"Kadınların isyan ateşi ruhumda"
Latin Amerika edebiyatının eşsiz yazarı Isabel Allende okurlarıyla ‘Ruhumun Kadınları’ adlı kitabıyla yeniden buluşuyor. Feminizm merkezli bir anlatı yazan Allende “Kadınlara karşı ilan edilmemiş bir savaş var” diyor.
Deniz Burak BAYRAK
Romanlarında darbeler, cinayetler, göçmenlik gibi çetin konuları büyülü gerçekçi bir dille işleyen, dünyaca ünlü yazar Isabel Allende bu kez farklı bir türle -bir anlatıyla- karşımızda.‘Ruhumun Kadınları’ ile yaşamının her noktasına temas etmiş kadınlardan pay biçerek feminizm, kadınlık, ötekileştirme, şiddet ve yaşlılık hakkındaki görüşlerini aktarıyor yazar. İnci Kut’un duru bir dille Türkçe’ye aktardığı yapıt, yazarın yaşam yolculuğuyla paralel ilerliyor. Bu da kitabın belgesel bir nitelik kazanmasını sağlıyor. Türkiye’de yapıtlarıyla her yaştan okuru etkileyen Isabel Allende BirGün’ün sorularını yanıtladı.
Kitabınıza çok küçük yaştan beri feminist olduğunuzu söyleyerek başlıyorsunuz. Sizce feminizm bugün hangi noktaya geldi?
Başlangıçta feminizm çoğunlukla kadınların oy hakkı elde etmesiyle ilgiliydi. O zamandan beri muazzam ilerleme kaydedildi ancak tüm dünyada değil. Kadınların sömürüldüğü, istismara uğradığı, değersiz görüldüğü, erken yaşta evliliğe, zorla çalıştırılmaya ve fuhuşa zorlandığı birçok yer hâlâ var. Kadın haklarındaki sıçrama; kadınların doğurganlıklarını kontrol etmelerine, çalışmalarına, gelirlerine sahip olmalarına ve daha fazla özgürlüğe sahip olmalarına olanak tanıyan doğum kontrol hapıydı. Nihai hedef, erkeğe ayrıcalık tanıyan politik, ekonomik, kültürel ve dinî baskı sistemi olan ataerkilliği ortadan kaldırmaktır.
Erkek otoritesine karşı isyanınız annenizin etkisiyle başladı. Panchita nasıl bir anneydi?
İsyanım annemin durumunu gördüğüm için başladı: Eşsiz, üç çocuklu ve babasının desteğiyle yaşıyordu; hiçbir gücü, kaynağı veya özgürlüğü yoktu. Annem zeki, yetenekli ve güçlüydü ama kadınların itaatkâr ve bağımlı olduğu bir nesle ve sosyal sınıfa aitti. Kendini geçindirebilseydi hayatı çok farklı olurdu.
KADINLAR YENİLMEZ OLABİLİRLER
Sık sık ‘Kaderin Kızı’ romanınıza ve kahramanı Eliza Sommers’a atıfta bulunuyorsunuz. Sommers gibi kadınlar belirli haklar elde etmek için mücadele ettiler ve etmeye devam ediyorlar. Kadınlar bugün hak mücadelesinde başka ne yapmalı?
Kadınlar kendi aralarında bilgilendirilmeli ve birbirlerine bağlı olmalılar çünkü bir grup içinde yenilmez olabilirler. Sadece kendi çıkarlarını temsil eden adaylara oy vermeliler. İdeal olarak, kadınlar kendi siyasi partilerini kurmalılar; böylece seçimleri, politikaları ve yasaları kontrol edebilirler.
Şili’de kadınların ailenin ve toplumun direği olduğunu söylüyorsunuz. Aynı şeyi her toplum için de söyleyebilir misiniz?
Dünyanın geneli için söyleyemem. Misyonu kadınların ve kızların güçlendirilmesi olan vakfım aracılığıyla birçok ülkeden kadınla tanışıyorum. Çoğu -biraz yardım alırlarsa- güçlü ve becerikli; genellikle ailelerine tek başlarına veya diğer kadınların (büyükanneler, kız kardeşler, arkadaşlar) yardımıyla bakıyorlar.
Feminizm için yaygın olarak bilinenden farklı bir tanımınız olduğunu biliyorum. Bunu okurlarımızla paylaşır mısınız?
Benim tanımım, erkek otoritesine karşı bir ayaklanmadır. İnsan ilişkilerini anlamanın bir yolu ve tüm cinsiyetlerin gücü paylaştığı dengeli ve adil bir dünya vizyonudur. Ataerkillik binlerce yıldır dünyayı yönetti ve bu, insanlık veya gezegen için iyi olmadı.
AYRIMCILIĞA UĞRADIM
Kadınların toplumda karşılaştığı ayrımcılığa ek olarak, bir ‘kadın yazar’ olarak ayrımcılığa uğradınız mı?
Elbette. İlk romanımı 1982’de, ‘Latin Amerika Edebiyatının Patlaması’ sırasında yayımladım. Bu yazarlar arasında tek bir kadın ismi yoktu. Kadınlar yüzyıllardır ayrımcılığa uğradı ve susturuldu. Herhangi bir erkeğin yarısı kadar tanınma ve saygı görmek için üç kat daha fazla çaba sarf etmek zorunda kaldım. Son yıllarda her şey önemli ölçüde değişti. Şimdi kadın yazarların patlaması var!
Kitapta ‘kadın’ ve ‘yaşlılık’ kavramlarını uzunca irdeliyorsunuz. Yaşlılık sizin için ne ifade ediyor?
Topluma göre yaşlı, 65 yaş üstü herkestir. Bana göre yaşlılık; dünyaya olan ilginizi kaybettiğiniz, pes ettiğiniz ve kapandığınız zamandır. 82 yaşındayım ve henüz o noktaya gelmedim ancak fiziksel olarak kesinlikle yaşlı bir kadınım.
Şiddetin, cinsiyet veya tür ayrımcılığının, savaşların, eril dilin ve egemenliğin olmadığı, gençlik ve güzellik kavramlarına vurgu yapılmayan bir dünya nasıl olurdu? Bence Isabel Allende’nin istediği dünya bu olurdu.
Kesinlikle! Açgözlülüğün, gücün ve şiddetin sürdürdüğü ataerkilliği değiştirmekten kastettiğim bu.
Kitapta Türkiye’yi de çeşitli yerlerde anıyorsunuz. Kitabı henüz okumamış olan Türkiyeli okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Kitabımın kadınların ne istediği, neye ihtiyacı olduğu, acilen neyi değiştirmemiz gerektiği hakkında bir sohbet başlatmasını umuyorum. Anne ve kızların, kız kardeşlerin, arkadaşların, çiftlerin bu konu hakkında konuşmasını istiyorum. Dünyada kadınlara karşı ilan edilmemiş bir savaş var. Adını koyalım, kabul edelim ve durduralım.