Antik uygarlıkların, orta çağda yaşanan paylaşım savaşlarının, dinler tarihinin ve kültürel değiş tokuşun bugüne etkilerinin de izini süren Forsyth, Kafkasya halklarının yaşadığı dönüşümleri irdeliyor

Kafkasya tarihine derin ve geniş bir bakış

DOĞUŞ SARPKAYA

Türkiye’de tarih alanında yaşanan garipliklerden biri, çok şey bilindiği düşünülen konularda bile kaynak eksikliğini derinlemesine hissedilmesidir. Bu durumu test etmek için uzun ve acılı yirminci yüzyıl üstüne yazılanlara bakmamız yeterli. Ne yaşanan savaş ne savaşın günahları ne daha sonrasının siyasete ve gündelik hayata etkilerinin değerlendirilmesi konusunda yeterli kaynağa sahibiz. Bunun en büyük sebebi geçmişle yüzleşmekten kaçınmamız. Geçmişin üzerini örtmenin bir refleks haline geldiğini, dahası bir maharet olarak görüldüğünü söylemek bile gereksiz. Barış Ünlü’nün 'Türklük sözleşmesi' kavramsallaştırmasıyla daha da anlaşılır kılınan bu durum hemen her konuda önümüze duvarlar örmeye devam ediyor. İşin ilginç yanı sadece gayrimüslimleri kapsadığını düşündüğümüz bu dışlama ve suskunluğun her konuya sirayet edişini deneyimliyor olmamız.


Siyasetçilerin “Türk’ü, Kürd’ü, Laz’ı, Çerkez’i” diye başlayıp, ümmet temelinde makbul gördüğü etnik grupları sayması klişesinde adı geçen grupların bile tarihini araştırdığınızda kaynakların ne denli sınırlı olduğunu görebilirsiniz. Mesela bu topraklardaki insanların ve devletlerin yüzyıllardır ilişki içinde olduğu, yüzyıllardır Anadolu topraklarında da yaşamaya, kültürünü yaşatmaya çalışan ama asimilasyon tehlikesini de derinden hisseden Kafkasya halklarının tarihi konusunda Türkçe kaynak bulmanın ne kadar zor olduğu üzerine düşünelim. 1990’ların sonu ve 2000’li yılların başından itibaren bu eksikliği giderecek adımlar atılmaya başlandı. Biraz da kimlik siyasetinin popüler olmaya başlamasıyla hem telif hem çeviri eserlerde görece bir artış olduğunu söylemek mümkün. Özellikle Çiviyazıları Yayınları bastığı kitaplar ve çıkardığı Kafkasya Yazıları dergisiyle bu eksikliği gidermek için önemli adımlar atmıştı. Onun açtığı yoldan ilerleyen yayınevi sayısı az oldu. Daha çok Kafkas kültür derneklerinin ve vakıflarının ön ayak olduğu bazı kitaplar yayımlandı ama yine de bu coğrafyanın tarihini, dünden bugüne, enine boyuna ele alan güvenilir bir kaynak eksikliği hep vardı.

KAPSAMLI BİR ÇALIŞMA

Geçen günlerde yayımlanan James Forsyth’ın 'Kafkasya' başlıklı çalışması tam da bu eksikliği gidermeye yönelen kapsamlı bir çalışma olarak dikkat çekiyor. İnsanlık tarihindeki önemli dönüşümlerin yaşandığı coğrafyalarla iç içe olan Kafkasya’nın hikâyesini tarih öncesi çağlardan başlayarak bugüne kadar anlatan bu incelemede yazarın zorlu bir işe giriştiğini de belirtmemiz gerekiyor. Çünkü sadece belirli bir bölgenin değil, aynı zamanda onu etkileyen tüm bölgelerin, etmenlerin ve olayların da çıkarılmış kitapta. Tarih boyunca yaşanan göçler, çıkan savaşlar, kurulan ve yıkılan devletlerin beşiği olmuş Kafkasya’nın yaşadığı dönüşümün dinamik bir şekilde anlatılması gibi zor bir görevi başarıyla yerine getiriyor Forsyth.

kafkasya-tarihine-derin-ve-genis-bir-bakis-644258-1.

