Kadınların iradesi yıkacak
Fotoğraf: Emre Orman/csgorselarsiv.org

Buse İlkin YERLİ

Bu yıl 8 Mart’ı hem depremlerin yarattığı toplumsal sarsıntı hem de siyasetin seçim gündemiyle ısındığı bir dönemde yaşıyoruz. Kadın hareketinin toplumsal muhalefetin en önemli gücü haline gelmesiyle baskıların da hedefi oluyor. Muğla Üniversitesi’nden Prof. Dr. Özlem Şahin Güngör ile son yıllarda kadın hareketinin nasıl ivmelendiğini ve seçim döneminde kadınların iradesini nasıl ortaya koyacağını konuştuk.

Son yıllarda kadın hareketi toplumsal muhalefetin en önemli gücü haline geldi. Artan kadın cinayetleri, kazanılan hakların tehdit edilmesi, iktidarın kadın düşmanı söylemleri… Tüm bunların eşiğinde Türkiye çok kritik bir seçime gidiyor. Kadınların buradaki etkisi nasıl olur?
Geçtiğimiz kırk yılda, Dünya'da ve Türkiye'de yeni liberal politikalar ile muhafazakârlığın güçlü bir işbirliği dönemini yaşadık. Bu dönem, yeryüzünü hızla daha otoriter, muhafazakâr ve baskıcı yönetimlere mahkûm ederken içinde bulunduğumuz Ortadoğu ve Kafkasya bölgesindeki siyasal ve toplumsal düzeni de değişime zorladı. Elbette Türkiye'de bu süreç AKP iktidarından daha önceye 12 Eylül dönemine dek uzanıyor. Ancak AKP tarafından adım adım inşa edilen İslami faşizm bu ülkede yaşayan kadınları, 12 Eylül faşizmini kuran cunta yönetiminin hayal bile edemeyeceği bir gerçekle yüz yüze bıraktı: tam da söyleşiyi açarken belirttiğiniz kadın düşmanlığı!

Siyasal iktidarlarının ilk dönemlerinde daha temkinli davranan AKP hükümetleri, toplumsal cinsiyet eşitliği kazanımlarını çoğu zaman görmezden gelerek uygulamaktan yan çizerken, son yıllarda her fırsat bulduğunda giderek dozunu artırdığı saldırılarla, kadınlar üzerinde yarattığı baskıyı kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bu noktada geçirdiğimiz AKP’li yılların toplumsal cinsiyet bilançosunu çıkarmakta yarar var.

Bilançoyu çıkarmaya başlarken nereden başlamak lazım?
Bilançonun belki de en yakıcı etkilerini eğitim kurumlarına yapılan saldırılar ile yaşadık. En çok zarar görenler ise kız çocuklar oldu. Müfredat ve eğitim-öğretim içeriği giderek artan dozda inanca dayandırıldı ve artık son dönemde kadınların bedeni, kimliği ve yaşamı üzerinden açıkça düşmanlık inşa edildi.

İşte Türkiye'de kadın hareketi, ataerkilliğin son derece güçlü olduğu bu topraklarda, tümüyle piyasanın insafına terk edilmiş, kamusal laik ve karma eğitimin ortadan kalktığı, eğitimin aile bütçesinde bir harcama kalemine dönüştüğü okul sitemi içinde, özellikle yoksul kız çocuklarının gözden çıkarıldığını, en kötüsü de Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokollerle daha da güçlendirilmiş cemaatlerin dini eğitimine ve İmam hatip okullarının sunduğu muhafazakâr anlayışa terk edildiklerini biliyor.

Bilançonun bir de emek alanı var…
AKP’li yıllar, hane dışında çalışan kadınların haklarında kayıp üzerine kayıp yaşamalarına tanıklık ettiğimiz bir dönem oldu. Kadın emekçiler, düzensiz, kayıt dışı, güvencesiz, sigortasız ve düşük ücretle çalışmaya mahkûm edildikleri, hatta işten ayrılıp hane içi bakım işlerini üstlenenlerin ödüllendirildikleri koşulları her geçen gün daha ağır şekilde yaşamak zorunda kaldılar. Yeni liberal politikaların geri çekildiği dönem İslami aile ideolojisi ile birleşince çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı gibi her tür kamusal bakım hizmeti için ya kadınlara biçilen hane içi karşılıksız emek vazifelendirildi ya da yüksek bedellerle işleyen piyasa devreye girdi.

