ÖYKÜ KIZILTAN Kadınlar hayatın her alanında olduğu gibi sosyal medyada da şiddet, ayrımcılık ve zorbalıkla karşı karşıya kalıyor. Öte yandan baskılara karşı tepkiyi yine sosyal medyadan örgütlüyor ve gündelik hayattaki basit konulardan, yaşadıkları ayrımcılık, taciz, şiddet olaylarına kadar pek çok konuda dayanışma örgütlüyor. Fakat bazen de sosyal medya bir örgütlülüğün tek sesi ve mekânı olarak […]

Kadınlar sosyal medyada ne yapıyor? Yalıtılmış alan değil politik alan

ÖYKÜ KIZILTAN

Kadınlar hayatın her alanında olduğu gibi sosyal medyada da şiddet, ayrımcılık ve zorbalıkla karşı karşıya kalıyor. Öte yandan baskılara karşı tepkiyi yine sosyal medyadan örgütlüyor ve gündelik hayattaki basit konulardan, yaşadıkları ayrımcılık, taciz, şiddet olaylarına kadar pek çok konuda dayanışma örgütlüyor.

Fakat bazen de sosyal medya bir örgütlülüğün tek sesi ve mekânı olarak da kalabiliyor. Hacettepe Üniversitesi Bilişim ve Enformasyon Teknolojieri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mutlu Binark ile sosyal medyada kadın mücadelesinin olanakları avantajları ve dezavantajları üzerine konuştuk.

Binark, “Yaşanılan olayların dijital ortamlarda dile getirilmesi gerekiyor, ama aynı zamanda gündelik hayatta da politik eylemliliği yaşama geçirerek toplumsal ve siyasal değişimi sağlamak da lazım” dedi.

Binark toplumsal hareketlerle sosyal medya ilişkisinin önemini vurgulayarak, “Yeni medya ortamlar ve sosyal medya platformları toplumsal hareketlerin güçlenmesini sağlamıştır. Kadın hareketleri, LGBTİ+ hareketleri ve diğer toplumsal hareketler sosyal medyanın birleştirici ve bağlayıcı gücüyle kendilerine yeni alanlar yaratmıştır. Görünürlük ve kendi aralarında bir iletişim ağı kurmak adına sosyal medya ortamları önemlidir. Hızlı iletişim kurmak, birbirleri arasındaki ağları güçlendirmek için faydalı olduğu ve pratik etkileri göz ardı edilemez. Bilgiye erişim hızlanmış olup uluslararası da işbirliklerini de temin ediyor. Örneğin, Türkiye’de olan bir olaya tepki sadece ülkemizdeki değil dünyadaki sivil toplum örgütlerinden de ses ve güç birliği toplayabilmektedir. Aktivizm adına büyük bir zemin sağladığını düşünüyorum; fakat bu zemin sadece yeni medya ortamlarında kalmamalıdır” diye konuştu.

Prof. Dr. Mutlu Binark

Gündelik hayatla beslenmek

“Yaşanılan olayların dijital ortamlarda dile getirilmesi gerektiğini ama aynı zamanda gündelik hayatta da politik eylemliliği yaşama geçirerek toplumsal ve siyasal değişim sağlamak gerektiğini” vurgulayan Binark, “Yeni medya ortamındaki bu örgütlenmeler, birlikte harekete geçmeler/paylaşım ve yahut tıklamalar, gündelik hayatta politik olmaktan bizi uzaklaştırmamalıdır. Bu hareketler kişilerin günlük hayatlarında da desteklenmediği sürece, reel siyasal alanda olumlu bir değişimin gerçekleşeceğine sanmıyorum. Değişim için iki eylemlilik biçiminin bir arada hareket etmesi gerekiyor. Bir yazı ya da bir link paylaşmak okuyan kişi için farkındalık yaratabilir fakat bu yeterli değil. Günümüz koşullarında gündelik hayatın dijital olandan keskin çizgilerle ayrıldığını düşünmüyorum, tam tersine birbirine geçişli ve gömülü bir şekilde gündelik ve dijital alan deneyimleniyor” ifadelerine yer verdi.

Sistematik bir veri tabanı oluşuyor

“Amerika’da başlayan ve dünyaya yayılan #MeToo kampanyası ya da ‘change.org’ gibi oluşumlarda bir imza atmak tabii ki de önemli fakat günlük hayatta sesimizi duyurmadığımız zaman bunların anlamı kalmıyor” diyen Binark, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cinsel, fiziksel ya da psikolojik şiddete karşı politik duruşumuz her iki alanda da aktif olursa bir değişim sağlanabilir. Sonuç olarak bu mücadelelerin sadece yeni medya ortamlarında değil her yerde birlikte yürütülmesi gerekiyor. Başka bir açıdan bakacak olursak, sosyal medya kadın hareketlerini güçlendirirken kişilerin yaptıklarına ve paylaştıklarına dair sistematik bir veri tabanı oluşmakta, dolayısıyla sosyal medyanın niteliği unutulmadan bilinçli bir şekilde kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde, platform kapitalizminde şirketlerin ve devletin veri üzerinden artan kontrolü ve manipülasyonu, verileştirilmiş bir yönetişim söz konusu. Üstelik sosyal medya platformlarında hızla nefret söylemi, transfobi gibi linç kampanyaları başlatılabilmekte. Herkes kendi yankı odalarında birbirlerine benzerlerle iletişim halinde kalırken bunun aslında yalıtık bir alan yarattığını; farklı olan seslere, görüşlere reel alanda erişilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Kişi sosyal medyada farklı bir görüşü dile getirdiğinde, ona yönelik tepki katlanarak çığ gibi büyüyerek, bir tür dil silahşorluğuna dönüşüyor, bu da son kertede farklı toplumsal kesimlerin birbirine yönelik iletişimini olumsuz etkiliyor.”