Google Play Store
App Store

Kadın gazetecilerin sahada baskıya maruz bırakıldığını belirten gazeteci ve yazar Sinem Nazlı Demir, kadınların ‘birlikte’ mücadelesinin umut olacağını söylüyor.

Kadınlar birlikte her şeyi aşar
Sarya Toprak
Sarya Toprak
saryatoprak@birgun.net

Memlekette hakkıyla halk için gazetecilik yapanların davalarla, baskılarla, tehditlerle, tutuklamalarla boğuştuğu günlerden geçiyoruz. Bunlar olurken kadın olduğu için dünyaya gözünü açtığı anda tüm hayatı mücadeleyle geçen kadın gazeteciler, ekstra birçok sorunla da burun buruna. Kadın cinayeti haberlerini dahi tık alma kaygısıyla yayınlayan, eril dili her geçen gün besleyerek büyüten medya sektörü içerisinde kendisi ve başka kadınlar için kovuklar açmaya çalışan kadın gazeteciler ise değişimin umudu. “Katilimi Tanıyorum” kitabının yazarı ve gazeteci Sinem Nazlı Demir ile eril medya sektörünü ve kitabını konuştuk.

Gazetecilik memlekette birçok zorbalıkla, baskıyla da mücadele etmeyi gerektiriyor. Bu koşullarda sen neden gazeteciliği seçtin?

Ben gazeteciliğe başlamadan önce sivil toplumun içerisindeydim. Çok küçük yaşlarda dernek vasıtasıyla çocuk cezaevinde, sevgi evlerinde çalışıyordum. Bir şeyleri değiştirme derdi olan biriyim. Nasıl yapabilirim diye düşünürken medyanın çok daha etkili olduğunu düşünerek basın alanında çalışmayı seçtim.

Bir kadın gazeteci olarak alanda neler yaşadın? Zorlandığın şeyler neler oldu?

Birçok basın emekçisi arkadaşımız bilir. Bir siyasetçi konuşacaksa, yeri belli değilse biz ordan oraya koştururuz ve adım attığı yerde hemen olmamız gerekir. Ben bir kadın gazeteci olarak görevimi yapmak için ani bir olay olduğunda refleks verdiğimde geri çekilmemi söyleyen diğer erkek gazetecilerin yanında mesleğimi icra etmeye çalışarak 3 yıl geçirdim. Spesifik örnek vereyim, Kadıköy’de bir eylemde çekim yapmaya çalışırken yabancı basın kuruluşunda çalışan bir erkek gazeteci “Burası senin alanın değil” diyerek alandan çıkartmaya çalışmıştı. Sadece erkek egemen sektörden de kaynaklanmıyor bu tabii. Basın kuruluşlarının da birbirine uyguladığı baskılar var. Bir mikrofonun diğer mikrofondan daha değerli olduğunu düşünen basın çalışanları, kurumlar, siyasiler var.

‘Katilimi Tanıyorum’ kitabını anlatır mısın?

Kitabım 29 kadın hayat hikâyesini anlatıyor. Çok uzun bir süreçten geçtim 29 kadınla birebir röportaj yaptım. 25 uzmanla görüştüm. Kadınlarla ilgili bir meselede dahi erkeklere daha fazla mikrofon tutulan bir somut durum var. Kadına şiddet vakalarında kadın avukatlardan önce daha fazla ‘kitlesi’ olan erkek avukatlara söz hakkı veriliyor. Ben bunun tam tersini yapmak istedim. Çözüm önerisinde bulunabilecek olan, sorunun muhatabıdır. Dolayısıyla da farklı farklı sorunlar yaşayan kadınlarla görüştüm.

Görüşmelerin nasıl geçti?

Kadın cinayeti ve istismar alanında çalışan gazetecilerin soracağı soru kadar röportaj içerisinde vereceği mimikler ve sonrasında kişiyle kurduğu güven bağını ne kadar ilerlettiği de önemli. Bazen görüyoruz ki bir kadın katledildiğinde sosyal medya hesabına giriliyor. ‘En çok tıklanabilecek’ fotoğrafı seçiliyor. ‘Kadın cinayete kurban edildi, fazladan nafaka istediği için öldürüldü’ gibi başlıklarla sunuluyor haber. Böyle bir sektörün içinde görüştüğüm tüm kadınların bana güveniyor olması en gururlandığım şey.

Bir reçetesi yok tabii ama bu sektördeki eril dille nasıl mücadele edebiliriz?

Büyük bir olay olmadıkça veya özel bir gün değilse bizim gibi kadın gazeteciler dışında kimse bu kadar dert etmiyor. Biz burada basın dilindeki sorunları konuşuyoruz ama sorun çok daha derin. Kadın düşmanlığı, ırkçılık, aşağılama… Hepsini bir arada yaşıyoruz. Bilinçli olmaya çalışan topluluk olarak birbirimizi çok daha bilinçli hale getirmeye çalışırken böyle bir gündemi olmayanlarla iletişimimiz yok. Dolayısıyla da ekonomik ve sosyal anlamda dezavantajlı olan bölgelere eğilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Sorunları sorun olarak görmeyen kişilerle de bir merhabalaşmamız lazım. Basındaki eril dil tüm toplumu etkiliyor. Bu sebeple sadece birkaç meslek grubundan kadınların derdi olmamalı. Birlikte çaba harcamamız gerek. Hepimiz bir yerinden tutarsak değişir.

Özellikle bizim gibi ülkelerde kadınların var olma çabası bile bir mücadele…

Türkiye'deki kadın mücadelesi, Batı Amerika'ya, Avrupa'ya örnek olacak bir mücadele. Z kuşağıyla daha umutlu hissediyorum. Türkiye'de kadın mücadelesi ve çocuk haklarıyla ilgili yazılmış onlarca kitap var. Bu kaynakları iyice değerlendirmeliyiz. Feminizmden veya bir eyleme katılmaktan korkmamalıyız. Bir arada olursak değiştiririz.