Antik uygarlıkların, orta çağda yaşanan paylaşım savaşlarının, dinler tarihinin ve kültürel değiş tokuşun bugüne etkilerinin de izini süren Forsyth, Kafkasya halklarının yaşadığı dönüşümleri derinlemesine irdeliyor. Ardından da bugünün Kafkasyası'nın yaşadığı dönüşümleri tarihsel arka plana yaslanarak yeniden yorumluyor. Bölgedeki tüm ülkelerdeki siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel çelişkilerin kaynaklarını anlayabileceğimiz bir tarihsel bilinç yaratmayı hedefleyen yazar, aynı zamanda yakın geçmişte yaşananları da kitabına taşıyarak eksiksiz bir Kafkasya anlatısını okuyucularla paylaşıyor. Kitap bu yanıyla Rus işgalini ve onun bugüne etkilerini eleştirel bir okumaya tabi tutmayı ihmal etmiyor. Bununla birlikte bölge üzerinde etkisi olan birçok komşu topluluğun da Kafkasya’nın biçimlenmesindeki rollerini betimliyor.

NİCELİK VE NİTELİK

Konunun genişliği, olayların çokluğu ve birbiriyle ilişkileri kitabın bir malumatlar yığını haline dönüşmesine ve niteliksel anlamda kayıp yaşamasına neden olabilirdi. Forsyth bu tehlikeyi, yaşanan her dönemin ve gelişmenin tüm Kafkasya halkları için ne anlama geldiğini sabırla anlatarak aşmayı başarmış. Kitap için hazırlanan haritalar ve fotoğraf arşivi de yaşanan gelişmeleri okuyucunun tahayyül etmesine yardımcı ediyor. Böylece nicelik olarak epeyce yüklü malzemenin niteliksel anlamda da karşılığını bulması sağlamış yazar.

Bu çalışmanın önemli bir artısı da sadece belirli dildeki kaynaklarla sınırlı olmaması. Forsyth, İngilizce ve Rusça kaynakların yanında Farsça, Arapça, Ermenice, Gürcüce çevirilere de yaslanmış çalışmasında. Bu tercih ise yaşanan olaylarla ilgili farklı görüşleri analiz edebilme olanağı yaratmış. İster toplulukların ve etnik kimliklerin kökenleri konusunda olsun isterse de yakın tarihli olaylar mevzubahis edilsin, böyle bir çoklu okuma çalışmanın nesnelliğini korumasını sağlamış. Verilerin toplanması ve işlenmesi konusunda oldukça titiz davranan yazarın bu çabası resmi anlatıların altını oymuş ve tarihin nasıl ele alınması gerektiğini yeniden hatırlamamızı sağlamış.

Kitabın nostaljisever okuyucuda yaratacağı bir hissin ise hayal kırıklığı olacağını söylemek güç değil. Bugünden umudunu kesenlerin bir daha geri dönülemeyecek şanlı geçmişe, altın çağa özlem duymaları sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Fakat Forsyth’ın kitabının da gösterdiği gibi sınıflı toplumların, daha fazla kazanma hırsının ve ezen-ezilen çelişkisinin farklı düzeylerde yaşandığı toplulukların bir altın çağının olmadığı açık. Tüm yazılı insanlık tarihinin aynı zamanda savaşların, işgallerin, yerinden etmelerin tarihi de olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz Kafkasya’yı okurken. Bu hatırlama, hem egemenlerin neden yaşananları unutturma eğiliminde olduklarını anlamamızı hem de bizim unutmaya her daim hazır oluşumuzu anlamamızı sağlıyor.

cukurda-defineci-avi-540867-1.