Kadın hareketinin son yıllarda ivmelenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslami faşizm, muhafazakâr ideolojinin temel kurumu olan aileyi kutsayarak toplumu muhafazakârlaştırdı ve erkek egemenliğini güçlendirdi. AKP hükümetleri, çıkardığı sosyal güvenlik, istihdam, eğitim ve şiddet yasalarıyla kadınları aileye bağımlı hale getirdi. Kadınları "korumak" bir yana, tam tersine faşist saldırılar için hedef gösterdi. Oysa kadınlar, yarattığı baskı ve korkuyla itaatkâr olmayı öğütleyen faşizmin tehditlerinin farkındalar. Örf, adet, gelenek, görenek ile meşruiyet kazanan kadına yönelik şiddetin son yıllarda hızla tırmanmasının tesadüf olmadığı aşikâr.

Türkiye'de faaliyet gösteren kadın örgütleri son yirmi yılda daha önce hiç olmadığı kadar kapsamlı, yoğun emek gerektiren, sistemli işlere koyuldular. Sorunları sıraladılar, öncelikleri belirlediler, eylem planları yaptılar ve harekete geçtiler.

Tıpkı bu günlerde yaşadığımız depremle gelen imar ve inşaat cinayetine maruz kalanlara yetişmek gibi. Türkiye'nin her köşesine sığınmış mağdurların yaşadığı her güçlüğü kadın örgütleri paylaşıyor ve yara sarmaya çabalıyor. Bu koşullarda, kadın hareketinin ve kadınların iradesinin seçimlerde kayda değer bir oranda etkide bulunacağından kuşku duymamak gerekir.

Yapılan anket çalışmaları da ilk yıllarında AKP’ye destek veren kadınların artık koptuğunu gösteriyor. Özellikle bu kopuşun nedenleri neler? Bunda ekonomik krizin etkisi nasıl oldu?
Aslında bu sorunun yanıtı bir önceki sorunun yanıtında bulunuyor. Türkiye'nin dindar-muhafazakâr çevrelerinde toplumsallaşan kadınların belki de seküler toplumsallaşma aşamalarından geçenlere göre daha dezavantajlı oldukları önemli bir nokta var kanımca; o da bu ülkedeki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden kendilerine düşen pay ile hesaplaşmaya kalkıştıklarında karşılaştıkları hiddetin çok daha yüksek, ödedikleri bedelin de daha ağır olması.

Elbette ekonomik kriz, işsizlik, deprem bu çevredeki kadınları da olumsuz etkilemiş ve mesafelenmelerine katkıda bulunmuştur. Ancak kadın düşmanı bir siyasi hareket, kendini yakınındakilere karşı ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, kadın düşmanıdır ve ataerkinin kucağında yetişmiş kadınlar düşmanlığı sezmekte ustalaşırlar.

Kadın eylemleri kitleselleştikçe iktidarın baskıları da arttı. Ancak bu baskılar kadın mücadelesini engelleyemiyor. Muhalefetin en cesur kesimini kadınlar oluşturuyor. Kadınların bu kadar kararlı olmasını neye bağlıyorsunuz?
Yaşadığımız coğrafya, kadınlara kendilerini gerçekleştirmelerine olanaklar tanımak ve özgürlükler konusunda ne yazık ki yoksunluk ve yoksulluk içinde sıkışmış kültürel topluluklardan oluşuyor. Bu nedenle kadınlar, yaşamlarına, tercihlerine ve kazanımlarına yönelen her saldırıyı göğüslemekten geri durmuyorlar. Çünkü saldırganlar kadınların varlıklarına kastettiklerinin hala farkında değiller.