Özgecan Aslan cinayeti, Türkiye sınırları içinde kadınların yaşadığı fiziksel ve psikolojik zorlukları bir kez daha yüzümüze çarptı. Halbuki onları maruz kaldıkları şiddetle değil, başarı hikayeleriyle tanımak çok zor değil.

Türkiye’de kadın olarak doğmak, kadın olarak yaşamak zaten zordu ya, artık takvimler her 31 Aralıktan 1 Ocak’a değiştiğinde ve geriye kalan yıla bakıldığında, erkeklerin dizginlenmek bir yana, hükümet ve toplum vicdanı tarafından meşruiyet kazandırılmış şiddet eylemleri sebebiyle aramızdan ayrılan kadınların sayısının bir önceki yıla göre daha da arttığını görüyoruz. Daha dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren erkeklerden daha kabiliyetsiz, daha başarısız, daha az sosyal haklara sahip ve ülkemizde en yaygın görülen şekliyle daha az özgürlüğe sahip (belki de o özgürlüklere hiçbir zaman sahip olamayacak)  olduğu kabul edilen kadınlar, sosyal hayattan alabildiğince uzak tutulmaya, sınırlanmaya, kapalı kapılar ardında tutulmaya ve erkekler tarafından sınırları çizilmiş edep şartlarına uymaya zorlanıyor. Toplumsal alanda kadının bir statü kazanması dahi erkekler için, üstünlüklerini ispatlayamayacakları bir tehdit demek. Bu davranış biçimi toplumsal projlerle, kadınların sosyal hayata daha fazla dahil olabilecekleri ve kafalarda yer etmiş klişelerin zorlanıp yıkılabileceği uygulamalarla yıkılabilir. Bugün köşeyi bu tür projelerin birkaçına ayıracağız.

Futbolun Avrupa’da, erkeklerin yapabileceği, onlara yakışan bir spor olarak görülüp (hatta “futbol erkek oyunudur” gibi söylemler de var) Birleşik Devletler’de fiziksel temasın ön planda olduğu basketbol, buz hokeyi ve Amerikan futbolu gibi sporlara göre daha yumuşak bir spor olmasından hareketle “kadın sporu” olarak görülmesinin açıklanması zor. Elbette bu yargılarda bulunanlar yine erkeklerin ta kendisi. Bununla beraber, nedenleri ne olursa olsun, Birleşik Devletler’de futbolun kadınlara yaptığı önemli katkılar var. 1972’de kabul edilen yasayla ülke çapındaki okullarda akademik düzeyde ya da aktif olarak sporla ilgilenen kadınların her türlü ayrımcılığa maruz kalmasını engelleyen düzenlemeler yapıldı ve tüm okullar kadın atletlere yaptıkları yatırımları artırmaları yönünde teşvik edildi. Futbol yıllar geçtikçe kadınların en fazla aktif olduğu sporlardan birisi haline geldi. Birleşik Devletler’in en çok tanınan 100 erkek sporcusu arasında futbolcuların oranı çok düşük, ancak en çok tanınan 100 kadın sporcu arasında futbolcuların oranı yüzden 15 ile 20 arasında değişiyor. 1990 sonrasında ulusal takımın 2 Dünya Kupası ve 4 Olimpiyat şampiyonluğu var. Kısacası, ülkenin kadınları, kendilerine yapılan yatırımların ve projelerin karlılığını bir dolu başarı hikayesiyle geri ödediler.

Tarih boyunca, yeşil sahalarda, kadınların da dahil olduğu uygulamalar hep olumlu şekilde sonuçlandı. 1885’te Preston North End kulübü, futbol maçlarını izleyen erkeklerin, yanlarında kadınlar olduğunda davranışlarının daha uygun olmasına özen gösterdiklerini farkedip kadınların maçlara ücretsiz girebilmelerine karar verdi. Britanyalı Kadınlar Futbol Kulübü’nü 1894’te kuran İngiliz aktivist Nettie Honeyball, 1895’te kulübün başkanlığına feminist yazar ve savaş gazetecisi Leydi Florence Dixie’yi getirdi ve kulübün ilk maçının ardından erkek egemen İngiliz gazeteleri kadın futbolunun büyük kitleleri asla çekemeyeceğini iddia etti. 4 ay sonra kulüp Newcastle’da bir gösteri maçı yaptığında tribünlere 8 bin kişi gelmişti. Tam 117 yıl sonra, Londra Olimpiyatları’ndaki kadın futbol turuvasının finalini 80 bin kişi izledi. Sadece gelişmiş ülkelerdeki projeler değil elbet başarıya ulaşan. Toplumsal hayatta hep ikinci plana atılan hemcinsleriyle aynı kaderi paylaşan Nikaragualı kadınları ele alalım örneğin.20 yıl önce ülkenin volkanik adası Ometepe’de başlayan futbol projesi, adada yaşayan genç kızlara, kadın haklarının da içinde bulunduğu akademik eğitimler verildiği futbol okullarını başlattı. Birleşik Devletler de ülkeye zaman zaman antrenör ve sporcularını göndererek onlara yardımcı oluyor. Bu projelerin tümünün arkasında aynı felsefe var, sadece sahadaki oyunu geliştirmek değil, toplum içerisinde kadınlara sahip olduğu haklara sıkı sıkıya sarılmalarını öğretmek ve sosyal dönüşümü gerçekleştirebilmek.

Gördüğünüz gibi bu tür projeleri hayata geçirmek, ulusların sahip olduğu güçle bağlantılı değil ve Türkiye bu tür sosyal sorumluluk projelerine acil ihtiyacın doğduğu bir ülke haline geldi. Eylem bekliyoruz.