerin sadece yüzde 14'ünün yönetmen koltuğunda kadınlar bulunuyor. 2015'te çekilen filmlerde yönetmen, yapımcı, kurgucu, senarist, görüntü yönetmeni pozisyonlarında bir kadın bulunan filmlerin oranı sadece yüzde 20. Her iki ülkede erkek yönetmenlerin, filmlerin kabaca yüzde 90'ı gibi akıl almaz bir oranını yönetiyor olması, yönetmenlik koltuğunun kadınlara daha zor ulaşılır olduğunu çarpıcı bir şekilde vurguluyor. Bu rakamlar daha da geniş bir kontekste oturtulduğunda, pozitif ayrımcılığın neden acilen gerekli olduğu daha da açık ortaya çıkabilir.

Sinemanın ilk dönemi

Sinemanın ilk yıllarında kamera arkasının kapıları erkekler ve kadınlara eşit bir şekilde açıktı. 1910-1920 arasında yönetmenlikten kurgu masasına, senaristlikten yapım tasarımına kadar pek çok pozisyonda cinsiyetler eşit bir şekilde dağılımdaydı. Üstelik, yönetmenlik ve senaristlik gibi en üst iki pozisyonda kadınların üstünlüğünden söz edilmekteydi. 1915'te sinema birlikleri tarafından yayınlanan makaleler kadınların sinema sektöründeki hükümranlığını açık bir şekilde vurguluyordu. ABD'de kadınlara oy hakkının 1920'ye kadar tanınmadığı düşünüldüğünde, sinema sektörünün dönemi için kadınlara inanılmaz bir alan açtığı söylenebilir.

Ancak Hollywood 1920'lerde profesyonelleşme adı altında büyük bir değişim geçirdi. İlk önce 1920'lerde yapımcı ve yönetmen koltuklarındaki kadınların sayısı dramatik bir şekilde yüzde 20'lere düştü. Pek çok Avrupalı kadın yönetmen ülkesine döndü. Kadın senaristler ise 1930'lara kadar yüzde 50'ye yakın bir orandaydı ve 1920'ler boyunca Hollywood'un en fazla para kazanan senaristi bir kadındı (Frances Marion). Her zaman yüzde 50 civarında olan bu rakam, 1933'te Senaristler Birliği'nin kurulmasıyla hızlı bir şekilde yüzde 25 seviyelerine geriledi. Ardından göz açıp kapanana kadar kamera arkasında çalışan kadın sayısı pek çok pozisyon için yüzde 20 seviyesi ve altına düştü. Günümüzde Hollywood'd aki kadın senaristlerin son 5 yıldaki oranı sadece yüzde 13. %10'un altına düşen yönetmenlik ise düşüşü en sert yaşayan meslek olmuş.

Sinema sanatının ilk döneminde yaratım süreci ve kontrol mekanizmalarının tümünde bulunan kadınlar, sinema sanatının gidişatını erkekler kadar şekillendiren bir pozisyondaydı. Günümüzdeyse, film sektöründeki üretim süreçlerinin kadınları sistematik olarak dışlayan yapısı uzun yıllardır devam ettiği için, erkek egemen bir kültürel döngü de üretilmiş durumda. ABD'de üniversitelerde sinema bölümündeki kadın öğrenci oranlarının sürekli geriye doğru gidiyor oluşu; ya da internetteki en büyük eleştiri veritabanı olan Rotten Tomatoes'taki eleştirmenlerin yüzde 73'ünün erkek oluşu bu kültürel döngünün bir sonucu olsa gerek. Haftaya bir de bu bağlamda son yıllarda Türk filmlerindeki kadın yönetmen rakamlarını ele alalım.